Atatürk Haftası'nın son yazısını yazmak için masaya oturduğumda gördüm haberi, içim sızladı; CHP Tunceli İl Başkanlığı, Dersim İsyanı'nın önderi Seyit Rıza'yı anmış, fotoğraflarıyla sessiz protesto eylemi yapmıştı!.. İl Başkanı Ali Rıza Güder 1938 yılında devletin Dersim'in kapısında insanlığından, aklından, vicdanından ve mantığından soyunduğunu belirterek şöyle demişti:
-1938 Dersim, Türkiye Cumhuriyeti'nin cinnetidir!..
Utandım!.. Bu bilinçsizlikten, bu tarih bilgisi noksanlığından, Atatürk'ün kurduğu CHP'nin yöneticisinin içine düştüğü nefret çukurundan ürktüm aynı zamanda…
2014 yılında, aynı çukurda debelenen bir köşe yazarına yazdığım uzun yanıtı epey kısaltarak paylaşıyorum…
-Okuyun ve vicdanınızda değerlendirin lütfen!..
HADİ GELİN DERSİM'İ DE TUNCELİ'Yİ DE TARTIŞALIM
Dersim'de 1937'de çok uzun zamandır altyapısı hazırlanan bir isyan çıktı.
Dersim isyanı, taa 1919'da Emperyalizmin tezgahı ile çıkarılan dış destekli hain Koçgiri isyanının son halkasıydı…
Dersim'de 199 asker şehit edildi!.. İlk olarak da Atatürk'ün açılışını yapacağı Singeç Köprüsü'nü koruyan karakol basıldı, bir teğmen ve 33 asker hunharca katledildi.
Evet, Dersim'e harekat farz olmuştu. Şeyhler, ağalar Dersim'i yüz yıllardır devlet içinde devlet gibi yönetiyor, o yöredeki zavallı köylüyü maraba olarak, eşkıya olarak kullanıyordu. Cumhuriyetin o topraklara götürmek istediği yola da okula da köprüye de sırf bu düzenleri bozulmasın diye karşı çıkıyordu.
Buna rağmen isyana çok sayıda aşiret katılmadı. Askeri harekat, isyana katılan Abasan, Haydaran, Demenan, Kureyşan, Yusufan aşiretlerine karşı, tam 6 bin küsur silahlı asiye karşı yapıldı!.. Mehmetçiği şehit eden o silahların menşei neydi acaba?. Tabii ki İngiliz, Tabii ki Fransız'dı!.
Evet, Seyit Rıza düpedüz haindi!. Seyit Rıza'nın İngiltere Dışişleri Bakanına, Fransızca yazdığı 30 Temmuz 1937 tarihli “3 milyon Kürt yardımınızı bekliyor” içerikli mektubunu, Londra'da, “Public Record Office” arşivinden ben çıkarttım. 28 Haziran 1987 tarihli Nokta Dergisi'ne kapak oldu. Mektubunun altındaki imza şöyleydi:
-Dersim Generali Seyit Rıza!..
Kürt ayrılıkçı çevreleri bu mektubu önce şiddetle inkar etti. Ancak mektup orada kapı gibi duruyordu, beceremediler!. .
Sıra, “bütün bunlar, günahsız, suçsuz insanların katledilmesini meşru mu kılar” sorusunda…
Bu ülkenin yurtsever milyonları, bir kişinin bile suçsuz, günahsız yere can vermesi karşısında ıstırap duyar, acı çeker… Bunu her zaman, her yerde, sonuna dek ispatlamıştır da… Tıpkı, Alman faşizminden kaçan Yahudileri kucakladığı, tıpkı acımasızca katledilen, asılan, gençlerin ardından ağıt yaktığı gibi.. Dersim isyanında yapılan üç harekat sırasında, ne yazık ki çok sayıda sivil, kadın, çocuk, yaşlı insanın yaşamını yitirdiği, özellikle ikinci Dersim harekatının çok kanlı olduğu ve bu nedenle bölge komutanının görevden alındığı bizzat resmi yazışmalarda mevcut. Bu konuda sizlerden çok evvel, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcubaşta olmak üzere bir çok devrimci, millici kalem yazdı bunları.
-Arşivler ortada, açıp okuyabilirsiniz…
“TUNCELİ: YİĞİT İNSANLARIN YAŞADIĞI YER!”
Başta büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran kadroyu “soykırımcı, savaş suçlusu”göstermek için, 2008'de Ermeni dostlarıyla Avrupa Parlamentosu kanatları altında hiç utanıp sıkılmadan “soykırım toplantısı” düzenleyen emperyalizmin Kürt işbirlikçileri, “isyan filan yoktu, Kürtleri yok etmek için böyle bir şey uyduruldu” yalanını ortaya attı. Bu yalan tutmayınca, “oradaki aşiretler kışkırtıldı” rezilliğine savruldular. Tabii o zaman da şu soru ortaya çıktı:
-Öyleyse niçin bir çok aşiret isyana katılmadı? Hani, nerede yanıt?!..
Mustafa Kemal, 1 Kasım 1936'da, TBMM'de yaptığı konuşmada, “Dersim'deki ağalık düzeni sorunu Türkiye'nin en önemli iç sorunudur” diyordu. Bunun için başta, İsmet İnönü ve Celal Bayar olmak üzere raporlar hazırlandı. Hangi yönetim, soykırım yapmayı düşündüğü bir bölge için binlerce sayfadan oluşan, tutanak, yazışma, telgraf, Bakanlar Kurulu kararı düzenler ve bu arşivleri korur acaba?. Hangi soykırım tasarlayan hükümet, Cumhurbaşkanı'nın da imzasıyla 27 Şubat 1938'de Ovacık'ta şehit edilen komutan ve 20 erin veresiye aldığı erzakın parasının yöredeki bakkallara ödenmesi için karar çıkartır acaba?..
-Madem soykırım denecek denli bir büyük katliam yaşandı, niçin 1935 sayımında 101 bin olan Tunceli nüfusu, 1940 yılında 94 bin 600 idi?.
Soner Yalçın'ın Sözcü'deki köşesinde iki yıl önce yazdığı “Dersim değil Tunceli” başlıklı yazısını Seyit Rıza'yı anan CHP İl Başkanı'nın okumasını öğütlüyorum. İyi baksın, Soner orada ne diyor:
-Tunceli, Ağa'nın, Şıh'ın, Şeyh'in/ feodalizmin barınamadığı yer demektir… Tunceli, aydınlanmanın kalesi demektir… Tunceli, 1954 ve 57'de herkes DP'ye oy verirken CHP'ye oy vermek demektir… Tunceli, faşist 1982 Anayasası'na en çok hayır oyu vermek demektir… Tunceli, CHP'ye genel başkan vermiş şehir demektir… Tunceli, İbrahim Kaypakkaya demektir; Ali Haydar demektir… Tunceli, bir komünisti, bir kadını belediye başkanı yapacak kadar uygarlık merkezi demektir…Tunceli, bağımsızlık, özgürlük, eşitlik demektir… Tunceli, kadın-erkek eşitliği demektir… Tunceli, sevgi-hoşgörü-vicdan demektir… Tunceli “yiğit insanların yaşadığı yer” demektir…
Ve soruyor: Tunceli semboldür. Ya Dersim?..
NOT: Son “Atatürkçüler” yazısı Salı günü