CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Erdoğan'a 'tavsiye'de bulunarak, "Sayın Erdoğan size tavsiyemiz, sizde nasılsa sosyete Damat çok, kuru sıkıcıyı gönderin yerine epeydir reklamını yaptığınız havacıyı getirin. Belki birkaç gün daha idare edebilirsiniz." dedi.
Öztrak'ın açıklamasının tamamı şöyle;
Bu yılki Gençlik haftasının sonuna geldik. 19 Mayıs 1919 Kurtuluşa ve Kuruluşa giden yolda atılan ilk adımdır.
Bu yolun menzilinde belirlenen hedef ise çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmaktır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Bütün ümidim gençliktedir” diyerek, bu menzile ulaşmakta kime güvendiğini göstermiştir.
Bu nedenle Atamız, “Benim doğum günümdür” dediği 19 Mayıs’ı Gençlere milli bayram olarak hediye etmiştir.
Ancak ümidimiz olan gençlik bugün çok büyük sıkıntılar içinde... Gençlerimiz işsiz. Ve daha da vahimi, ülkemizin ümidi olan gençlerimiz ümitsiz.
Sosyal Demokrasi Vakfı bu hafta önemli bir araştırma yayımladı. Türkiye genelinde gençlerimizin yüzde 70’i ailesinden destek almadan yaşama tutunamıyor.
Yani gençlerimizin ekonomik bağımsızlığı yok. Her dört gencimizden birinin işi yok. 20-29 yaş arasındaki her 100 gencimizden 37’si ne eğitimde, ne de işte. Evde oturuyor.
Gençlerimiz ülkelerinin dışında yaşamak istiyor. Türkiye genelinde her 100 gençten 62’si kendine yurtdışında bir gelecek kurmak istiyor.
Ve bu sorun hiçbir parti ayrımı yapmıyor. AK Parti’ye oy vermiş gençlerimizin yarısı, MHP’ye oy veren gençlerimizin yüzde 69’u “İmkânım olsa yurt dışında yaşarım” diyor.
Türkiye, gençleriyle beraber, gelecek umudunu da yitiriyor. Oysa bizim petrolümüz altınımız yok. Bizim stratejik üstünlüğümüz genç nüfusumuz. Bu gençler gelecekten umudunu keserse bunun bedeli de, vebali de çok ağır olur.
Peki, 18 yıldır ülkeyi yönetenler durumun ciddiyetinin farkında mı? Hayır. Onlar suni krizler çıkarıp, CHP’ye hakaret etmekten başka bir şey düşünmüyor.
Cumhurbaşkanı makamında oturan şahıs, gençlerin sorunlarını çözmek yerine gençlerimizi hedef gösteriyor. Vefa Destek Grubu’nda da çalışan Adana Yüreğir İlçe Gençlik Kolları Başkanımız Eren Yıldırım’ın
Vefa Destek Gruplarına saldırdığını söylüyor. Bölücü terör örgütü mensuplarıyla bir tutup, hedef gösteriyor. Gencecik bir insanı haksız, hukuksuz tutuklattırıyor.
Yalanı doğruymuş gibi anlatan gerçek ötesi popülizmin daniskası yapılarak, milletimiz kutuplaştırılmak isteniyor.
Ama hep söylüyoruz: “Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.” Dün AK Parti genel başkanının yazdığı terör hikâyesinin gerçek görüntüleri ortaya çıktı.
Kaymakamın koruması olduğu söylenen bir şahıs, “Bunlar nereye gidiyor?” diye soran Gençlik Kolu Başkanımıza silah çekip, ağzına mermi de sürerek, annesinin ve ailesinin yanında tehdit ediyor.
Bu memlekette soru soran halka, kaymakam korumaları silah çekecekse, vay bu ülkenin haline… Çıkan görüntülerden sonra yalanlarıyla ortalığı karıştıranların milletimize bir özür,
Eren’e ise özgürlük borcu vardır. Yine dün İzmir’de yeni bir dizi ajitasyonla karşılaştık. İki ayrı caminin ses sisteminden müzik yayını yapıldı.
İl Başkanımız cami hoparlöründen müzik çaldırılmasının sorumlularının yakalanması için derhal suç duyurusunda bulundu. Sarayın bakanları ise sosyal medyada bunu köpürtme yarışına girdi.
Bu sabah da kervana, atama Meclis Başkanı katıldı.
Beyefendi siz provokasyonu köpürtme makamı değil, itidal makamısın. Açık konuşayım.
Bu olay, ilk değildir. Daha önce de Ağrı’da cami minarelerinden sarayın seçim müziği Dombra çalınmıştır.
O zaman bu Bakanlar, bu Meclis Başkanı neredeydi? Biz bu olayları hep kınadık, bundan sonrada kınamaya ve takip etmeye devam edeceğiz
Bunlar ülkemizi karıştırmaya yönelik ahmakça provokasyonlardır. Yapanlar mutlaka adalet önüne çıkarılmalıdır.
İnanç istismarına yaslanan gerçek ötesi siyaset, son derece tehlikeli bir oyundur.
Kabataş yalanı üzerinden milleti kışkırtmaya çalışanlar unutulmamıştır. Geçmişte benzer kışkırtmalar sonucunda yaşadığımız acı olayların izi,
bu milletin vicdanında kanayan bir yaradır.
Yalanı doğru gibi anlatan gerçek ötesi popülist siyasetten medet umanların, siyaseten beyin ölümü gerçekleşmiştir. Ülkemiz trol aklıyla değil, devlet aklıyla yönetilmelidir.
Her gün deli saçması suni krizlerle, komplo senaryolarıyla milletin gerçek sorunları karartılmaya çalışılıyor.
Hazreti Ali, “Edep, aklın suretidir” demiş. Biz, yapılan edepsizliklerin elbette peşine takılmayacağız.
Ama önce mahkemelerde hakkımızı arayacağız. Sonrada bu yapılanları gören sağduyulu milletimizin hakemliğine güveneceğiz.
İlk seçim sandığında da milletimiz bu beceriksiz ve mızıkçı yönetime hak ettiği dersi verecek. Bundan hiç kuşkumuz yoktur.
Değerli Basın Mensupları; Gençlerimizin sıkıntılarını paylaştım. Salgın nedeniyle, bu yıl üniversiteyi bitirecek gençlerimizin
bırakın iş bulmayı, iş aramaya cesaret bile edemediği bir döneme giriyoruz. Araştırmacılar bu yıl Türkiye’de, yaklaşık 2,5 milyon çalışanımızın işinden olacağını tahmin ediyor.
Bunun ardından yoksulluk da çığ gibi artacak; 18 yıldır darbe üstüne darbe yiyen orta sınıf tamamen yok olacak diye endişeleniyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediyemize ait İstatistik Ofisi, sosyal yardım amacıyla belediyeye başvuran ailelerle bir anket gerçekleştirmiş.
Durum gerçekten vahim… Ailelerimizin yüzde 92’si, haftada iki gün sofrasına bir kap et, tavuk veya balık yemeği koyamıyor.
İyi beslenemeyen, yatağa aç giren çocukların olduğu bir ülkede, çocuklar arasında fırsat eşitliğinden nasıl bahsedebiliriz?
İyi beslenemeyen bir nesille, dünyada ortaya çıkacak fırsatları nasıl değerlendirebiliriz?
Geleceğe nasıl güvenle bakabiliriz?
Yine bu hanelerde yaşayan kişilerin yüzde 53’nün sigorta kaydı yok. Yüzde 47’sinin ise düzenli bir geliri yok.
Evlerin yüzde 40’ında bulaşık, yüzde 12’sinde çamaşır makinesi yok. İstanbul, Türkiye’nin aynasıdır. Sarayında oturup milleti görmeyen, feryadını duymayan Hükümeti bir kez daha uyarıyoruz:
Orta direği çöken bir ülkenin sadece ekonomik değil, sosyal sıkıntıları da ağırlaşır. Durumun ciddiyetine uygun politikalara ihtiyaç var. İşte biz bunun için uluslararası uygulamalarda olup,
Türkiye’nin taahhüt etmesine rağmen uygulamadığı aile yardımları sigortası diyoruz.
Ama Damat Bakan hala işin ciddiyetinin farkında değil. Dün yine Sarayın harikalar dünyasından memleketin nasıl göründüğünü anlattı.
Türkiye ekonomisinin, tüm dünyanın gördüğü, alarm veren durumu Saraydan görülmüyor. Palavra ustası Teyyo Pehlivan bile bu damadın önünde ceketini ilikleyecek hale geldi.
Borçları ve yetersiz döviz rezervleri nedeniyle, 2014’ten bu yana dünyanı en kırılgan beş ekonomisi liginden kurtulamayan ekonomimizin, “sağlam bilançosu” olduğundan bahsedebildi.
Anlaşılan bunlar milletimizi, alacakları dövize bağlanmış, İngiliz mahkemelerinin korumasına emanet edilmiş bir avuç yandaş müteahhitten ibaret zannediyorlar.
Dolar yükseldikçe yandaşların milletin Hazinesinden alacakları artıyor. Ama Milletimizin de borcu artıyor.
Gençlerimiz; sahipsizlik, çaresizlik, ümitsizlik, nedeniyle canına kıyıyor.
İşsiz babalar, termosla getirdiği çayı İŞKUR kuyruklarında satarak evine ekmek götürmeye uğraşıyor.
İnsanlarımız iftardan sonra “Artık yemek alırım” diye sokaklarda bağırıyor, Tam bir toplumsal travma yaşıyoruz.
Biz bunları daha önce hiç yaşamadık. Hiç görmedik. 18 yıllık iktidarın sonunda, insanlar sokak sokak dolaşıp tabaklarda kalan yemekleri toplamaya başladıysa, buna sebep olan hükümet de bavullarını toplamaya başlamalıdır.
Ama Hazreti Ömer’in dediği gibi “Utancı giden kimsenin kalbi de ölür.” Bunların maalesef kalpleri ölmüş…
Teyyo Damat her gün açık artırmaya çıkıp, “millete şu kadar para dağıttık, bir de çarptık mı bu kadar oluyor” deyip duruyor.
Geçen gün iş adamlarıyla yaptığı toplantıda, salgında verdikleri destek tutarının 252 milyar lirayı bulduğunu, çarpan etkisiyle de bunun 600 milyarı aştığını söyledi.
Ama aynı saray hükümetinin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı ise bu salgın döneminde millete karşılıksız gelir desteği olarak, bütçeden sadece 5,5 milyar lira dağıtıldığını söylüyor. 600 milyar nerede 5,5 milyar nerede?
Bu ülkede 23 milyon 596 bin aile var. 600 milyarı her bir aileye bölüştürsek, aile başına 25 bin 428 lira yapar.
Şu salgın döneminde, bu hükümetten 25 bin 428 lira alan kaç ihtiyaç sahibi aile varsa çıksın ortaya.
Şimdi ben buradan milletimize bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Aziz milletim; Madem Saray’ın Damadı, “Millete verdiğimiz destek 600 milyar lirayı aştı” diyor, o zaman senin ve ailenin hakkı olan 25 bin 428 liranın peşini bırakma.
25 bin 428 liranı Damat’tan mutlaka iste. Vermiyorlar mı? O zaman hiç vakit kaybetme. Derhal alacak davası aç.
Şu salgın döneminde geçilmeyen köprü, yol, tünel, inmeyen, kalkmayan uçak, yatılmayan hastane yatağı için milyarlarca doları yandaşlarına tıkır tıkır ödüyorlar mı? Ödüyorlar.
O zaman senin ve ailenin hakkı olan 25 bin 428 lirayı da ödeyecekler. Ödemiyorlar mı, sen de vakti saati geldiğinde cin olup adam çarpmaya çalışanlara sandıkta hesap sor.
Değerli Basın Mensupları, Cumhuriyet tarihimizin en liyakatsiz en beceriksiz yönetimiyle karşı karşıyayız.
Beş maskeyi bile milletimize ücretsiz dağıtamadılar. Şimdi bu beceriksizler bir yandan
“Dış güçler bize operasyon çekiyor” diye Türkiye’yi ayağa kaldırıyor; Diğer yandan, operasyon çekmekle itham ettikleri başkentlerden para bulabilmek için fır dönüyorlar. Yönetimde özensizlik, ciddiyetsizlik, keyfilik paçalarından akıyor.
Ataların dediği gibi: “Padişah yasağı üç gün sürermiş.” Bunların işleri de böyle yürüyor.
Geçtiğimiz günlerde üç yabancı bankaya soruşturma açıp, işlem yasağı koydular. Üç gün sonra, “Pardon, hata yapmışız” deyip, aynı bankaların işlem yasağını kaldırdılar.
Ama ne oldu? Bu bankalardan bazıları “Artık size güven olmaz” deyip, Türk Lirasıyla işlem yapmama kararı aldı.
Yine iki yabancı saklama kuruluşu, müşterilerine “artık Türk Lirasıyla işlem yapılmayacağını” duyurunca, BDDK çıktı, bu kuruluşların Türk Lirasıyla işlem sınırlamasından muaf olduğunu açıkladı.
Böyle bir takım kimseye güven verir mi? Vermez. Vermiyor da zaten.
Yabancı sermaye ardına bakmadan kaçıyor.Bu yılın ilk beş ayında menkul kıymetler piyasasından çıkan yabancı sermaye miktarı 9,6 milyar dolar.
Oysa kendi krizimizi yaşadığımız 2018 ve 2019’un tamamında çıkan para 6,2 milyar dolardı. Şimdi Katar’dan “Amerikan Doları görünümlü Katar Riyali” getirip,
Merkez Bankası kasasına emanete koydular. Daha önce Katar ile 5 milyar dolarlık bir SWAP anlaşması yapmışlardı, şimdi rakamı 15 milyar dolara çıkardılar.
Kağıt üstünde Dolar ama Kasadaki Katar Riyali!
Yani Doğan görünümlü Şahin! Şahin bile değil, Serçe! Güya bu paraları ikili ticarette kullanacakmışız. Katar ile 15 milyar dolarlık ticaret yapıyor muyuz? Hayır.
Geçen yıl Katar’a sattığımız mal 1,3 milyar dolar, Katar’dan aldığımız mal 311 milyon dolar. Toplasanız dış ticaret hacmi 1,6 milyar dolar.
Yani ticaret işin hikâyesi… Bu Katar riyalini dolara çevirip, borç ödemelerinde kullanabiliyor muyuz? Hayır. Ya da Riyalleri başka ülkelerden ithalat yaparken kullanabiliyor muyuz?
O da hayır. Peki, ne için kullanıyoruz? Merkez Bankası bilançosunu makyajlamak için. Yani yine pansuman, yine aspirin tedavisi…
Döviz rezervlerimiz güneş görmüş kar gibi eriyince, Erdoğan en iyi bildiği işi yapıp, etrafa tehditler savurmaya başladı.
Beyefendi Önce her zaman yaptığı gibi “Ey CHP” diye bağırdı ama bizde dolar olmadığını, CHP’yle SWAP yapamayacağını görünce de “Ülkeden döviz kaçıranlara merhamet göstermeyeceğiz” diye tehditler savurdu.
Sayın Erdoğan, sayenizde milletin hali ortada. Damadınızla beraber milleti kuru soğana muhtaç ettiniz. Millete bırakın doları, cebinde kuruş bırakmadınız.
Ülkeden döviz kaçıran varsa onlar da sizin yandaşlarınız. Milletin iffetli analarına olmadık küfürleri edip, Londra’da mahalle kapatanlar hemen sizin yanınızda duruyor.
Bu tehditleri siz kime savuruyorsunuz? Daha önce de böyle attınız, tuttunuz. Peki, ne oldu? Hiçbir şey… Sonunda söylediklerinizi yutmak zorunda kaldınız.
Bakın siz böyle boş atmaya başlayınca, Damadınız da çıktı, “Birileri bir dönem Türkiye’yi ithalat cenneti yapmaya çalıştı” diyerek zülfü yâre dokunuverdi.
Sayın Erdoğan size tavsiyemiz, sizde nasılsa sosyete Damat çok, kuru sıkıcıyı gönderin yerine epeydir reklamını yaptığınız havacıyı getirin. Belki birkaç gün daha idare edebilirsiniz.
Teyyo Damadınız Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan ithalatın yüzde 83’ünün son 17 yılda sizin döneminizde yapıldığının herhalde farkında değil. 72 yılda 57 hükümetin yaptığı ithalatın beş katını 17 yılda siz ve sizin hükümetleriniz gerçekleştirdi.
Yine önceki 57 hükümetin verdiği dış ticaret açığını, siz ve sizin hükümetleriniz 17 yılda dörde katladı.
Devri Hükümetlerinizde samanı bile ithal eden ülke haline geldik. İthal samanla ithal hayvanı beslediniz buna da üretim dediniz. Biz, “İthalatı bırak üreticiye, çiftçiye, üretime bak” dedik.
Tarım Bakanınız da çıktı “Paramız var ki ithalat yapabiliyoruz” diyerek övündü.
Ama şimdi ne oldu? Tulumbada su bitti. Paralar suyunu çekti. Para bitince de 800 ürünün ithalat vergisini artırma kararı aldınız.
Üretimi hatırladınız. Sizi çok uyardık Sayın Erdoğan. “Sorumluluklarınızdan kaçabilirsiniz, Ancak bunun sonuçlarından kaçamazsınız” dedik.
İthalat vergilerini artırırken, ilgili sektörlerle istişare ettiniz mi? Hayır. Pek çok sektörde kullanılan ara malı ve girdilerin maliyetini durduk yere artırdınız.
Zaten darbe yemiş sanayicilerimizin rekabet gücüne, bir darbe de böyle vuruyorsunuz.
Önünü, arkasını düşünmeden kararlar alıyorsunuz, birkaç gün geçince de ricat ediyorsunuz.
Evet! Korona krizinden sonra dünyada ortaya yeni fırsatlar çıkacak. Ama bu yönetim anlayışıyla siz geçmiştekileri nasıl kaçırdıysanız,
bu fırsatları da kaçıracaksınız.
Size ilk günden bu yana “Bütüncül, tutarlı, güven verecek bir program hazırlayın” deyip duruyoruz. Yetmiyor, öneriler getiriyoruz. Yol gösteriyoruz.
Daha hafta başında Sayın Genel Başkanımız 16 maddelik bir programı kamuoyuyla paylaştı. Neden yeni bir bütçeye, yeni bir programa ihtiyaç olduğunu gerekçeleriyle ortaya koydu.
Dünyanın hangi ülkesinde muhalefet reçete yazıp, hükümete verir? Hiçbir siyasi parti bu kadar olgun davranmaz. Ama ne yapalım? Biz milletimizi çok seviyoruz.
Milletimizin aşı, işi daha fazla küçülmesin istiyoruz. Yine Belediye başkanlarımız, Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla, milleti yalnız bırakmamak için canla, başla çalışıyor.
Adanalı çiftçimizin tarlasında kalan patatesi, soğanı İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarımız alıp ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor.
Hem çiftçilerimiz memnun ediliyor, hem de ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız…
Bakın bugün küçük bir belediyemiz olan Burhaniye’de yapılanlardan bahsetmek istiyorum. Koskoca devleti yöneten hükümet çıktı, salgında kepengini kapatmış esnafa faiziyle borç verdi.
Peki, Burhaniye Belediye Başkanımız Sayın Ali Kemal Deveciler ne yaptı?
Burhaniye’de 850 esnafa, biner lira karşılıksız gelir desteğinde bulundu.
Yetmedi KOVİD-19 ile mücadele eden belediye çalışanlarına moral ikramiyesi verdi.
İnsan odaklı politika, sosyal devlet böyle olur. Bu salgın ve yaşanan kriz milletimiz nezdinde bir turnusol kâğıdı işlevi görmüştür.
Cumhuriyet Halk Partisi, gerek hazırladığı program ve politikalarla, gerekse yönettiği belediyelerin performansıyla, iktidara hazır olduğunu hamdolsun ispat etmiştir.
Son olarak, Saray Hükümetinin kendisi bitti, Daire başkanları halkın haber alma özgürlüğünü engellemek için gazetelere baskı yapmaya başladı.
Cumhuriyet gazetesine Fahrettin Altun haberleri nedeniyle verilen ilan durdurma cezalarının kabul edilebilir bir yanı yoktur.
Değerli Basın Mensupları; Mübarek Ramazan ayını artık tamamlıyoruz. Ramazan ayında milletimizin ettiği tüm duaların, yaptığı tüm ibadetlerin Allah katında kabul olmasını diliyoruz.
Bu yıl, pek çok milli bayramımızı Korona salgını sebebiyle, sevdiklerimizle beraber kutlayamadık.
Yine Ramazan Bayramımızı da sokağa çıkma yasağı varken kutlayacağız.Salgın henüz tam kontrol altına alınmış değil.
Vatandaşlarımızın ihtiyatı elden bırakmadan, kurallara uyarak, sevdikleriyle kalben bayramlaşmalarını hasseten rica ediyoruz.
Bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm milletimizin Ramazan bayramını kutluyor, sağlıkla, afiyetle, şeker tadında nice bayramlara kavuşmayı ümit ediyoruz.