Casanova’dan Erol’a Kadar
Sürgün: Ayrılış Değil Kopuş

Mustafa Kemal Erdemol yazdı: Casanova’dan Erol’a Kadar Sürgün: Ayrılış Değil Kopuş

İster zorunlu olsun, ister gönüllü, sürgün yaşamı kolay değildir. Kişinin kök saldığı yere ilişkin alışkanlıklarından, sevdiklerinden uzaklaşmasının ne demek olduğunu yaşayanlar bilir. Çağlar geçti, neredeyse değişmeyen bir şey kalmadı ama sürgün olgusu hep var oldu insan hayatında. Sadece düzen karşıtları, devrimciler değil, imparatorlar, casuslar bile var sürgünler arasında.

Hicvetti sürüldü

Benim ilginç bulduklarımdan biridir şu meşhur çapkın Giacoo Casanova. Tabii kadın tutkusu yüzünden de başı çokça belaya girmiştir ama onu sadece bu tarafıyla anmak haksızlık olur. Sıkı bir düşünür tarafı da vardı. Şimdi anımsamıyorum ne olduğunu ancak bir suçtan ötürü atıldığı cezaevinden kaçınca sürgüne gitmek zorunda kaldığı bilinir. Uzun sürmüş bu sürgün yılları bitip de ülkesine döndüğünde, dönemin yetkililerini hicveden şiirler yazdığı için yeniden sınır dışı edilir. Sürgün yıllarını anlattığı bir kitap vardı diye biliyorum, bulup okusak keşke.Sürgün olmanın ruhunda ne tür yaralar açtığını bazı metinlerinde de görmek mümkün.

Gönüllü de olsa kolay verilecek bir karar değildir sürgüne gitmek. Hayatının anlatıldığı bir belgeselde duyduğum, neredeyse tüm ömrü Paris’te geçmiş olan Abidin Dino’nun “buralarda ölüp kalmayalım“ sözleri, aynı endişeyi yıllarca yaşamış biri olarak çok dokunmuştu bana. Enternasyonal bir ruhum olduğunu sanırdım, yokmuş meğer. Yıllarca geride bıraktığım toprakların özlemiyle yaşadım. Az gelişmiş ülke insanının vefa duygusu gelişkindir.

Hatırı sayılır miktarda sürgünü tadan var elbette. En tanınmışlarını, diyelim ki hepsini biliyoruz, adlarını yazmak bile sayfalar tutar. Nazım başta olmak üzere hala siyasi sürgün olarak yurdundan uzak olan bizimkileri de anımsayalım. Gönüllü sürgün deyince Aristoteles gelir tabii akla, eski öğrencisi Büyük İskender öldüğünde Atina'dan gönüllü olarak çekip gitmiştir. Dinsizlikle suçlanan filozof yaşamının sonuna kadar Chalcis şehrinde kaldı, pek memnun olmadığını söylerler.

Sürgünlerin arasında çok ilginç olanlar var. Örneğin Seneca. Bu Romalı tiyatro yazarını vahşi imparator Caligula’nın kız kardeşiyle zina yaptı diye şimdi Korsika olarak bildiğimiz bölgeye sürmüşlerdi. Öldürmeyip sürmek diktatörlerin, egemenlerin “şefkatli“ oldukları ana denk gelmekle ilgili olmalı. Uzun yıllar sonra, hem de Nero’ya hocalık yapmak için yeniden Roma’ya çağrılır Seneca. Her sürgün onunki gibi mutlu sonla bitmemiştir tabii.

İlahi Komedya: Sürgünde yazıldı

Büyük İtalyan şair Dante’yi, siyasi düşmanları Floransa'dan sürdüler. Geri dönerse kazığa bağlanıp yakılmakla tehdit de edildi. Tüm yaşamını İtalya’nın diğer kentlerini gezerek geçirdi. Büyük yapıtı İlahi Komedya’yı sürgündeyken yazmıştır. Floransa kenti meclisi Dante’yi affetti sonunda. Ne zaman affettiğini hatırlar mısınız? 2008’de.

Şairin kaderi değişmiyor derler ya, doğru demek ki. Şilili büyük ozan Pablo Neruda, 1940'ların sonunda faşist diktatör Videla'nın baskısından kaçıp Avrupa’ya gitmek zorunda kaldı. Geri dönüşü 1952’yi buldu. Bir şiirinde “ve neden göç etmeye karar verdim/eğer kemiklerim Şili'de yaşıyorsa?" diye yazmıştır. Trajik tabii ki.

Büyük Victor Hugo da sürgün yaşamını tattı. III. Napolyon kendisini vatan haini ilan edince 1851 yılında sürgüne gönderildi. Ondan yıllar sonra da Bertolt Brecht, 1933 yılında Hitler iktidara geldiğinde aynı kaderi yaşadı. Almanya’dan kaçtığında niyeti İsveç'te kalmaktı ama Hitler tüm Avrupa’yı işgal etmeye başlayanca ABD’ye gitti. Marksist olduğu için oradan da kovdular. İsviçre'ye taşındı.

Sinema dünyasının da sürgünleri var. Muhteşem Marlene Dietrich 1930'larda ABD'de çalışmak için Almanya'dan ayrıldı, Nazizm yükselmeye başlayınca yurduna dönmedi bir daha. “Almanlarla ben artık aynı dili konuşmuyoruz" deyişi unutulmamıştır.

Tüm bunların aklıma düşmesinin nedeni bizim Erol Tigrak aslında. Erol’un yukarıda sıraladığım isimlerle ortak noktası onun da bir sürgün olması. O da yurdunu terk edip uzaklara gitti yakınlarda. Halk TV’nin bu çok yetenekli, çok başarılı çalışanı artık dayanılmaz hale gelen koşullardan kurtulmayı seçti. Tigrak’ın ikisi öykü olmak üzere altı kitabı var. Çok genç yaşına hayli başarı sığdırdığının tanığıyım. Yurdunda, kendi dilinde yazamayacak oluşuna üzülsem de gittiği ülkenin dilinde de eserler vereceğini bildiğim için seviniyorum bir yandan.

Erol’dan söz edişim anlaşılabilir diye düşünüyorum. Hepimiz yaşamımızın bir döneminde, onların çapında değilsek de, biraz Seneca, biraz Dante, Brecht, Nazım’ olmuşuzdur çünkü.

Yaşam bazen hepimizi eşitliyor işte.

Türkiye Haberleri