Danıştay'ın önünden seslendiler: Kadın düşmanları gidecek İstanbul Sözleşmesi kalacak

Kadınlar, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı açılan davaların görüldüğü Danıştay’da üçüncü kez bir araya gelerek, duruşma öncesinde açıklama yaptı. TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, “Görülecek bir davamız, içeride yapılacak bir hesabımız var. Kadın düşmanları gidecek İstanbul Sözleşmesi kalacak” dedi.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshine karşı Danıştay’da açılan davaların üçüncü duruşması bugün yapılıyor. Bugün Türkiye İşçi Partisi (TİP), Sedef Erken, İzmir Barosu, Trabzon Barosu, Mersin Barosu, Giresun Barosu, Eskişehir Barosu, Burdur Barosu, Adana Barosu, Manisa Barosu, Tarım Orkam Sen/KESK, Uşak Barosu, Bolu Barosu, Hatay Barosu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve İlerici Kadınlar Derneği olmak üzere 16 kişi ve kuruluşun başvurusu görüşülüyor.

Dava öncesi, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için Danıştay’a gelen başvurucular, kadın örgütleri, siyasi parti temsilcileri ve baro üyeleri açıklama yaptı.

EŞİK Platformu'ndan Fidan Ataselim şu açıklamalarda bulundu:

"Meclis’in iradesi tek kişiye devredilemez, Meclis’te bir yasa ile kabul edilen ve Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca yasaları bile yürürlükten kaldırma özelliği olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerden tek kişilik kararla çıkılamaz. Cumhurbaşkanı’nın kararının ardından İletişim Başkanlığı’nın yaptığı açıklamada çekilme gerekçesi olarak İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’nin toplumsal ve ailevi değerleri ile bağdaşmayan, eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmesi belirtilmişti. Bu çekilme kararı ve bu gerekçe hukuki olarak da siyasi olarak da kabul edilemez. Bunları kabul etmek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi yani CEDAW, çocuk hakları için Lansorette Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel insan haklarının tek kişinin keyfine terk edilmesi demektir.

İstanbul sözleşmesine saldıran marjinal kesimlerin bu sözleşmeleri kadınları, LGBTİ’leri ve çocukları koruyan mevcut yasalara karşı savaş açtıklarını görüyoruz. Sözleşmenin ve sözleşmenin etkin uygulanmasının ne anlama geldiğini kamuoyuna anlatan bizler o günden beri ulusal ve uluslararası her mecrada ve şimdi de Danıştay’da ısrarla İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz. 200’den fazla davanın takipçisiyiz bu dava bizim için ölüm kalım meselesi. Fiziken burada olmasalar bile kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden, eşitlikten vazgeçmiyor. Eşitlik karşıtı söylem ve politikalar, muhalif kesimler ve özelde bu ülkedeki kadınlara bizzat Cumhurbaşkanı tarafından yapılan hakaretler, konser yasakları ve yaşam tarzımıza yapılan sözlü ve fiziksel saldırılar kadına ve LGBTİ’ye şiddetin cesaretlendirilmesine yol açarken şiddet mağdurlarına destek verenlere, kadın cinayetlerini önlemek için canla başla çalışan kadın örgütlerine açılan kapatma davaları, yapılan bu sistematik saldırıları ve içinde bulunduğumuz vahim tabloyu gözler önüne sermekte. Bizler bu tabloya seyirci kalmayı reddediyor, hayatlarımız ve haklarımıza sahip çıkıyoruz. Danıştay’ın bu davada vereceği karar cins kırım boyutuna varmış olan kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için kritik önemde. Aynı zamanda Türkiye’de kendini üstün görenlerin hukukunun mu hukukun üstünlüğünün mü hakim olacağına dair de belirleyici olacak bu karar. Danıştay hakimlerine üzerlerindeki tarihi sorumluluğu hatırlatıyoruz çünkü haklıyız, İstanbul Sözleşmesi’nden, haklarımızdan, hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz"

Anayasa Hukuk Araştırmaları Derneği Ece Göztepe ise şöyle konuştu:

"3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı hukuk alanında 2 düzeyde kopuşa işaret etmektedir. Birincisi, 2011 yılından bugüne değin özgürlüklerin devlet ve üçüncü kişilerden gelen ihlallere karşı korunmasını ve geliştirilmesini sağlayan anayasal birikimlerden bir kopuştur. İkincisi, Türkiye’nin de kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’ni ve üyesi olduğu uluslararası kuruluşların insan hakları belgelerinde ortaya konan ortak değerlerden, sisteminden kopuştur. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi ve bu fesih iradesinin ayrımcılık yasağını ihlal eden bir açıklama ile gerekçelendirilmesi insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konunda 1982 Anayasası hükümlerini bugüne kadarki anayasal kazanımlarımızı ve bağlayıcı uluslararası hukuk kurallarını tartışmaya açmak anlamına gelmektedir. İlgili karar Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınları ve ev içi şiddetin tüm mağdurlarını etkili biçimde korumak istemediğini, ağır insan hakları ihlali oluşturan şiddet fiillerini kınama, soruşturma ve cezalandırma yükümlülüğünü üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin demokratik standartları uyarınca yerine getirmeyeceğini ortaya koyan bir irade beyanıdır. Sözleşme yürürlüğe girdiğinden bu yana dinamik bir anayasa anlayışının yansıması olarak anayasada korunan hak ve hürriyetlerin ilerletilmesinde, anayasanın yaşayan bir belge haline gelmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.

Kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi bağlamında gördüğü işlev Anayasanın 5. maddesinde yer alan pozitif yükümlülüklerin devletin özgürleştirme yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde ve şiddetten ari bir şekilde yaşama hakkının sağlanmasında yardımcı olmuştur. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak demek anayasal kazanımları ve anayasanın üstünlüğünü yok saymak demektir. Fesih kararı yasama organının, şiddetin önlenmesine yönelik tedbirleri denetim iradesi ve yetkisi ile bağdaşmamaktadır. Karar aynı zamanda TBMM’nin görevini yetine getirmesini engellenmesi anlamına gelmektedir. İnsan haklarına ilişkin anayasal kazanımların, anayasanın yasama organına tanıdığı düzenleme yetkisini, çerçevesini de oluşturduğu bu kazanımları ortadan kaldıran hak ve özgürlükleri güvencesizleştiren bir kanun düzenlemesinin dahi anayasaya aykırı olacağının altını önemle çizmek isteriz. Yasama yetkisi bu bağlamda sınırsız değil. Toplumsal cinsiyet eşitliğine inanıyor, şiddet ve ayrımcılığın anayasal eşit vatandaşlık ilkesi önünde en büyük engel olduğunu düşünüyoruz. Anayasal özgürlükleri ihlal eden bu kararın ve bundan sonraki sürecin her zaman takipçisi olacağız"

Davacı Sedef Erken adına Nazlıcan Arslan ise şunları söyledi:

"Davacılar olarak bu ülkenin bütün kadınlarının ve LGBTİ’lerinin menfaatleri için 28 Nisan’dan beri buradayız, ilerleyen günlerde de burada olmaya devam edeceğiz. Hayatlarımız ile kazandığımız İstanbul Sözleşmesi’nden, imzanın geri çekilmesi hakkındaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi iptal edilinceye kadar burada olacağız. Mücadelemize devam edeceğiz, yaşasın kadın hakları, yaşasın mücadelemiz"

İlerici Kadınlar Derneği Başkanı Umut Kurunç ise şöyle dedi:

"Bu mücadele bugün başlamadı, bu mücadele İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın bir gece çekilmesi ile de başlamadı. Bu yüzyıllar süren bir mücadele. Bugün bu heyet insan hakları ve hukukun bağımsızlığından mı yana tavır alacak yoksa tek kişini yönetiminde bir padişahlıktan mı yana tavır alacak; bir şeriat hukuku mu hayata geçecek yoksa laik bir hukuk sistemi mi kurulacak, bizim çocuklarımızın eğitim hakları gasp mı edilecek yoksa laik, bilimsel bir eğitim mi alınacak; çocuklarımız tarikat ve cemaat yurtlarına mı mahkum edilecekler yoksa eşit, parasız, aydınlık bir gelecek mi onları bekliyor, buna da karar verecekler. Bugün bu heyet kendi varlığı üzerine karar verecek, bir hukuk kurumu olduğunu mu yoksa kedisini feshedecek bir kurum mu olduğuna karar verecek. Bütün bunlar sadece İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesinden ibaret değil, bütün bunlar çok büyük bir karanlıkla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bugün buradaki heyet ya karanlık bir ülke ya aydınlık bir ülkenin kararını verecek. Biz ilerici kadınlar olarak laiklik, eşitlik, özgürlük mücadelemizi, İstanbul Sözleşmesi’nin hayata geçtiği takdirde uygulanmasının da mücadelesini vereceğiz. Yurttaşlıktan da özgürlükten de eşitlikten de İstanbul Sözleşmesi’nden ve en çok laiklikten vazgeçmiyoruz"

KESK Tarım Orkam-Sen Genel Kadın Sekreteri Serap Baysal'ın açıklamaları şöyle oldu:

"Türkiye, yıldız oyuncunun bilerek, kasıtlı olarak kendi kalesine gol atması sonucu İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı alarak kadın hakları başta olmak üzere insan hakları konusunda küme düşmüştür. Düştüğü bu küme başta Pakistan, Taliban yönetimindeki Afganistan ve Afrika’nın geri kalmış diktatörlükle yönetilen ülkeleri arasında bulunmaktadır. İstanbul Sözleşmesi yanlısı olsun olmasın, bütün kadınlar aile içi şiddete, tacize, tecavüze, cinayete, zorla evlendirmeye maruz kalmalarla baş başadır. Sözleşmeye sahip çıkmak insanlık görevimizdir. Ülkede yürütülen kadın kırımı politikalarda soruşturmaların etkin yürütülmediği, yasaların uygulanmadığı bir dönemden geçiyoruz, güvenli ve şiddetsiz bir yaşam en temek hakkımızdır"

TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu üyesi Ayşe Banu Tuna şu cümleleri kurdu:

"Bir kişinin kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığından bu yana erkekler bu ülkede yaklaşık 500 kadını öldürdü. 500 can, yaşam söndü. Sayıları telaffuz etmek kolay ama şu anda aramızda 500 kadının da olduğunu var sayın. Bu yaşadığımız herkesin gözü önünde gerçekleşen cins kırımdır. Diyorlar ki İstanbul Sözleşmesi’ne gerek yok, kadınları şiddete karşı koruyan, güvence altına alan başka yasalar var. Oysaki İstanbul Sözleşmesi bir akittir, sözdür, niyettir. Bu devletin kadınları çocukları, LGBTİ’leri şiddetten, ölümden koruyacağının sözü, iktidar bu sözden dönmüştür. Sözleşmeden çıkılması şiddet ve istismarın olası faillerini cesaretlendirmiştir, şiddetin artması da bu sonucu doğrulamaktadır. Cinsiyet ve cinsel yönelim temelli şiddete maruz kalan herkesin ve yaşam hakkımızın güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’ni savunuyoruz. Bizler hem kadın hem gazeteciyiz, bugün Türkiye’de hem kadınlık hem de gazetecilik tehdit altında. Her gün öldürülen, şiddete uğrayan, tecavüz edilen kız kardeşlerimizin haberlerini yapmak istemiyoruz. Her gün, bir gün sıranın bize geleceği düşüncesi ile yaşamak istemiyoruz. Kadın cinayetlerinin ekonomi, siyaset gibi bir uzmanlık alanı olmasını, genç meslektaşlarımıza kadın cinayetleri haberleri nasıl yazılırı öğretmek istemiyoruz. Bir erkek şiddeti haberi daha yapmamak için İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz. Kadına şiddet haberleri bitene kadar mücadelemiz sürecek"

TİP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil ise şöyle dedi:

"Her hafta onlarca dava görülüyor çünkü milyonlarca kadının canını koruyan bir sözleşmeden, bir gecede bir herifin lafı ile çıkabilirim sanan bir faşist karanlık tarafından yönetiliyoruz. Biz de bugün tam olarak bunun hesabını sormak için buradayız. Ortada ne hukuk ne de hukuka uygun bir karar olmadığını biz çok iyi biliyoruz, içerideki hakimler de çok iyi biliyor, bu kararı veren sözde cumhurbaşkanı da çok iyi biliyor. Görülecek bir davamız, içeride yapılacak bir hesabımız var. Kadın düşmanları gidecek İstanbul Sözleşmesi kalacak"

Adana Barosu Başkan Yardımcısı Müyesser Önemli'nin ifadeleri şöyleydi:

"Kadınların mücadelesinin geri dönüşünün olmadığını çok iyi biliyoruz. Bugün sadece İstanbul Sözleşmesi değil anayasa, insan hakları ve hukukun üstünlüğü için de buradayız. Başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere bu kişilerin karşı karşıya kaldığı her türlü şiddetin insan hakları ihlali olduğunu vurgulayan, devlete şiddeti önleme, şiddete karşı gerekli tedbirleri alma ve şiddet mağdurunu koruma yükümlülüğünü getiren İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz"

Balıkesir Barosu'ndan Avukat Pınar Ceylan şöyle konuştu:

"İstanbul Sözleşmesi, insanlığın utanç kaynağı olan kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve buna karşı mücadelede eş güdümün sağlanarak temel standartların belirlenmesi gibi çok önemli bir misyonla, taraf devletlere yükümlülük getiren ilk sözleşme olarak tarihe geçmiştir. TBMM’nin iradesi ile kabul edilen sözleşmeden bir gece Cumhurbaşkanı Kararı ile çıkılmasını kabul etmiyoruz. Açıkça yetki gaspı olan bu işlem yok hükmündedir. Ne İstanbul Sözleşmesi’nden ne de kazanılmış tek bir hakkımızdan vazgeçmeyecek, kadına yönelik sistematik şiddeti durdurana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. İstanbul Sözleşmesi bizim kırmızı çizgimizdir, vazgeçebileceğimiz bir düzenleme değildir, yaşam hakkımızın teminatıdır"

Eskişehir Barosu'ndan Avukat Duygu Akyol ise şu açıklamada bulundu:

"Savunma, avukatlar burada. Barolara karşı yapılmaya çalışılan, savunmanın en güçlü ayağı olan avukatlara karşı yapılmaya çalışılan bir yıldırma politikası olsa da avukatlık kanunumuzun bize vermiş olduğu hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma gücümüzle buradayız. Biz bu gücü çalıştığımız kadınlardan, kadın mücadelesinden alıyoruz. En çok da geçen hafta burada bu duruşma görüşülürken, Eskişehir’de bir meslektaşımız boşandığı eşi tarafından güpegündüz kurşunlandı. Artık hiç kimsenin güvenliğinin olmadığı, cüretin arttığı bir toplumda biz tarihi sorumluluğumuzun farkındayız. Bu sorumluluğu gerekenlere de hatırlatmak için buradayız"

Hatay Barosu'ndan Avukat Yeşim Öztürk'ün açıklamaları şöyleydi:

"Sevgi, aşk, namus, gelenek adı altında kadınlar hunharca katledilmekte. Ceza İnfaz Yasası’ndaki uygulamalar, fail açısından adeta ödül niteliğindedir. Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin katlanarak arttığı bir dönemde bunlar yokmuş gibi davranmak sorunu ortadan kaldırmamaktadır. Devlet bu sözleşme ile kadına insan onuru ile yaşama olanağı sağlamak, uygulamak zorunda olup hiçbir mazeret ile bu yükümlülükten kaçamaz. Sözleşmeden çekilmek kadınları savunmasız bir kurban konumuna getirmekte ve failleri de yüreklendirmektedir. Kadının insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesini engelleyen her türlü ayrımcılık ve uygulanmayı reddediyoruz. Gücümüz hep birlikte açığa çıkacak"

İYİ Parti Kadın Politikaları Başkanı Ünzile Yüksel şöyle konuştu:

"Genel Başkanımız Meral Akşener’in bireysel açtığı davanın savunucusu olarak karşınızdayız. Bunu bir kişinin değil bütün kadınların davası olarak gördüğümüz için buradayız. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme dediğimiz uygulama hukuka, anayasamıza aykırıdır. Temel sorun partili cumhurbaşkanlığı sisteminden geçmektir. Bir gece ben bu sözleşmeden çekildim demek ertesi gece ben insan hakları sözleşmesinden de çekileceğim demenin yolunu açar. Hepimizin kız çocukları, annesi var, etrafında kadın var, o nedenle Türkiye Cumhuriyeti güvenli, hukukun üstünlüğünün olduğu bir devlet olacaksa İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyoruz. Sözleşmeden çekilmenin Danıştay’da iptal edileceğine inanmak istiyoruz ve demek istiyoruz ki Ankara’da hakimler varmış"

İzmir Barosu'ndan Avukat Perihan Kayadelen şöyle dedi:

"Artık gece yarısı kararnameleri ile yönetilmekten bıktık. Hukukla yönetilmek istiyoruz. Bir kişinin canı öyle istedi diye, kendi siyasi emelleri için kadınların yaşam hakları, bedenleri, kıyafetleri üzerinden politika üretmesine izin vermemek için buradayız. Bu karanlık gidecek, kadınlar yaşayacak, İstanbul Sözleşmesi kazanacak"

Manisa Barosu'ndan Avukat Şahika Fulya Yılmaz şu ifadeleri kullandı:

"Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı’nın nasıl yasama yerine geçtiğini, nasıl yetki gaspında bulunduğunu, kuvvetler ayrılığı ilkesinin nasıl yerle bir edildiğini savunmak için buradayız. Mücadelemize devam edeceğiz, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz"

Mersin Barosu'ndan Avukat Hatice Us şunları söyledi:

"İç hukukumuzda 6284’ün dayanağı olarak gösterilen İstanbul Sözleşmesi’nin kadına yaşama hakkını verdiği açıktır. Ne iç hukukta mücadelemizle kazandığımız yasalardan ne hukukun bize hak olarak verdiği yasa maddelerinden, hiçbir hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz. Tek imza ile kazanmadığımız hakları, mücadele ile kazandığımız hakları tek imza ile teslim etmeyeceğiz"

Türkiye Haberleri