CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu yayınladı. Yükseköğrenim Kurumları Sınavı’nın (YKS) sınavının birinci aşaması olan Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) 3 milyon kişinin ve dört yıllık lisans öğrenimi için belirleyici olan Alan Yeterlilik Testine ise (AYT) 1 milyon 852 bin kişinin katıldığını hatırlatan Toprak, akademik eğitimdeki tabloyu şöyle açıkladı:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değiştirdiği YÖK Başkanı göreve gelir gelmez YKS sınavında tercih yapabilmek için zorunlu asgari baraj puanını kaldırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan atamalarla tamamıyla siyasallaşan YÖK, iktidarın seçime dönük vaatlerinin uygulayıcısı haline geldi. Şayet asgari baraj puanı kaldırılmamış olsaydı durum çok daha vahim olacaktı. Geçen yıl uygulanan baraj sistemi bu yılki sınavda da uygulansaydı sınava katılan 3 milyondan fazla öğrencinin yüzde 75’i sayısal, yüzde 62’si sözel, yüzde 58’i eşit ağırlık puanında barajı aşamayacaktı. Diğer deyişle bu sonuçlar öğrencilerin yarısının bile en basit lisans eğitimi programına katılabilmek için gerekli asgari bilgi düzeyine sahip olmadıklarını ortaya koyuyor.
'Milyonlarca gencin karnesi düşük'
Temel öğretim ve ortaöğretimden (lise) mezun olup üniversite kapısına gelen 3 milyonu aşkın gencimizin eğitim, bilgi, birikim altyapısı böylesine vahim bir durumda. Bu ortalama doğru yanıtları bir karne gibi düşünecek olursak milyonlarca gencin karnesinin ‘çok zayıf’ olacağı anlaşılıyor. Bu başarısızlık karnesi aynı zamanda üniversite eğitiminin kalitesini de aşağı çekiyor ve üniversiteleri adeta lise seviyesine düşürüyor. Ortaya çıkan bu vahim eğitim tablosunun sorumlusu ne gençler ne de aileleri. Gençler daha ilkokuldan itibaren bu sınavda iyi bir sonuç alabilmek için yıpratıcı bir yarışın içindeler. Aileleri de maddi-manevi tüm olanaklarını bunun için seferber ediyor.
'Gençlerin geleceğini karartan iktidar'
Bu tablonun asıl sorumlusu; eğitimi yap-boz tahtasına çeviren, 20 yılda 9 bakan değiştirip her gelen bakanın sil baştan sistemi altüst etmesine zemin hazırlayan ve nihayet ‘dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz’ diyerek eğitim kurumlarını kendi siyasi zihniyetinin arka bahçesi gören, bilimi reddeden, gençlerin geleceğini karartan iktidardır!”
Toprak, yurttaşların yaşadığı konut sorununa da değinerek, tablonun kışın daha da ağırlaşacağını şöyle anlattı:
“Merkez Bankası’nın (MB) açıkladığı Konut Fiyat Endeksi (KFE) artışı Mayıs 2022 itibarıyla yüzde 150’ye dayandı. Bu oran Antalya’da yüzde 180, İstanbul’da yüzde 165! İktidarın ekonomi modeli, kur ve faiz politikalarıyla üç haneli artan konut fiyatları ve kiralar karşısında yaklaşan kış aylarında binlerce insan ağır barınma ve evsizlik sorunuyla karşı karşıya kalacak.”
'2-3 yıl sonra kurayla teslim edilebilecek evlerle kandırıyorlar'
Toprak, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un duyurduğu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması beklenen AKP’nin konut sorununa ilişkin çözüm haritasıyla ilgili de “Cumhurbaşkanı Erdoğan seçime 11 ay kala açıklayacağı 81 ilde sosyal konut projeleriyle halkın gözünü boyamaya, iktidar müteahhitlerinden artan 3-5 milyarla en erken 2-3 yıl sonra kurayla teslim edilebilecek evlerle kandırmaya çalışıyor” değerlendirmesi yaptı.
CHP’li Toprak’ın raporundaki diğer konu başlıkları da şöyle:
'Mafyalaşma KKTC’ye ihraç edildi'
İktidar, Türkiye’de uyguladığı baskıcı-yasakçı zihniyeti son dönemde KKTC’ye de taşımaya başladı. KKTC’deki basına, televizyonlara, gazetecilere yönelik yasakların ötesinde bu ülkedeki kamu alımlarına, ihalelere yönelik müdahaleler, son olarak KIB-TEK’in yüz milyonlarca liralık akaryakıt alımına adrese teslim şirket ismi bildirilmesi yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, mafyalaşmanın KKTC’ye de ihraç edildiğini gösteriyor!
KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olduğunu söyleyen iktidar, KKTC vatandaşlarına uyguladığı insanlık dışı yasaklarla tam aksi tavır sergiliyor ve bu ülkeyi kendi kolonisi gibi yönetmek istiyor. Başbakanları azlettirip, bakanları atamaya kadar varan bir siyasi pervasızlıkla akçalı tüm işlere müdahale ederek talimat ve telkinlerde bulunan iktidar karşısında başta KKTC Cumhurbaşkanı ve Başbakanı olmak üzere sergilenen sessizlik ve biat başlı başına dikkat çekici.
'Merkez Bankası üç ay sonrasını bile öngöremiyor'
Merkez Bankası’nın (MB) 2022 yılı üçüncü enflasyon raporunda açıklanan hedefler ve beklentiler, ekonomi yönetimindeki gayri ciddiliğin resmi belgesi niteliğinde. Yılbaşından bu yana açıklanan her üç enflasyon raporunda yılsonu enflasyon hedefini 20’şer puan artıran MB, üç ay sonrasını bile öngöremediğini, ortada doğru düzgün bir ekonomik politika ve program olmadığını, her şeyin günü birlik, el yordamıyla yürütüldüğünü itiraf etti.
MB’nin 2022 yılı üçüncü enflasyon raporu; ekonominin her alanında açık bir öngörüsüzlüğün, hedeflerde sapmaların da ötesinde belirsizlik ve bilinmezliğin belgesi niteliğinde. Liralaşma stratejisinde Kur Korumalı Mevduat (KKM) icadıyla TL tasarruflarını dövize endeksleyerek TL’yi daha da değersizleştirdiklerinden bihaberler. İhracatçıya, şirketlere getirdikleri dövize el koyma, TL ile anlaşma yapma, dövizini bozdurmayana ticari kredi yasağı vb. sermaye kontrolü kararlarıyla her alanda tabloyu daha da kötüleştirdiklerini, dış ticaret açığında makasın iyice açıldığını görmezlikten geliyorlar.
'Dış ticaret açığı 50 milyar doları aştı'
Dış ticaret açığındaki tehlike sinyalleri artıyor. Haziran ayında açığın yüzde 184 artması, ihracat yüzde 20 artarken ithalattaki artışın yüzde 40’ın üzerine çıkarak ihracatın iki katını aşması bir kez daha iktidarın ekonomi modelinin hiçbir somut hesaba ve programa dayanmadığını ortaya koydu. Dış ticaret açığı altı ayda 50 milyar doları aştı!
IMF kriterlerine göre en az üç aylık ithalatını karşılayabilecek döviz rezervine sahip olmayan ülkeler riskli ve her an temerrüde düşebilecek şekilde tanımlanıyor.
İhracatçıların ihracat geliri dövizlerini el konulacağı kaygısıyla ülkeye getirmeme eğilimlerinin daha da artmasıyla dış ticaret açığının temmuz ve sonrasında çok daha belirgin şekilde yükselebileceğini öngörebiliriz.
'İşsizlik ve sefalet artıyor'
İşsizlik ve enflasyon rakamlarının toplamından oluşan sefalet endeksi geçen yıl ortasında yüzde 29,3 idi. Bu yıl ise TÜİK’in son açıkladığı mayıs ayı işsizlik rakamları ve aynı aya ait tüketici enflasyon verisiyle endeks 84,4’e yükselerek geçen yılın üç katına yaklaştı!
Geçen yılın aynı dönemine kıyasla sefaletteki yükseliş bir yıl öncesinin yaklaşık üç katı. 84,4 olan sefalet endeksi rakamı son 25 yılın en yüksek rakamı. Türkiye’de ise hem işsizlik hem de enflasyon durmaksızın yükseliyor. Muhtemelen haziran ayı işsizlik rakamı açıklandığında yine haziranda yüzde 78’i aşan enflasyonla birlikte sefalet endeksi 90’a ulaşacak.
20 yılda yardıma muhtaç hane sayısının dörde katlanmasına karşılık sadece bir yılda sefaletin üç misli katlanması, bu hanelerin daha da arttığını sefaletin sıradanlaştığını ortaya koymaktadır. Bu tablo ortada dururken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hâlâ çıkıp halktan şükretmesini istemesi, Allah’ın kullarını açlık ve yoklukla sınadığını söyleyip, sabır telkin etmesi en basit deyimiyle vicdansızlıktır.
'Son 50 yılın en ağır ekonomik resesyonu'
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) ‘Dünya Ekonomik Görünümü’ raporuna göre; başta Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı gıda ve enerji krizi olmak üzere küresel düzeyde belirginleşen ekonomik kötüleşme ve yükselen enflasyon dünyada son 50 yılın en ağır ekonomik resesyonunun yaşanmasına neden olabilecek! IMF raporunda Türkiye için enflasyon, büyüme ve borç yükü konusunda ağır risk uyarılarına yer verilirken, uygulanan ekonomik modelin ve para politikalarının krizi daha da derinleştireceği, borç krizini ağırlaştıracağı görüşüne yer veriliyor.
'Diplomatik sorun yaratır'
ABD şimdi Ukrayna buğdayının kara yoluyla Avrupa’ya sevkini gündeme getiriyor. Rusya’nın hububat ve gübre ihracına yönelik ambargoları gevşetme yönünde verdiği sözden cayma niyetinde. Rusya’nın İstanbul Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan hemen sonra Ukrayna’nın Odessa Limanı’nı bombalaması, anlaşmanın her an bozulabileceğini gösteriyor. … Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’e güvence vermek, anlaşmayı bozmaktan vazgeçirmek için Soçi’ye gittiğini öngörmekteyim. Ayrıca İstanbul’da açılan Koordinasyon merkezinde gemilerin denetiminin sadece Türkiye tarafından yapılması Montrö Sözleşmesi gereği. Şayet Birleşmiş Milletler denetçileri de Türkiye ile gemilerin denetiminde görev alırsa bu Montrö anlaşmasına aykırı bir egemenlik paylaşımı olur ve diplomatik sorun yaratır. İktidarın bu konuda gereken iradeyi ve duyarlığı göstereceğini umuyorum.
'İktidar vizenin kaldırılmasını isteyecek'
5 Ağustos’ta Soçi’de gerçekleşecek Erdoğan-Putin görüşmesi öncesinde Mersin Akkuyu’da Rusya Devlet Nükleer Enerji Şirketi Rosatom tarafından yapımı üstlenilen Akkuyu Nükleer Güç Santralı (ANGS) inşaatında kullanılmak üzere 15 milyar dolarlık yatırım bedelinin 5 milyar dolarlık diliminin Rosatom’un Türkiye’de kurduğu Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin banka hesabına aktarılması farklı pazarlıkların ve bazı tavizlerin olduğunu düşündürüyor…İkili ilişkilerde mütekabiliyet esasının söz konusu olduğu dikkate alındığında, milyonlarca Rus vatandaşı ülkemize vizesiz seyahat edebilirken, Türk vatandaşlarına vize konulması ve ciddi tutarlarda ücret talep edilmesi ciddi bir diplomatik tavizdir. Kanımca Soçi buluşmasında iktidarın bu konudaki talebi bir kez daha masaya getirilecek ve vizenin kaldırılması istenecek.
'Suudi yönetimi erdoğan mesafeli'
İktidarın swap anlaşması ve yargı egemenliğinden taviz uğruna Suudi Arabistan ile normalleşme hamlesine karşılık Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Yunanistan ziyaretinde yapılan açıklamalar ve imzalanan anlaşmalar, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı ittifakın devam ettiğini Suudilerin tercihini bu yönde kullandığını gösterdi!... Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin dışlandığı EASTMED Doğalgaz Enerji İş Birliği dışında, Suudi Arabistan ile Yunanistan arasındaki denizaltı ‘yeşil enerji nakil hattı ve veri depolama-aktarma hattı’ bölgemizde enerji ve teknoloji alanındaki stratejilerden de Türkiye’nin dışlandığını ve Suudi yönetiminin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mesafeli olmaya devam ettiğini gösteriyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye yönelik tecrit politikasının sürdüğünü ve tercihin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Yunanistan’dan yana kullanıldığını gösteriyor.
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ABD-AB-NATO tarafından Rusya’ya uygulanan doğalgaz ve petrol ambargolar, AB ülkelerini ve ekonomilerini ciddi şekilde olumsuz etkilememenin ötesinde üye ülkeler arasında çatlaklara, bölünmelere neden oldu. Yaklaşan kış nedeniyle AB içinde enerji krizi tartışmaları büyüyor!.. Enerji darboğazının başta Almanya olmak üzere AB ekonomilerini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görünüyor. Bundan en sert şekilde olumsuz etkilenecek ülkelerin başında ise dış ticaretinin ve ihracatının yüzde 60’ından fazlasını AB ile yapan Türkiye geliyor.”