Faik Öztrak, sözlerine 3 yıl önce bugün başlayan Adalet Yürüyüşü ile başladı. Öztrak, Adalet Yürüyüşüne ilişkin, "Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun hak, hukuk ve adalet diyerek başlattığı ve dünya demokrasi tarihine altın harflerle yazılan Adalet Yürüyüşümüzün üzerinden üç yıl geçti. O günden bugüne adalet, demokrasi ve özgürlük mücadelemiz devam ediyor. Her geçen gün umudumuz da büyüyor. 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde, milletin hakkına, hukukuna ve adalete sahip çıkan ve Millet İttifakı’nın etrafında toplanan insanlarımız sandıkta önemli başarılara imza attı. Şimdi önümüze gelecek ilk sandıkta, bizi yoksullaştıran tek adam rejiminden kurtulup, Cumhuriyetimizi; Millet iradesi üzerinde her türlü vesayeti reddeden birinci sınıf bir parlamenter demokrasiyle taçlandıracağız. Hak, hukuk, adalet mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz." ifadesini kullandı.
Öztrak'ın açıklaması şöyle;
Dün Bingöl Karlıova’da bir deprem oldu. Yaralılar var ve maalesef bir güvenlik görevlimiz enkaz altında kalarak şehit oldu. Hayatını kaybeden güvenlik görevlimize Allah’tan rahmet, depremde yaralanan yurttaşlarımıza acil şifalar diliyoruz. Bingöl ve çevre illerde oturan tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz. Yaraların bir an önce sarılmasını bekliyoruz.
Değerli Basın Mensupları; AK Parti Genel Başkanı ne zaman ki Bilim Kurulu’nun yerine kendi Gönül Kurulu’nu koydu, üzerinden iki hafta geçmedi, vaka sayısı patladı. Bu, salgınla mücadelede iki hafta önce elde edilen başarının,
Bilim Kurulu’na ait olduğunu gösterdi.
Günlük vaka sayısı yeniden bin 600’lere yaklaştı. 16 Mayıs tarihinden sonra en yüksek hasta sayılarına yeniden ulaştık. İki gündür hastalığa yakalananların sayısı da yeniden iyileşenlerin sayısını aştı. Bunu da en son 23 Nisan tarihinde görmüştük. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elbette hayatın normalleşmesini istiyoruz.
Ancak bunun; milletimizin bugüne kadar katlandığı büyük fedakârlıklar boşa gitmeyecek şekilde,
Bir daha tekrarlıyorum: “Milletimizin bugüne kadar katlandığı büyük fedakârlıklar boşa gitmeyecek şekilde”
Ve yeni bir dalgaya yol açmadan yapılmasını istiyoruz. Salgında ikinci dalgaya yakalanmanın hem insani,
hem de ekonomik kayıplarının çok ağır olacağını görüyoruz. Saray hükümetini devamlı uyarıyoruz.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD)’ye göre; Salgını tek dalga ile atlatırsak bu yıl ekonomimiz yüzde 4,8 daralacak. İkinci dalgaya yakalanmamız halindeyse ekonomik daralma yüzde 8,1’e çıkacak.
İkinci dalga halinde, Bugün gerçek durumu yansıtmayan geleneksel işsizlik oranı dahi yüzde 17’ye dayanacak.
TÜİK sadece son dört haftadır iş arayıp bulamayanları işsiz kabul ediyor. Bu sayı bile 5 milyonu aşacak.
Şimdi Sağlık Bakanı, bu tablo karşısında topu millete atıyor. Yurttaşlarımızı “hatalı iyimser” veya “tedbirsiz iyimser” olmakla suçluyor. İyi de Sayın Bakan; “Yaz aylarında virüs etkisini yitirecek”, “Salgın kontrol altında”, “İkinci dalga beklemiyoruz” diyerek milleti “iyimserliğe” sürükleyen kim? Bu sözler kimin Sayın Bakan? Bu sözleri söyleyen siz değil misiniz? Tüm bu söylediklerinizi unutup, milleti suçlamaya ne hakkınız var?
Çuvaldızı başkasına batırırken, kendinize iğneyi bile batırmıyorsunuz.
Saray Bilim Kurulu’nu değil kendi gönlünü dinlerken nedense sesiniz çıkmadı ama millet kendi gönlünü dinleyince; suçlu oldu.
Saray Hükümeti yakında milletimizi, “Virüsün yayılmasına fırsat vererek hükümeti zor durumda bırakmakla” suçlarsa şaşırmayacağız.
Oysa milletimize beş maskeyi parasız dağıtamayan, beceriksiz kim? Saray Hükümeti…
Milletimizi canı ile cüzdanı arasında Rus ruleti oynamaya zorlayan liyakatsiz kim? Saray Hükümeti...
İşçinin, çiftçinin, esnafın, sanayicinin salgın döneminde kaybettiği gelir ve kazançları bütçeden telafi etmek yerine,
“Gel sana borç verelim” diyen kifayetsiz kim? Saray hükümeti…
Bu hükümet milletimizi salgında bir başına bıraktı. Kimsesizlerin kimsesi olamadı. Şimdi de sorumluluğu millete yıkmaya hazırlanıyor. Bütçeden ihtiyaç sahibi ailelere, şu üç aylık eve kapanmayı telafi için sadece bin lira verebildiler. 90 güne bölün, günde 10 lira 90 kuruş yapar. Tek bir simit ne kadar? 1 lira 75 kuruş. Dört kişilik bir aile üç öğün sadece simit yese 21 lira yapar. İktidara çay simit hesabıyla gelenler, şu salgın günlerinde canını korumak için evine kapanan darda olan vatandaşlarımıza, üç öğün bir çay içip, bir simit yiyecek parayı bile veremedi.
Ayıptır, yazıktır, günahtır.
Tüm dünyada hükümetler vatandaşlarını paraya boğup, “gıcır gıcır” çekler gönderirken; Bunlar milletimize devlete bağış yap diye İBAN numarası gönderdi. Yetmedi, vatandaşın belediyelerimize yaptığı bağışlara da haset etti, el koydu.
Kamu kurumlarının internet sayfalarına girin, sizi hala İBAN numaraları karşılıyor. Hala “Biz bize yeteriz” deyip milletten para topluyorlar.
Ama saray sosyetesinin “biz bize yeteriz” derken kastettikleri bambaşkaymış…
Önce sadece kendilerine yakın sanatçılara sanal konser verdirip gerçek para dağıttılar.
Sonra da sen, ben, bizim oğlan arasında; kamu bankalarının yönetim kurulu üyeliklerini pay ettiler.
Kamu bankalarının yönetim kurulları AK Parti’nin arpalığı oldu. Eski bakanlar, vekiller, bakan yardımcıları…
aldıkları maaşlar yetmezmiş gibi bir de buralara doluşmuşlar.
Sonra da bunları milli güreşçimiz; dünya şampiyonumuz, milletimizin gururu Hamza Yerlikaya’nın arkasına saklamaya kalktılar.
Hamza Yerlikaya’nın Gençlik Spor Bakanlığı’nda Bakan Yardımcısı olması doğru mudur? Doğrudur.
Yine milli sporcumuz olduğu için şeref aylığı alması doğru mudur? O da doğrudur. Ama soruyoruz bir kamu bankasının yönetim kurulunda Hamza Yerlikaya ne yapacak? Hangi müktesebatıyla kamu bankasının kararlarına imza atacak? Bakan Yardımcısı maaşı, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı maaşı ve Şeref aylığından sonra,
dördüncü bir maaşa Hamza Yerlikaya’nın ihtiyacı var mı?
Varsa da bu millet al bayrağını dünya gönderlerine çektirenlere bakar. Dünya şampiyonu milli sporcu Yerlikaya’nın imajının arkasına sığınarak, saray sosyetesinin liyakati umursamayan atamalarının üstünü örtmesi, müflis bezirgan siyasetinin bir başka kurnazlığıdır.
Hamza kardeşim, seni banka yönetimine atayanlara teşekkür edip affını iste de, herkes Mustafa Kemal Atatürk’ün sevdiği zeki, çevik ve ahlaklı sporcuyu bir defa daha görsün.
Yine RTÜK’ün Başkanı... El insaf be kardeşim. Sen RTÜK’ün başına hizmet yapmaya mı geldin, yoksa devlet kesesinden zengin olmaya mı geldin? RTÜK Başkanlığı, Basın İlan Kurumu üyeliği, Halkbank Yönetim Kurulu üyeliği, Ondan önce TÜRKSAT Yönetim Kurulu üyeliği…
Millet perişan olurken, milletin üniversite bitirmiş çocukları dahi tek bir maaş alacak işi bulamazken,
Devlet, atadığı 20 bin öğretmeni işe başlatmayarak maaş vermezken, Sen, üç ayrı yerden maaş almadan ay sonunu getiremiyor musun? Devletin kadroları Sarayın memurlarına “Yağma Hasan’ın böreği” olmuş. Bu memlekette fakir, fukaranın, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı sizlerin ganimeti mi? 83 milyon işi gücü bırakıp, Sarayı sosyetesi ve şürekasını doyurmak için mi çalışacak? Şu salgın döneminde biraz insaf edin.
Saray herkesten fedakârlık istiyor ama nedense fedakârlığa kendisi ve çevresi yanaşmıyor. Daha yeni işsizlik rakamları açıklandı. Son bir yılda çalışıyor görünüp de fiilen iş başı yapamayan emekçilerimizin sayısı 5 kat artarak 3,5 milyonu aşmış.
Kısa çalışma ödeneği, Zorla ücretsiz izin uygulaması, İşsizlik ödeneği kapsamında, Emekçinin kendi parası olan İşsizlik Fonu’ndan, 5,5 milyon emekçiye salgın döneminde vere vere, adam başına ayda ortalama 858 lira para vermişsiniz.
Ayda 858 lirayla, bu insanlar evinin kirasını mı verecek? Mutfağında tencere mi kaynatacak? Yoksa elektrik, gaz, su faturalarını mı, kredi kartı borçlarını mı ödeyecek?
Kendi yandaşlarına her biri ayda 10 bin liradan az olmayan üçer, dörder maaş, 5,5 milyon çalışana ayda sadece 858 lira, Bu hak mı, hukuk mu, adalet mi? Şimdi bir de şapkadan İstihdam Kalkanı çıkardılar. İşçinin 84 yıllık kazanımı, kıdem tazminatına göz koymuşlar. Bir de bu paketi “Tamamlayıcı Emeklilik” diye yaldızlayıp, Millete yutturmaya çalışıyorlar.
Bu dar günde işini kaybedene İşsizlik Fonu’ndan bir asgari ücret dahi vermiyorsunuz, Sonra salgını kendiniz için fırsata çevirip işçinin kıdem tazminatına el koymaya kalkıyorsunuz.
Buradan tekrar söylüyorum, CHP olarak kıdem tazminatı konusunda, sendikaların vereceği ortak kararın sonuna kadar yanındayız.
Değerli Basın Mensupları, Dün sarayın kibirlisi çıktı, “İslam iktisadı, krizden çıkışın anahtarıdır” diye millete vaaz verdi. Soruyoruz işçiye emekçiye salgın döneminde ayda 858 lirayı layık görürken, Emekçinin alın teri kıdem tazminatına çökmeye çalışırken, Kendi yandaşlarına üç dört maaş dağıtmak, “İslam iktisadının” neresinde var?
O dağıttığınız maaşlarda tüyü bitmedik yetimlerin hakkı var. Kul hakkı var. Sayın Erdoğan peki kul hakkı için dinimiz İslam ne diyor?
Kitabımız, Peygamber efendimiz, İsrafa, şatafata, debdebeye asla tahammül göstermez. Bu durumda, “itibardan tasarruf olmaz” diyerek, Saraylarınızda sürdürdüğünüz şatafatı, debdebeyi, israfı İslami İktisadın neresine yerleştireceğiz?
Salgın günlerinde muhtaçlarımızın sofrasına bir çay ve simidi koyamazken; Milletten geçmediği köprünün, otoyolun,
Kullanmadığı havalimanının, parasını alıp yandaşlarınızın cebine dolarla avroyla tıkır tıkır koymak İslami iktisadın neresinde var? Neden o konuşmanızın hiçbir yerinde, Peygamberimizin; “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifi geçmiyor acaba? Koltuğunuzu korumak için yüce dinimizi daha ne kadar istismar edeceksiniz Sayın Erdoğan?
Değerli Basın Mensupları, Saray’ın koltukta kalmak için istismar etmediği değer, etrafında harcamadığı kimse kalmadı.
Parti yöneticileri, iktidarda kalmak için FETÖ terör örgütüyle işbirliği yaptıklarını televizyonlarda itiraf etti.
Bu devletin tüm kurumları; mülkiyesi, askeriyesi, tıbbiyesi iktidarınızda yerle bir edildi. Kendiniz dışındaki tüm kurumları, partiniz de dahil itibarsızlaştırmaya çalışıyorsunuz.
Bugün Mayıs ayı bütçesi geldi. İlk 5 ayda; Vergi Gelirleri 281 milyar TL.
Aynı dönemde; Faiz lobilerine ödenen para 65 milyar TL’ye ulaşmış.
Personel giderleri 123 milyar TL,
Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi harcaması 21 milyar TL,
Sosyal Güvenlik Kurumlarına Cari transferler altında;
Görev zararlarından 42 milyar TL,
Hazine yardımlarından 59 milyar TL gitmiş.
281 milyar TL’lik vergi gelirine karşı, Devletin faiz ödemeleri ile emekli ve personel harcamaları için ödediği para 309 milyar TL. 5 aylık bütçe açığımız ise 90 milyar TL’yi geçmiş. Bütçeyi bitirdiniz, faiz parası ile emekli ve personel maaşı dışında bir şey ödeyemez hale getirdiniz.
Şimdi, milletin son gümüşlerini, Cumhuriyetin mirasını rehin edip kurdukları, Damat-kayınpeder yönetimine oturdukları Varlık Fonu’yla kuralsız, denetimsiz iş götürmeye çalışıyorlar.
Ama milletimizin, memleketimizdeki bu kötü huylu uru, ilk seçim sandığında söküp atacağını artık görüyorlar.
İşte bütün telaşları, sıkıntıları, huysuzlukları bundan kaynaklanıyor. Daha şimdiden mızımaya başladılar.
Değerli Basın Mensupları; Uzunca bir süredir sarayın beslediği trollerin, mafyatik yöntemlerle siyasetimizi nasıl kirlettiğini anlatıyorum. Troller itibar suikastlarıyla, hedef göstererek, saraya siyasi hamle zemini hazırlıyorlar.
Bu mafyatik trol siyaseti ifşa oldu. AK Parti’nin algı operasyonlarında kullandığı 7 bin 340 hesap, twitter tarafından kapatıldı.
AK Parti ile iltisaklı hesaplar kapatılırken, tepki AK Parti’den değil, sarayın pergole uzmanı propaganda memurundan geldi.
Maalesef bu ucube rejimde “at izi, it izine sürekli karışıyor”. Devlet ile parti iç içe geçince, birbirinden rol çalmalar da oluyor. Devlet görevlisi, sarayın propaganda memuru, AK Parti’yi ilgilendiren bir konuda üstüne vazife olmamasına rağmen çıkıp, Saray’dan açıklama yapıyor.
AK Parti’nin konuyla ilgili Genel Başkan Yardımcısı da, Partimizle ilgili gibi gösterdiği sahte mesaj görüntülerini kullanarak sarayın propaganda memuruna laf çakmaya çalışıyor. Kendi aralarındaki itişip kakışmalarına diyeceğimiz bir söz yok.. Ama bu kavgada Mahir Ünal partimizle ilgili montaj iftira görüntülerini kullanıyor. “Yeşil benek” mucidi Mahir Ünal, kullandığı bu montaj görüntüler nedeniyle derhal partimizden özür dilemelidir.
Yok, eğer Mahir Ünal bu montaj görüntüleri kendi ürettirip milletimizi trollemeye kalktıysa, bu iflasın göstergesidir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı’nın bu tavrı ne etik ne de ahlakidir. Derhal yardımcısının gösterdiği erdemi göstermeli ve istifa etmelidir. Biz Parti olarak bu konuyu yargıya taşıdık. Takipçisi olacağız.
Siyaseti zehirleyen bu trol aklı rezillikte de sınır tanımıyor. Sayın Selahattin Demirtaş’ın eşi, Sayın Başak Demirtaş’a sosyal medya üzerinden bir yeşil benekli tarafından, son derece edepsizce ve ahlaksızca bir saldırı oldu.
Bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz, lanetliyoruz. Sayın Demirtaş’a yapılan bu pespaye, adi hakaretin, bu nefret dilinin sahibi en ağır şekilde cezalandırmalıdır.
Bir diğer edepsizlik de İstanbul İl Başkanımız Sayın Canan Kaftancıoğlu’na yapılmıştır. Büro Memur-Sen İstanbul Şube Başkan Yardımcısı olduğu ifade edilen bu şahıs hakkında, hukuki girişimlerimizi başlattık.İl Başkanımıza yönelik bu edep, ahlak dışı ifadeleri de şiddetle lanetliyoruz.
Toplum önündeki kadınlara hakaret etme, Cinsiyetçi, ayrımcı, nefret dilini kullanma cesaretini, bu müptezeller kimlerden alıyor?
Hesabına “yeşil benek” koyan herkes, istediğine istediği gibi hakaret etme cesaretini nereden buluyor?
Saraydan aldıkları cesaretle zıvanadan çıkan bu mafyatik trol siyasetinin söylemleri, bu toprakların insanlarının örfüne de adetine de yakışmıyor. Sonra da güzel ülkemizde kadın cinayetleri neden patlıyor diye soruyoruz…
Değerli Basın Mensupları; Saray sosyetesinin Damadı, “Dünyanın üzerinden TIR geçecek, Türkiye’ye ise motosiklet çarpacak” diyordu. Sarayın kibirlisi de dün ilk çeyrekte diğer ülkelerden pozitif ayrıştık dedi.
Nisan ayında sanayi üretimi, salgının kasıp kavurduğu Rusya’da yüzde 6,6, Amerika’da yüzde 15, Komşumuz Yunanistan’da yüzde 9,9, Bulgaristan’da ise yüzde 15,7 daralmış.
Tüm Avro bölgesinde üretimdeki daralma ortalama yüzde 28. Bizde ise Nisan ayında sanayi üretimindeki daralma yüzde 31,4. Ben sanayi üretiminde böyle bir daralmayı meslek hayatım boyunca görmedim.
Rakamlar, Sarayın Sosyete Damadının bahsettiği TIR’ın, bizim insanlarımızın, çalışanlarımızın, sanayicilerimizin üzerinden geçtiğini gösteriyor.
Mayıs ayına ilişkin öncü göstergeler parlak değil. Firmaların kriz karşısındaki mali durumunu ölçmek amacıyla
619 firma arasında yapılan bir anket ciddi uyarılar veriyor. Mayıs itibariyle firmaların genelinde satış hasılatı düşüyor.
Firmaların yarısından fazlasının satışı yarıdan fazla azalmış. Ankete katılan firmaların yarısı ödemelerini yapmakta zorlanıyor. Salgın devam ederse firmaların ancak yarısının sermayesi üç ayı çıkarabiliyor.
Lafla peynir gemisi yürümüyor. Şirketlerimize ufuk ve güven verecek bir dayanışma programı, bir dayanışma bütçesi hala ortada yok. Özellikle finansmana erişim konusunda yandaş olmayan KOBİ’lerin sıkıntıları devam ediyor.
Çözüm üretmesi gerekenler, laf üretiyor. Sarayın sosyete damadı 18 yıldır bu ülkeyi kayınpederi yönetmemiş gibi “milli üretimden” bahsediyor.
Bu ülkede en yerli, en milli sektörlerimizin başında tarım gelir. Hele şu pandemi sürecinde tarımda, kendi kendine yeterliliğin ve gıda güvenliğinin önemini dünya anladı. Devri iktidarlarında sadece buğday, mısır, ayçiçeği, soya ve yan ürünleri için başka ülkelerin çiftçilerine 60 milyar dolar ödediler.
Kendi çiftçimize ise yasayla vermeyi taahhüt ettikleri 175 milyar TL desteği ödemediler. Bu da yıllık ortalama kurlarla 60 milyar dolar ediyor.
Bu ülkenin çiftçisine 60 milyar dolar borç takmışsınız, Ama sadece 4 kalemde başka ülkelerin çiftçisinin cebine 60 milyar dolar koymuşsunuz. Bu mu yerlilik? Bu mu millilik? Sosyete damat hangi milli, hangi yerli üretimden bahsediyor. Bu iktidar elinde ithal hayvanı, ithal samanla besledik. Şimdi de yem diye Rusya’dan ay çekirdeği kabuğu ithal etmeye başladık. Bizi elin çiftçisinin çerine, çöpüne muhtaç ettiniz. Nerede yerli üretim? Nerede milli tarım? İthalatla bizim çiftçimizi batırdınız. Şu salgın döneminde bile İran’dan karpuz getirip, Adanalı çiftçiyi mağdur ettiniz. Erdoğan daha yeni, tarımda kendi kendine yeterlilikten bahsedip “hayvan ithalatı müracaatı almayacaklarını” söylemişti. Ama salgın günlerinde bile hayvan ithal etti. Brezilya’dan 10 bin büyük baş hayvan sessiz sedasız getirildi. Daha da getirme izni veriyorsunuz. Biz bunları söyleyince “paramız var ki ithal ediyoruz” demeyi de unutmadınız Şimdi kasada para kalmadı, Birden yerli ve milli oldunuz.. Siz kim yerlilik, millilik kim?
Milletle alay etmeyin. Neyse ki üreticilerimiz, çiftçilerimiz size sandıkta en yerli ve milli şamarı atmaya hazırlanıyor.
Az sabır.