Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısından sonra düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulundu.
CHP lideri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 'Bay Kemal ve İttifakları' belgeselinin ilk bölümünde "Kürt sorunu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz" ifadelerini kullanmıştı. HDP'li Sezai Temelli, Kılıçdaroğlu'na "Çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı'dır" yanıtını verdi.
'Gayri meşru unsurlarla bu sorunu çözemezsiniz'
Açıklamaların ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Öztırak'a, Kılıçdaroğlu ve HDP'li Sezai Temelli arasındaki bu diyaloğu nasıl değerlendirdiği soruldu.
Öztrak ise şu yanıtı verdi:
"Sayın Genel Başkanımız hatırlayacaksınız; sözde açılım süresinin en başında söylediklerini bu mülakatta da tekrar etmiştir. Bize göre çözümün adresi Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Teröristlerle pazarlığa oturarak bu sorunu çözemezsiniz. Gayri meşru unsurlarla bu sorunu çözemezsiniz. TBMM'deki meşru siyasi partiler bu soruna çözüm bulacaklardır. HDP de bu partilerden biridir. Geçmişte gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmiştir. Erdoğan yönetimi çözümü mecliste değil, İmralı ve Kandil ile müzakerede aramıştır. Bunun sonuçları milletimiz için ağır olmuştur. Beceriksizliğin ve öngörüsüzlüğün bedeli gerçekten ağırdır. Tekrarlıyoruz; bu sorun çözülecekse, milli iradenin tecelligahı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki meşru partiler aliyle çözülecektir, nokta"
CHP Sözcüsü Faik Öztrak'ın açıklamalarında satır başları şöyle:
'Şahin Mengü’yü yitirdik'
"Dün Ampute Milli Futbol takımımız, İspanya’yı farklı yenerek, İkinci kez Avrupa şampiyonu oldu. Milli takımımızı bir kez daha yürekten tebrik ediyoruz. Bugün öğlen saatlerinde üzücü bir haber aldık. Önceki dönem milletvekilimiz, partimizde yöneticilik yapmış arkadaşımız Şahin Mengü’yü yitirdik. Kendisine Allah’tan rahmet, acılı ailesine sabır diliyoruz.
'Milletimizi ezen işsizlik'
Bugün toplantımızın gündeminde, mutfakları kasıp kavuran pahalılık, milletimizi ezen işsizlik, insanlarımızın batırıldığı borç batağı, savrulan dış politika, 'Erdoğan şahsım yönetiminin', milletimizin sırtında gittikçe ağırlaşan yükü ve ülkemize, milletimize lig düşürten bozuk vesayet düzeni vardı. sorunlarımız elbette büyük ama çözümsüz değil.
Toplantımızda sorunları çözmek, milletimizi rahata erdirmek için yapılması gerekenleri de ele aldık. Değerli basın mensupları; tarihini bilmeyen, şehidine, gazisine, saygıyla, sevgiyle bağlı olmayan bir millet, kökleriyle toprağa bağlı olmayan bir ağaç gibi, en ufak bir rüzgârda savrulup gider.
Gaziler Günü
Dün, Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, gazilik unvanı ve mareşallik rütbesinin takdiminin, 100. yıl dönümüydü. Büyük Gazi’ye bu unvanın verildiği 19 eylül tarihini, Gaziler Günü olarak, gururla kutladık. Gazilerimizin, şehit ve gazi ailelerimizin yaşam şartlarını iyileştirmek, devlete Anayasayla verilmiş bir görevdir. Ahde vefa da bunu gerektirir. Ama ne yazık ki, milleti bölüp, parçalayan Erdoğan Şahsım Hükümeti, milletin şehitlerini ve gazilerini de ayırdı.
15 Temmuz’da şehit ve gazi olana ayrı, yurtdışında şehit ve gazi olana ayrı, terörle mücadelede şehit ve gazi olana ayrı gözle baktı. Her birine farklı özlük hakları tanıdı. Şehit ve gazilerimizin tamamı, milletimizin medarı iftiharıdır. Gazilerimizin tamamı, vatanseverliğin yaşayan abideleridir. Şehitlerimiz, gazilerimiz arasında ayrı gayrı olur mu? Bu akla, vicdana sığar mı?
Biz şehit ve gaziler arasında yapılan ayrımcılığın kaldırılması için, Meclis’e daha önce Sayın Genel Başkanımızın ilk imzasıyla ve 126 milletvekilimizin teklifiyle, bir kanun metni hazırlayarak verdik. Yapılan ayrımcılığı madde madde sıraladık ama bu kanun teklifimiz,
TBMM’den geçmeyerek kadük kaldı.
Bu dönemde de pek çok milletvekilimiz yapılan ayrımcılığın giderilmesi için çok sayıda kanun teklifi verdi. Ancak, milletin dirisini ayıranlar, Milletin şehidini, gazisini ayırmaya devam etti. Bunu biz de unutmayacağız, milletimiz de unutmayacak.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, şehitler arasında, gaziler arasında yapılan bu ayrımcılığa son vereceğiz. Gazilerimize ve şehit ailelerimize yaraşan bir yaşamı temin etmek, en öncelikli görevimiz olacak.
Bu çerçevede, 18 Mart Şehitler Gününde şehit yakınlarımıza, 19 Eylül Gaziler Gününde malul gazilerimize, birer maaş ikramiye vereceğiz. Şeref aylığı alan muharip gazilerimiz arasında maaş farklarını gidereceğiz.
15 Temmuz şehit yakınları ve gazileri için Beşiktaş saldırısında hayatını kaybedenler için toplanan paraları Hak sahiplerine tastamam vereceğiz. Malul gazilerimize, ÖTV, MTV ve KDV’den muaf bir şekilde, üç yılda bir araç alma hakkı sağlayacağız. Şehit ailelerine ve malul gazilere sağlanan istihdam olanaklarını genişleteceğiz.
Sayı kısıtlamasını kaldıracağız. Atamaların eğitim durumuna göre yapılmasını sağlayacağız. Kurum içinde kariyer ilerlemesine önem vereceğiz. Şehit ve malul gazi çocuklarına her yıl yapılan eğitim yardımını yeterli seviyeye çıkaracağız. Biliyoruz şehitlerimiz ve gazilerimiz için ne yapsak az.
Ama minnetimizi göstermek için, Elimizden gelen her şeyi yapmak, Boynumuzun borcudur. (Şehit-Gazi Broşürü) Bu broşürde, CHP iktidarında şehit yakınları ve gazilerimiz için yapılacakları tek tek anlattık. Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete irtihal etmiş gazilerimizi, bu topraklar için toprağa düşmüş tüm şehitlerimizi, rahmetle, minnetle bir kez daha anıyoruz.
Yaşayan fedakar gazilerimize, Allah’tan uzun ömürler diliyoruz. Saygılarımızı sunuyoruz.
Şehit ve gazilerimizi andığımız bu günlerde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, En büyük skandallarından biri ortaya çıktı. 10 yılı aşkın bir süredir Suriye sınırımızda yangın var.
'5 milyon Suriyeli artık ülkemizde'
Beceriksiz Erdoğan Şahsım Hükümeti, Bu yangına su sıkmak yerine, Emevi Camii’nde namaz kılma hülyasıyla ateş ve barut taşıdı. Açık kapı politikasıyla sınırlarımızı, Şehirlerimizi Peşaver’e çevirdi. 5 milyon Suriyeli artık ülkemizde. Suriyeli sığınmacılar için bugüne kadar, En az 40 milyar dolar harcadık. Türkiye terör örgütlerinin yolgeçen hanına döndü.
Çok büyük insan kayıplarımız oldu. Ankara’da, İstanbul’da, Gaziantep’te, IŞİD’ın düzenlediği terör eylemlerinde, Yüzlerce yurttaşımızı kaybettik. Yüzlerce ocağa ateş düştü. Sınırın öte tarafında, IŞİD ve PKK’ya karşı yürütülen operasyonlarda, Yüzlerce şehit verdik. Ama bu süreçte özellikle iki şehidimiz var ki yürek dayanmaz. Sefter Taş ve Fethi Şahin…
'Kim bu IŞİD sever?'
İki askerimiz de 2016’da, IŞİD mensubu teröristler tarafından yakılarak şehit edildi. Bu caniler askerlerimizi yakma görüntülerini de sosyal medyadan paylaştılar. Beceriksiz Erdoğan yönetimi o günlerde, Bu eylemi gerçekleştirenlerden çok eylemi yayımlayan sosyal medyayı hedef aldı.
Dönemin Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, 'Ayaklarını denk alsınlar' diyerek sosyal medyayı tehdit etti. Erdoğan yönetimi beceriksizliğini gizlemek için, Mehmetçiklerimizin şehadetini bir yıl boyunca sakladı.
Bir yıl sonra o da gizli, saklı şehitlerin ailelerini bilgilendirdiler. Ve bu korkunç olayın üstünü kapatmaya uğraştılar. Ama geçtiğimiz hafta bu ülkede artık çok az gördüğümüz önemli bir tarafsız gazetecilik olayına şahit olduk.
Askerlerimizin yakılması fetvasını veren Suriyeli IŞİD mensubunun çoluğuyla çocuğuyla beraber Türkiye’de yaşadığı, bu kişinin, Gaziantep’te kuşçuluk yaptığı ortaya çıktı. Bu şahıs hakkında açılmış bazı davalar var. Önce tutuklanmış, sonra serbest bırakılmış. Bu kişiyi hangi güç serbest bıraktı? Kim bu IŞİD-sever?
'Sınırlarımızda kuş uçsa haberimiz olur' diyen, Beceriksiz Erdoğan Şahsım Hükümeti, IŞİD’li kuşçuyu sadece seyretmekle kalmamış, Ülkemizde yaşamasına da ses çıkartmamış. Bu nasıl bir başıbozukluk. Bu nasıl bir aymazlık? Oysa aynı IŞİD, Ürdünlü bir pilotu yakınca, Kendisi de savaş pilotu olan Ürdün Kralı Abdullah uçağına atlayıp hava operasyonlarına bizzat katılmıştı. Bizim şehitlerimizin kanı bu kadar mı ucuz? İki askerimizin katledilme fetvasını verdiği iddia edilen bir IŞİD mensubuna, Türkiye’de kuşçu dükkânı nasıl açtırırsınız? Böyle bir şey nasıl olabilir? Bu ülkenin istihbaratı yok mu? Askeri yok mu? Polisi yok mu? İçişleri Bakanı yok mu? Erdoğan Şahsım Hükümeti bu IŞİD kadısını yıllarca nasıl seyretti? Vatan evlatlarının hiç mi değeri yok?
Konuyu Sayın Saymaz yazdı. Millet isyan etti. Nihayet Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin aklına, Bu teröristi yeniden tutuklamak geldi. Peki, bunca zaman aklınız neredeydi? Bu acı olay bir kez daha gösterdi ki, Erdoğan Şahsım Yönetimi ne yerlidir, ne de millidir. Beceriksiz ve kirlidir.
Suriye’de ve Irak’ta işgal ettiği toprakları kaybeden IŞİD’cilerin, Bugün ne yazık ki Gaziantep’te, Kilis’te, Şanlı Urfa’da, Konya’da, Ankara’da, Sakarya ve İstanbul’da yer altında. Uykuya çekildiği herkesin bildiği bir sır. Bunun yarattığı korkunç güvenlik zafiyetinin sorumlusu da, 'Her şeyin sorumlusu benim ben' diyen, Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı olduğunu ilan edip, Türkiye’yi, Ortadoğu bataklığına sürükleyen, beceriksiz Erdoğan Şahsım Hükümetidir.
128 milyar dolar
Erdoğan’ın bu bozuk düzeninde; beceriksizlik, yetersizlik, kifayetsizlik ve yanı sıra arşa ulaşan kibir, milletimizin canını yakmakla kalmıyor. Cüzdanını da, mutfaktaki tenceresini de boşaltıyor. Suriyeliler için milletin en az 40 milyar dolarını harcadılar. Yetmedi, millete taahhüt ettikleri 2023 hedeflerini ıskaladılar. O da yetmedi, koltuklarında kalmak için,
Merkez Bankası kasasındaki milletin 128 milyar dolarını da, kime kaça sattıklarının hesabını vermeden, damat eliyle buhar ettiler. Türk Lirasını savunmasız bıraktılar. Pula çevirdiler. Pahalılık başını alıp gidince de şimdi çıkıp, şaha kalkan fiyat etiketlerini suçluyorlar.
Son bir yılda; salatalık yüzde 128, kabak yüzde 87, şeftali yüzde 81, taze fasulye yüzde 68, tavuk eti yüzde 64, ayçiçek yağı yüzde 61 zam gördüyse, milletimiz sofrasına koyacak et, sebze, meyve, ekmek bulamıyorsa, bu durup dururken olmadı. Etiketler kendi kendine şişmedi.
Paramızın değerini pul eden, üretimi cezalandıran, çiftçiyi tarlasına küstüren, kurumlarımızı çökerten, 128 milyar doları buharlaştıran, liyakat yerine Saraya sadakati öne çıkaran, uyuşturucu baronlarının sırtını sıvazlayan, rüşvetçileri büyükelçi yapan, Erdoğan Şahsım Hükümetinin beceriksizliği iş bilmezliği yüzünden etiketler şaha kalktı.
Tezgâhlar, raflar, Erdoğan’ın bozuk düzeni yüzünden yangın yerine döndü.
Yönetenler her şeyden kaçabilir ama sorumluluktan kaçamaz. Yönetici yetkisini devredebilir ama sorumluluğunu devredemez. Bu, en temel hukuk kuralıdır. Fakat işler bizde böyle yürümüyor. Bu bozuk düzende; Erdoğan Şahsım Hükümetinin yetkisi çok ama sorumluluğu hiç yok. Ülkede iyi ne varsa Erdoğan’dan kötü ne varsa, ya dış güçlerden, ya üst akıldan, ya faiz lobisinden. Gerçi son zamanlarda Mısır’la barışmak için Rabia’nın serçe parmağını kıran para için Körfeze el açan Erdoğan Şahsım Hükümeti ağzına dış güç, üst akıl laflarını pek alamaz oldu.
Anlaşılan bu sefer suçlu doğrudan doğruya iç güçler olacak. Muhalefet, vatandaş derken,
sıra şimdi esnafımıza geldi. Kendi çıkardığı pahalılık yangınının sorumluluğunu, esnafa yıkacak. 'Fırsatçılara göz açtırmayacağız' derken,
Erdoğan’ın tokadı, esnafın ensesinde patlayacak.
'Kalemini saraya kiralayan yandaşlar'
Nitekim kalemini saraya kiralayan yandaşlar; 'Gıda enflasyonunun tek amacı var: Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı devirmek' diye zırvalamaya başladı bile. Beceriksiz makasçıları treni deviriyor, bunlar fiyat etiketlerini suçluyor. Bunu daha önce de denediler. Son yerel seçimlerden önce yine kendi plansızlıkları, programsızlıkları, beceriksizlikleri yüzünden patates, soğan fiyatları şaha kalkınca, depoları basıp soğan üreticilerini,
hal esnafını terörist ilan ettiler, bunları unutmadık. Milleti kış günü tanzim satış kuyruklarına sokup bir de pişkince bu kuyruklara, 'Varlık kuyruğu' dediklerini de unutmadık.
Bir bardak suda fırtına kopardılar da ne oldu? Sonuç koskoca bir sıfır oldu. Pahalılık hala mutfakları, aileleri yakıp kavuruyor. Kabahati esnafta arayacaklarına, kibri bırakasınlar kendi yaptıklarına bir baksınlar. TÜİK ’in takip ettiği 120 gıda kaleminden, 88’inin fiyat etiketinde artış var yani pahalılık birkaç ürüne özel değil, genel. Malın halden, fabrikadan çıkış fiyatlarındaki artış esnafın raflarındaki fiyat artışını katlıyor. Üretici fiyatları son bir yılda yüzde 45,5 artarken tüketici fiyatları yüzde 19,3 artmış. Aradaki fark 26 puandan fazla. Böyle bir tablo daha önce bu ülkede hiç görülmedi.
Merkez Bankası faiz baskısı
Merkez Bankası’na faiz indir baskısı döviz kurunu da yeniden şahlandırdı. Merkez Bankası’nın oyun içinde kural değiştirmesi, dolar kurunu 8 lira 35 kuruştan, 8 lira 70 kuruşa getirdi. Bu da yeniden fiyatlara yansıyacak. Yani yaklaşıyor, yaklaşmakta olan.
Bunlar iyi günlerimiz. Önümüz kış. Ama kara kış…
Enerji faturaları daha kış gelmeden, milletin belini bükmeye başladı. Son bir yılda akaryakıt 25 kez zamlandı. Depoyu doldurmak için 62 lira ilave yük çıktı. Peki, akaryakıta bu zamları kim yaptı? Beceriksiz Erdoğan Şahsım Hükümeti. Yine Elektrik bir yılda 3 kez zamlandı.
Aylık faturalar 52 lira şişti. Elektriğe zamları kim yaptı? Beceriksiz Erdoğan Şahsım hükümeti.
Doğalgaz 7 kez zamlandı
Doğalgaz 7 kez zamlandı. 300 metreküplük tüketimde faturalar 102 lira kabardı. Sanayi için yapılan son doğal gaz zamlarını söylemiyorum bile. Peki, bu doğalgaz zamlarını kim yaptı? Bu zamları yapan da Beceriksiz Erdoğan Şahsım hükümeti.
Yine geçen yıl tonu 1200 lira olan kömürün şimdi 2400-2500 lira civarında olduğunu duyuyoruz. Kış gelip, sobalar yanmadan kömür fiyatları cepleri yakmaya başlamış bile.
Peki, bunun sorumlusu kim? Beceriksiz Erdoğan Şahsım Hükümeti.
Çok açık söyleyelim. Bu ülkede, beceriksiz Erdoğan Şahsım Yönetimi sebep yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı sonuçtur. Gözünü kapatmayan bunu görür. Kulaklarını kapatmayan bunu duyar. Kalbi mühürlenmeyen bunu anlar. Erdoğan’ın kalbi de, gözü de, kulağı da, millete karşı mühürlü. Milletin sıkıntılarını görmüyor. Feryatları duymuyor. Milletin acılarını hissetmiyor. Bunu en son Amerika Birleşik Devletlerine uçmadan hemen önce sorulara verdiği cevaplardan gördük.
Kiralardaki fahiş artış
Genel Başkanımız haftalardır. Kiralardaki fahiş artışlardan çocuklarımızın yurt sorunlarından bahsediyor ama beyefendiye göre; 'Zaten öyle abartacak bir sorun yokmuş' bir de üstüne “Ne abartıyorsun?” diyerek Genel Başkanımıza atar yapmaya kalkıyor. Bir kendine gel. Son bir yılda kiraların, İstanbul’da yüzde 51, Adana ve Antalya’da yüzde 50, Mersin’de yüzde 64, Ankara’da yüzde 32, İzmir’de yüzde 31 artması mı abartı? Avrupa İstatistik Ofisi’ne göre konut fiyatları artışında Avrupa Şampiyonu olmamız mı abartılı? Ya da öğrencilerimizin kalacak yurt bulamaması mı abartı?
2002’de her 100 öğrenciye 10 yatak düşüyordu. Şimdi 20 yatak düşüyor. O gün de yurtların yatak sayısı yetersizdi, bugün de yetersiz. Bize inanmıyorsanız. Bir kendi milletvekillerinize sorun bakalım. 'Çocuğuma kalacak yurt bulun' diye, Acaba kaç aileden telefon alıyorlar.
Bu kadar mı milletten ve milletin dertlerinden koptunuz? Yine beyefendiye göre, 'çiftçinin durumu kötü' dedik diye, yalan söylüyormuşuz. Erdoğan’a göre, çiftçilerimizin durumu meğerse çok iyiymiş.
Tarım Bakanlığının kendi rakamlarına göre son bir yılda; ÜRE gübresi yüzde 122, DAP gübresi yüzde 148 zam gördü. Ne yazık ki turpun büyüğü de heybede. Hem kurdaki artış, Hem de maliyetlerdeki artış, gübre fiyatlarını daha da uçuracak.
Yine son bir yılda; besi yemi yüzde 55, süt yemi yüzde 60, etlik piliç yemi yüzde 70 zam gördü. Birçok üretici, 'Kuş gribinde bile, bu kadar kötü dönem geçirmedik' diye feryat ediyor. Şimdi Beyefendi çıkmış,
“Pancara yüzde 25 zam yaptık” diyerek böbürleniyor. Ama buğdayı çiftçiden kaça aldığından,
Elin çiftçisine kaç para ödeyerek, buğday ithal ettiğinden hiç bahsetmiyor. Biz söyleyelim;
TMO çiftçiden buğdayın tonunu 2bin 250 liradan alıyor. Dışarıdan aldığı buğdayın tonuna 332 dolar ödüyor. Bugünkü kurdan 2 bin 888 lira yapar. Yerliye 2 bin 250 lira, yabancıya 2 bin 888 lira. Aynı fiyatı yerli üreticiye versenize. Madem çiftçiye verdiğiniz fiyatlar gayet iyi. Çiftçi neden malını TMO’ya satmadı. TMO neden stoklarını dolduramadı? Stokları doldurmak için daha pahalıya ithal etmek zorunda kaldı.
Çiftçilerimizin keyfi yerindeymiş. Erdoğan herhalde çiftçilerimizin acı çekmekten keyif aldığını zannediyor. Biz Erdoğan’ın bu sözlerini doğrudan çiftçilerimize havale ediyoruz. Erdoğan Şahsım Hükümetinin düşünce tarzı çok açık. Meseleleri mesele etmezseniz. Ortada bir mesele kalmaz. Ama biz kendisine şu kuralı da hatırlatalım; bugün sorumluluklarınızdan belki kaçabilirsiniz ama yarın sorumluluklarınızdan kaçmanın sonuçlarından kaçamazsınız.
Erdoğan’ın bugün kaçtığı tüm meseleler, yurttaşlarımızı ezip geçiyor. İşte geçtiğimiz hafta memleketim Tekirdağ’da, bir okulumuzda hademelik yapan kardeşimiz, borçlarının ağırlığına dayanamayarak yaşamına son verdi. Hafta sonu da Samsun’da 31 yaşındaki bir gencimiz işsizlik nedeniyle buhrana girip yaşamına kıydı. Millet Erdoğan Şahsım Rejimine canıyla ihtarname çekiyor ama bunlar Erdoğan’ın satılık medyasında, havuz kanallarının tozpembe ekranlarında elbette yer bulmuyor.
Hitler’in propaganda Bakanı Göbels ne demiş? 'Bana vicdansız bir medya verin, Size bilinçsiz bir halk sunayım.' Beceriksiz Erdoğan Şahsım Rejiminin istediği de bu. Sormayan, sorgulamayan bir toplum.
Mürekkepli ve ekranlı medyayı büyük ölçüde ele geçirdiler. Ama hakikatlerin karartılamadığı bir mecra var o da sosyal medya. Beyefendi orayı kontrol edemiyor. Kontrol edemediği için de, sosyal medyadan hiç haz etmiyor. Tüm ekibiyle saldırıyor. Erdoğan’ın şu sözlerine bir bakın;
'Benim bu sosyal medyayla hiç işim yok…' Ardından devam ediyor; 'Sosyal medya inanın şu anda,
Toplumumuzun en önemli tahrik unsurudur.' Erdoğan bu sözleri kime diyor? Gençlere diyor…
Gençlerle düzenlenen bir programda, görüşlerini gençlere tebliğ edip, dikte etmeye kalkıyor.
Gençler Erdoğan’ın sosyal medyayla işinin olup olmadığını, zerre kadar merak etmiyor.
Gençlerin esas merak ettiği, onların internetine, sosyal medyalarına yasak getirip, getirmeyeceği.
Çünkü sosyal medya, gençlerimizin hayatının bir parçası. Gençler orada görüşlerini rahatlıkla paylaşıyor. En önemlisi de dünyayla iletişim kurabiliyor. Bilgiye ulaşıyor, öğreniyor, eğleniyor.
Ama Erdoğan’a göre bunların hepsi bir tahrik unsuru.
Erdoğan bunla da yetinmiyor. Kendi döneminde,
Binlerce kişinin dolandırılmasının sorumluluğunu, üzerinden atmak için, 'Kripto paraya açılma diye bir derdimiz yok. Onlara karşı ayrı bir savaşımız, ayrı bir mücadelemiz var' diyor. Oysa kripto paraya savaş açmak ayrıdır. Bunun işlem gördüğü piyasaları düzenlemeye çalışmak ayrıdır.
Dünya çok büyük bir dijital dönüşümden geçiyor. Özellikle küresel salgın bu dönüşümü daha da hızlandırdı. Dijital paralara, kripto paralara ilgi arttı. Dünyanın önde gelen Merkez Bankaları, Bu alana girmeye hazırlanıyor. Bizim Merkez Bankamız bile, dijital para için hazırlığa başladı. Ucuz popülist söylemlerle teknolojiye savaş açmak da ne oluyor? Kötü niyetli oyuncular varsa, bunları caydıracak düzenleyici denetleyici çerçeveyi getireceksin.
Bugün dijital teknolojilere uyum sayesinde; Unicorn adı verilen değeri 1 milyar doların üzerinde,
üç şirketimiz oldu. Artık küresel oyun ve yazılım pazarında Türkiye olarak pay sahibiyiz. Bunların hepsi de genç müteşebbislerimizin başarısı. Şimdi her gün biraz daha otoriterleşen, Erdoğan şahsım yönetimi,
Dijital devrime savaş açarak, Bunu boğmaya kalkıyor.
Ayak sesleri duyulan dijital devrimi kaçırma lüksümüz yok. Böyle bir seçeneğimiz yok. Biz boşuna 'Bunlar ülkeyi yönetemiyor' demiyoruz. Bunların elinde geçen her gün ülkemizin katlandığı maliyet daha da artıyor. Erdoğan’ın lafları bunu açıkça gösteriyor. Herkes müsterih olsun. Ülkemizin büyük sorunları vardır. Ancak bu sorunlar çözümsüz değildir. Ama bu sorunları çoklu organ yetmezliğiyle malul,
Erdoğan Şahsım Rejiminin çözme imkânı da yoktur. Olsaydı 20 yıldır çözerdi. Kaldı ki sorunun sebebi olanlar sorunun çözümü olamaz.
Kendileri de artık gidici olduklarının farkında. Bir AK Parti Genel Başkan Yardımcısı çıkmış,
“AK Parti gidince ne olacak?” diye soruyor. Ne olacak? Biz işbaşına geleceğiz. Millet rahat bir nefes alacak. Kimse bu milletin fertlerini bölüp, parçalamayacak. Büyük bir kucaklaşma olacak. Bu ülkenin kaynakları üç beş yandaş için değil tüm millet için kullanılacak. Bağımsız yargı olacak. Özgür medya olacak. Birinci sınıf bir demokrasi olacak. Herkes canından, malından, geleceğinden emin olacak. Herkesi kucaklayan tarafsız Cumhurbaşkanı olacak, Devlet yönetiminde liyakat olacak. İstişare olacak. Borçla değil, üreterek büyüyeceğiz. Dijital devrimin önü açılacak. Gençlerimizin karşısında değil, hemen yanında olacağız. Dünyayla yarışacak bir ekonomi için, üreticilerimizin rakibi değil, dostu olacağız.
Tarımda yeniden kendi kendine yeten ülke olacağız. Yüzde 1 için değil, Yüzde 100 ile beraber büyüyeceğiz. Büyürken kimseyi geride bırakmayacağız. Aş olacak, iş olacak. Çokça kazanıp, hakça bölüşeceğimiz bir Türkiye olacak. Büyürken, enflasyonu da, borcu da büyütmeyeceğiz. Yeşil Mutabakata uyum sağlayacağız. Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’den geçireceğiz. Büyümenin sürdürülebilirliğine dikkat edeceğiz. Derelerimize, ormanlarımıza, dağımıza, taşımıza, Kurdumuza, kuşumuza, gözümüz gibi bakacağız.
Kısacası, biz işbaşına geldiğimizde, memlekette bayram olacak. Bunun için yeni kurallarımız hazır.
Yeni kadrolarımız hazır, biz hazırız, milletimiz hazır. Erdoğan Şahsım Hükümetinin notu belli, tasdiknamesi hazır. Ellerine tutuşturmak için milletimiz sandığı sabırsızlıkla bekliyor.