DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) İstanbul'da düzenlenen 13. Genel Kurulu'na katıldı. Bakırhan, “HDK en başta benim de içerisinde olduğum binlerce arkadaşımızı değiştirdi, dönüştürdü. HDK, toplumun yok sayılanlarını örgütlüyor. Toplumun, ötekini özne olarak ortaya koyuyor" dedi.
Bakırhan, gündemdeki konulara ilişkin de şunları söyledi:
"Orta Doğu emperyalist kapitalist krizinin yaşandığı önemli bir merkezdir. Sistem bir türlü doymak bilmiyor. Kana, cana, sermayeye, doğal kaynaklara, artı değere... Sömürdükçe de geldiği noktada kendisini devam ettiremiyor. Kendisini devam ettirmek için savaşla, şiddetle ayakta tutmaya çalışıyor bunun en önemli göstergesi Orta Doğu’dur. Biz de hemen Orta Doğu’daki girdabın yanı başında bulunuyoruz. O yüzden yarının nasıl olacağını herkes gibi merak ediyoruz. Mevcut durum fırsatlar da riskler de ortaya çıkarabilir. Ona duruş bir durum ortaya koymak HDK’nin görevidir.
“BU TARTIŞMALAR DAHA GÜÇLÜ BİR TASFİYE SÜRECİNİ Mİ BAŞLATIR, İZLEMEK GEREKİYOR”
Orta Doğu’daki bu girdaba kapılmamak için Türkiye’nin toplumsal barışı sağlaması gerekiyor. En başta Kürt meselesini, diyalog ve müzakereyle, demokratik yöntemlerle çözmesi gerekiyor. En başta sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak, sayın Öcalan’ın düşüncelerinin, fikirlerinin Türkiye halklarıyla buluşmasını sağlamak gerekiyor. Belli ki egemenler, yönetenler de bu durumu kendilerine göre okuyorlar. Son günlerde bir tartışma sürecini hep birlikte izliyoruz. Bu tartışmalar nereye evrilir, bu tartışmalar halklara bir şeyler kazandırır mı yoksa daha güçlü bir tasfiye sürecini mi başlatır bunu da izlemek gerekiyor. Sadece izlemek de gerekmiyor, olası olumlu olumsuz sonuçların karşısında en başta HDK örgütlü duyarlı, bu durum karşısında kendi tavrını ortaya koyan bir örgütlülüğe bir güce sahip olması gerekiyor.
“BİR SÜRECE EVRİLTEBİLECEĞİMİZİ BELİRTMEK İSTİYORUM”
Türkiye kritik bir süreçten geçiyor. Sanki yeni bir süreç başlamış gibi bir algı oluşturulmaya başlanıyor. Süreçler, taraflar arasında başlar. Bir süreç varsa bu sürecin tarafları vardır. Bir süreç devam ettirilecekse sadece tek taraflı yorumlar ve açıklamalarla bu süreç yürümez. Sürecin diğer taraflarının da meseleye ilişkin ne dedikleri, ne düşündükleri, ne önerdikleri Türkiye toplumu bilmek durumdadır ama her şey Türk tipi olduğu içi, bu tartışmalar da Türk tipi yürüyor. İktidara mensup siyasi partiler açıklamalar yapıyor, bir şeyler konuşuyor ama bu sorunun kendisinin en önemli tarafları meselenin içerisinde değil. Bu tartışmaların bir süreç olmadığını ama bir sürece evriltebileceğimizi belirtmek istiyorum.
“SÜREÇ, TEK TARAFLI KONUŞARAK YÜRÜTÜLÜYOR”
Bu tartışmaların bir sürece evrilmesini önemsiyoruz. Bu tartışmaların müzakere ve diyalogla yaşamış olduğumuz en önemli meselelerden olan Kürt meselesini çözmesini istiyoruz. Biz bunun için varız. Bizler, başta Kürt meselesini müzakere ve diyalogla tartışılarak bir çözüme kavuşturulmasının mücadelesini de yürütüyoruz ama bu süreç o süreç mi maalesef bu konuda açık net bir şey söylemiyorum. Bu tartışmalar gerçekten o sürece evrilir mi o konuda da bir şey diyemiyorum ama bildiğim net bir şey var. Hükümetler, iktidarlar, yönetenler hiçbir zaman hak mücadelesi yürüten, alın teri mücadelesi yürüten taraflarla doğrudan bir temas içerisine girmiyor. Onun mücadelesini kabul etmiyor. Dolayısıyla tek taraflı konuşarak bu süreçleri yürütüyor. Bu tartışmaların bir süreç olması için sürecin taraflarının da bu tartışmaların bir tarafında oturarak düşüncelerini, halklarla buluşturması bizim en fazla görev ve sorumluluklarımızdır. Biz bunun için varız.
“BİR SÜREÇ OLMADAN BİTMEK DURUMUNDA KALABİLİR”
Bugüne kadar kullanılan dilin terk edilerek, çünkü yine üstenci tehdit eden bir dille karşı karşıyayız. En başta da iktidar mensupları tarafından, toplumu zehirleyen bu dil yerine daha siyasi, daha olgun, daha kapsayıcı saygın bir dile dönüşmesi gerekiyor. Aksi halde bu tartışmalar bir süreç olmadan bitmek durumunda kalabilir.”
“BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU”
Bakırhan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanıp yerine kayyum atanmasına ilişkin de şunları söyledi:
“Türkiye barışı diyorlar, bir süreçten bahsediyorlar ama diğer taraftan da dolu dizgin bir şekilde baskılar devam ediyor. Çok ciddi çelişkiler var. Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanması, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu bize dedirtiyor. Gerçekten bunlar bu tartışmaları bu biçimde yöneteceklerse bundan bir şey çıkmaz. Esenyurt’ta ne oluyor sorusunu bu tartışmaları yapan iktidara bizler bugün kongre salonundan seslenmek istiyoruz. Böyle mi tartışacaksınız bu süreci böyle mi yürüteceksiniz? Halkın iradesini cezaevine atarak, tutsak ederek, iradesine kayyım atayarak bu tartışmaları bir yere evriltemezsiniz.
“HALKIN İRADESİNİ YOK SAYACAKSINIZ, BU TARTIŞMALAR BİR YERE EVRİLMEZ”
Bu toplum, artık sözlere kanacak bir toplum değil, en başta da Kürtler ve onun dostlarının yürüttüğü mücadele. Sözlere kanacak, bu kandırmaca politikalarına inanacak bir noktada değil, burada oturan arkadaşlarımız büyük bedeller ödeyerek mücadele ederek buralara geldiler. İktidarı bir kez daha uyarmak istiyoruz, bu tartışmaları niye başlattınız? Bu zulüm politikaları, bu baskı politikaları neden yürüyor? Esenyurt’a neden kayyım atadınız? Halkın iradesini yok sayacaksınız bu tartışmaların bir yere evrilmeyeceğini şimdiden belirtmek istiyorum.”