Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinin Sarılar köyü yakınlarında 8 Temmuz 2018’de meydana gelen, 7’si çocuk 25 kişinin hayatını kaybettiği, 300’den fazla kişinin de yaralandığı tren faciasına ilişkin davanın 10. duruşması gerçekleşti. Müştekiler ve avukatlar, tren faciasının gerçek sorumlularına ilişkin iddianame hazırlanmamasını gerekçe göstererek duruşma salonunu terk etti.
Duruşmanın ardından tren faciasında oğlu Oğuz Arda Sel'i kaybeden Mısra Öz ve kazada kızını, iki kardeşini ve yeğenini kaybeden Zeliha Bilgin Halk TV'de açıklamalarda bulundu.
'Her dava öncesinde raporlar bir yere takılıyor'
"Biz yaklaşık 14 aydır bu davanın yürüyebilmesi için hazırlanması gereken iddianameyi bekliyoruz." diyen Mısra Öz şöyle konuştu:
"14 ay oldu hala iddianame hazırlanmadı. Bugüne kadar hazırlanmış olsaydı bugün gerçek bir duruşmaya başlayabilirdik. Ne yazık ki iddianamemiz yoktu. Salona girdiğimizde isimler okundu. İsimler üçer defa okundu. Aslında ne hakimlerin ne avukatların ne de bizlerin söyleyebileceği bir şey yoktu. Hep aynı şeyleri konuşuyoruz. 'Adalet istiyoruz' diyoruz. İddianame olmayınca orada görülecek bir duruşma olmadığından dolayı bizler muhatabız olan savcılığa, Çorlu Adliyesi'ne, iddia makamına 'Bu iddianame neden hazır değil? Tahammülümüzün olmadığını, sabrımızın bittiğini göstermek için salonu terk ettik. Orada olmamızın anlamı yoktu, orada gerçek bir duruşma yoktu.
Savcılığın bize avukatlarımız aracılığıyla bildirdiği konu, Adli Tıp Kurumu'ndan bir rapor bekliyor. O raporun hazırlanması neticesinde ancak iddianamesini hazırlayabileceğini söyledi. İddianame şimdi de Adli Tıp Kurumu'na takıldı kaldı. Her dava öncesinde raporlar bir yere takılıyor. Eğer bizim muhatabımız Adli Tıp Kurumu ise biz oranın önüne de gideriz. Söke söke de o raporu oradan çıkarttırırız. Biz gerçekten birilerinin bahane uydurmasını değil işini layığıyla, gereken şekliyle yapmasını istiyoruz. Basit bir davadan bahsetmiyoruz. 7'si çocuk 25 insanın öldüğü bir olaydan bahsediyoruz. Bu olayın duruşması, mahkemesi bu kadar ciddiyetsizlikle yürütülmemelidir. Eğer yürütülüyorsa gerçek sorumlular diye ismini haykırdığımız kurumun genel müdürü, yardımcısı, ulaştırma bakanının her biri gerçek adalet ve yargının önünden kaçırılıyor demektir. "
'Bize gerçek adaleti, gerçek suçluları versinler'
Zeliha Bilgin ise şunları söyledi:
"Bugün kızımın cansız bedeninden bana emanet edilen pantolonu ile geldim duruşmaya. Aslında onlara göstermek istediğim tek bir şey vardı. Bu pantolonla dört yıldır aynı evde yaşıyorum içimi söndürecek olan tek şey adaletti. Gerçek suçluların yargılanmasıydı, göstermelik dört kişiyle yargılamayı kabul etmiyorumdu. Kendime söz vermiştim dimdik duracağım diye ama o atmosfer, reddedilen kararlar beni çok sarstı. Resmen masal okuyorlar. Bize gerçek adaleti versinler, gerçek suçluları. Göstermelik dört kişiyi karşımda görmeye tahammülüm yok, bitti. Biz en sevdiklerimizi kaybettik. Bu acılar omuzumuza öyle yük oldu ki biz artık insanlığımızı kaybediyoruz. "
Can Atalay'ın duruşmaya katılma talebi reddedildi
Gezi Davası'nda tutuklanan avukat Can Atalay'ın duruşmaya katılma talebinin reddedilmesine ilişkin de konuşan Mısra Öz, "Biz her dava öncesi yürürken kaybettiğimiz isimleri anıyoruz ve 'burada' diyoruz. Bugün Can Atalay yanımızda değildi ama onunda ismini haykırdı ve 'burada' dedik. Bizim için çok önemli. Can Atalay duruşmayı en başından beri takip eden ve biz aileleri adalete olan inancını güçlendiren, bizi adalete bağlı kalmaya yönlendiren çok kıymetli bir avukattır.
Can'ın mektubu okundu bugün burada. Biz hep onun yanındayız. O da her zaman bizim yanımızdaydı. Biz aileyiz. Onlar bizden bir can alsa da biz bin Can olup onun ismini haykırmaya devam edeceğiz. " dedi.