Babacan: Bu bir otobüs bileti değil belge... Yoksulluğun belgesi

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde yaptığı konuşmada Ankara-İstanbul arası bir otobüs biletini göstererek "Tam 304 lira değerinde. Yani gidiş dönüş 608 lira. Bu, Türkiye’deki yoksulluğun belgesidir” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ankara-İstanbul arası bir otobüs biletini göstererek; “Bu elimdeki kâğıt parçası adeta servet değerinde. Tam 304 lira değerinde. Yani gidiş dönüş 608 lira. Üniversite öğrencisi arkadaşlarımı düşünüyorum. Bayramda ailelerinin yanına gitmek isteseler, verecekleri bir gidiş dönüş ücreti, neredeyse bir aylık bursları kadar. Bu, Türkiye’deki yoksulluğun belgesidir” dedi. Kur korumalı mevduat uygulamasını eleştiren Babacan, “Hey gidi garip gureba dostu Erdoğan hey, ne oldu sana? Hangi çıkar çevreleri aklını çeldi de böyle bir işe kalkıştın?” diye konuştu.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde bugün düzenlediği haftalık değerlendirme toplantısında gündemdeki konulara ilişkin açıklamalar yaptı. Babacan, özetle şu görüşleri dile getirdi:

'Bizde boşa atıp tutmak yok'

Biliyorsunuz biz iktidarımızın ilk 90 ve 360 gününde neler yapacağımızı tek tek taahhüt ediyoruz. Bütçelendiriyoruz, takvimlendiriyoruz. Hepsinin bütçesini hazırlıyoruz. Hepsini takvime bağlıyoruz. Çünkü bizde boşa atıp tutmak yok. Biz, iş üretiyoruz. Dahası, açıkladığımız eylem planlarımızın ülkemiz için aciliyetini görüyoruz. Türkiye’yi ayağa kaldıracağımız günleri iple çekiyoruz. İşte en son açıkladığımız eylem planımız burada. Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Eylem Planımız. Yapacaklarımızı duyurduk. Tam 101 madde var. Örneğin, konut meselesini ele aldık. Konut meselesini bir şehirleşme meselesi olarak gördük. Çözümlerimizi sıraladık.

'İnsanlar artık ev değil, kiralık oda ilanlarına bakar oldu'

Konut fiyatları inanılmaz rakamlara ulaştı. Önceki gün Merkez Bankası, İstanbul’da 120 metrekarelik bir konutun ortalama fiyatının 1 milyon 600 bin olduğunu açıkladı. Şu rakamı görüyor musunuz? Yine Merkez Bankası’nın verilerine göre, son bir yılda konut fiyatları Türkiye’de ortalama yüzde 96 arttı. Bu şartlarda, artık orta direğin konut edinmesi imkânsızlaştı. Orta direk yıkıldı. İnsanlar artık ev değil, kiralık oda ilanlarına bakar oldu. Halkın elindeki avucundaki yok edildiği gibi, hayalleri de elinden alındı. Bir kıyaslama yapalım. 2010 yılına dönelim; dolar 1,5 lira, en düşük memur maaşı 1300 lira. Şimdi rüya gibi görünüyor bunlar gerçek, o günleri yaşadı Türkiye.

'Ortalama konut fiyatı 32 buçuk yıllık asgari ücrete denk geliyor'

Merkez Bankası İstanbul’daki konut fiyatlarından bahsettiği için ben de oradan örnek vereyim; Gaziosmanpaşa’da 100.000 lira, Ataşehir’de, Ümraniye’de, Fatih’te 140.000 lira, Kadıköy, Şişli gibi muhitlerde oturmak isteyen 200 bin liraya daire bulunuyordu. Üstelik konut kredisi faizlerinin aylık yüzde 0,6 olduğu günleri yaşadık hep beraber. Orta gelirliler, muhitine göre 5 yılda 10 yılda ev sahibi olma hayali kurabiliyordu. Bugün, İstanbul’daki ortalama konut fiyatı 32 buçuk yıllık asgari ücrete denk geliyor. Ortalama ücret alanların maaşı 20 yıldan önce ev sahibi olmaya yetmiyor. Türkiye, maalesef, insanların hayallerinden uzaklaştığı bir ülkeye dönüşüyor. Eskiden gençler okulu bitirip araba alabiliyorlardı. Ortalama bir ücretle kredi çekip ev alıyorlardı.

'Küçük bir azınlığa resmen servet transferi yapılıyor'

Üstelik, enflasyonun altında ezilen gençler, dar ve sabit gelirliler, inim inim inlerken, küçük bir azınlığa resmen servet transferi yapılıyor. Millet çocuğuna okula giderken harçlık veremiyor ama ülkede küçük bir azınlığa servet transferi yapılıyor. Sabit gelirli vatandaşlarımız, üstüne başına kılık kıyafet alacak para bulamazken, küçük bir azınlığa servet transferi yapılıyor. Yazıklar olsun diyorum. Gerçekten yazıklar olsun. Tüm Türkiye hayatta kalma savaşı veriyor. Koskoca ülke Survivor setine döndü.

Konut meselesi bir servet transferi aracı değildir. Bu mesele barınma hakkıdır. Çok temel bir insan hakkıdır. Hatta bize göre, konut edinmek herkesin hakkıdır. İşte bunun için iddiamızı ortaya koyduk. Eylem planımızda yazdık. Seçimden hemen sonra bunları uygulamaya başlayacağız. Ne yapacağız? Konutun ticari bir yatırım aracına dönüşüp, dar gelirli vatandaşlarımız için imkânsız bir hedef olmasının önüne geçeceğiz. Dar gelirli ailelerimizin, şehit yakını ve gazilerimizin konut sahibi olmalarını kolaylaştıracağız. Kentsel yenilenmeyi başarıyla tamamlayacağız. Bugün başta Marmara Bölgesi olmak üzere ne zaman bir deprem haberi alsak aklımız çıkıyor. Onun için doğal afet riski bulunan alanlara öncelik tanımak zorundayız. Her ailenin başını sokacak güvenli bir yuvası olmalı. 10 yıllık bir projeksiyon yaptık. 10 yılda, çürük yapıları yenileyeceğiz. Dar gelirli vatandaşlarımıza faizsiz ve düşük faizli uzun vadeli finansman imkanı sağlayacağız. TOKİ’ye çekidüzen vereceğiz. TOKİ olmuş rant sahası. TOKİ olmuş haksız kazanç alanı. TOKİ olmuş vurgun aracı. Artık yağmaya son vereceğiz. TOKİ’ye özel görev yükleyeceğiz. TOKİ’nin tek amacı vatandaşa konut edindirmek olacak. Belediyelere ait sosyal konut stoku oluşturacağız. Uygun koşullu ‘sosyal konut kiralama’ uygulamasını hayata geçireceğiz. Uydu kentler kuracağız. Hiçbir vatandaşımızı güvensiz ve güvencesiz bir hayata terk etmeyeceğiz.

'Nereden baksanız her 4 haneden biri sosyal desteğe muhtaç'

Sosyal devleti, Anayasada unutulmuş bir kavram olmaktan çıkartacağız. Yoksulluğu yönetmek için değil, gidermek için çalışacağız. İktidardaki zihniyet ne yapıyor? İnsanları sosyal yardım ve desteklerle muhtaç hale getiriyor. İlgili bakanlığa bakıyoruz, 6 milyon haneye yardımda bulunulduğunu övünerek açıklıyor. 6 milyon hane ne demek biliyor musunuz en az 20-25 milyon vatandaş demek. Nereden baksanız her dört haneden biri sosyal desteğe muhtaç demek. Milyonlarca insanı sosyal yardımlarla yaşamaya mahkûm bırakıyorlar inanılır gibi değil. Bir ülkede, bu kadar insan, devlete muhtaç yaşıyorsa bu bir utanç vesikasıdır. İnsanları yoksullukla terbiye etmek bir utanç vesikasıdır. Önemli olan yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımızın sayısını azaltmaktır. İhtiyacı olan hanelere asgari gelir desteği sağlayacağız, yeterli geliri olmayan hanelere destek olacağız diyoruz. İnsanları gıda, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakmayacağız. Yeni doğan bebekler sağlıklı büyüsün diye bir yıl boyunca süt ve bebek maması başta olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını karşılayacağız. Bunları yapacağız. Hep söylüyoruz.

'Bu bir otobüs bileti değil, Türkiye’deki yoksulluğun belgesidir'

Hayat mücadelesinden bahsediyoruz, bakın bu elimdeki kâğıt parçası adeta servet değerinde. Aslında bu bir otobüs bileti. Ankara İstanbul arası otobüs bileti. Tam 304 lira değerinde. Yani gidiş dönüş 608 lira. Gidiş-dönüş 600 lira otobüs bileti olur mu? Üniversite öğrencisi arkadaşlarımı düşünüyorum. Bayramda ailelerinin yanına gitmek isteseler, verecekleri bir gidiş dönüş ücreti, neredeyse bir aylık bursları kadar. Biliyorum ki, pek çok üniversite öğrencisi, bu bayramı ailesiyle geçiremeyecek. Çünkü yol parası bulamayacaklar.

'Fiyat artışlarının sebebi, Erdoğan’ın akıl dışı ekonomi deneyleridir'

Alın size belge. Bu bir otobüs bileti değil arkadaşlar. Bu, Türkiye’deki yoksulluğun belgesidir. Önce döviz kurunu patlatan, hemen ardından da benzinin, mazotun fiyatını uçuran, milletin alım gücünü bitiren, bugünkü iktidardır. Yedi ay önce Merkez Bankası’ndan üç kişi kovdular yerine üç kişiyi aldılar. Bu saçmalığı yapmasalardı, eylül ayından itibaren kuru patlatmasalardı bugün benzinin fiyatı taş çatlasın 10 lira olacaktı. Şimdi ikiye katladı. Bu aradaki farkın adı Erdoğan zammıdır. İstanbul Ankara arasındaki otobüs bilet ücretinin yarısı Erdoğan zammıdır. Bu fiyat artışlarının sebebi, Sayın Erdoğan’ın akıl dışı ekonomi deneyleridir. Bu böyle gitmez arkadaşlar. Böyle bir şey olamaz.

Ekonominin bütün dengeleri bozuldu. Piyasada dengeler tamamen kayboldu. Kur korumalı mevduat hesaplarına sadece ilk 10 gün içerisinde tam 11 milyar TL kur farkı ödediler. Eski parayla tam 11 katrilyon. Tarıma verdikleri destek, bir yılın tamamında 29 milyar, kur korumalı hesaplara sadece 10 günde ödedikleri 11 milyar. Bu bir hazineyi batırma projesidir, devleti batırma projesidir. Aynen gerçekleşiyor.

'Hey gidi garip gureba dostu Erdoğan hey, ne oldu sana?'

Para basacaklar. Evet sonunda para basarak bunu ödemek zorunda kaldılar, kalıyorlar. Para basınca ne olacak? Enflasyon daha da artacak, kur daha da artacak. Kur artınca ne olacak? Bu mevduata ödedikleri kur farkı ödemek zorunda kalacaklar. Daha da artan kur farkını nasıl ödeyecekler? Daha da çok para basacaklar. Acil önlem anlamazlarsa hiper enflasyona gideceğiz. Tam bir enflasyon ve devalüasyon sarmalı! Tam bir borç sarmalı! Evet, bu servet transferi, tarihimizin en büyük transferlerinden biri. Dar gelirliden, yoksuldan alıp, bir avuç varlıklı insana transfer… Hey gidi garip gureba dostu Erdoğan hey, ne oldu sana? Kimler girdi aklına? Hangi çıkar çevreleri aklını çeldi de böyle bir işe kalkıştın? Şu anda yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapıyorsun. Tarih şahittir ki, biz uyardık. Yapmayın dedik. Yazıktır günahtır dedik.

'1 Temmuz’dan itibaren maaşların güncellenmesi artık şart'

İktidardaki otoriter ittifak, göz boyayarak sorunları çözeceğini sanıyor. Hatırlayın, aralık ayında asgari ücrete yapılan zammı ballandıra ballandıra anlatmışlardı, değil mi? Hatta Beştepe’de kameraların karşısına çıkıp, işi şova bile döndürmüşlerdi. Aynı gün ben ne demiştim? ‘Türkiye kronik yüksek enflasyon dönemine girdi’ demiştim. ‘Bu maaş zamları daha ocak ayı bitmeden eriyecek’ demiştim. Ne oldu? Maalesef haklı çıktım. Beştepe yapımı yerli ve milli kriz katmerlenerek devam etti. Buyurun… Üç aylık enflasyon ne kadar olmuş? Yüzde 22. Bu da makyajlanmış rakam, bu dönemde memura verilen zam ne kadar? Yüzde 7. E hani, sözüm ona emekliyi, memuru, dar gelirliyi enflasyona ezdirmeyeceklerdi. Ne oldu? Ezdirdiler. Maaşlar eridi, bitti, gitti. Maaş zammı kuş oldu, uçtu gitti. Bugün buradan hükümete acil bir çağrıda bulunuyoruz: 1 Temmuz’dan itibaren maaşların güncellenmesi artık şart oldu.

Emeklilerimizin içinde bulunduğu zor hayat şartlarını görmüyor musunuz. Emekli ikramiyelerinin artırılması şarttır. Kararınızı açıklarken de yönettiğiniz ülkede gerçek enflasyonun yüzde 140’larda olduğunu unutmayın. 1 Temmuz’da mutlaka gerekeni yapın. Açlık sınırının 5 bin liraya, yoksulluk sınırının da 17 bin liraya ulaştığını sakın unutmayın.

Evet sorunlar büyük. Bir krizden bir başka krize savruluyor ülke. Ancak hiç endişeniz olmasın, biz düzelteceğiz. Çözülecek bu iş. Bu bizim işimiz. Ekonomi, finans ve istihdam alanındaki eylem planımızda tam 119 madde sıraladık. Nasıl çözeceğimizi teker teker anlattık. Vatandaş çileye bir son diyecek. Bakın görün, enflasyonu tek haneye yeniden düşüreceğiz. Daha önce yaptık, evelallah yine yapacağız. Asgari ücret, açlık sınırının altında kalmayacak. Milletin sofrasındaki ekmeği büyüteceğiz. Ücretlilerin üzerindeki vergi yükünü hafifleteceğiz. Yoksuldan alıp zengine veren kur korumalı mevduat uygulamasına son vereceğiz. Devleti batırma kampanyasına noktayı koyacağız. Bunlar sadece son 3 ayda bütçeden tam 85 milyar faiz ödediler. Hey gidi faiz düşmanı Erdoğan hey… Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin ne para politikası ne kredi politikası ne de maliye politikası kaldı. Milyonlarca insanın parasını, bir avuç varlıklıya transfer etmek üzerine sistem kurdular. Kurdukları sistem o kadar çarpık ki, bu sistemde yoksullar, zenginlere ‘hayırseverlik’ yapıyor.

Devleti batırma projesine ilk gün son vereceğiz. Bu işin başka yolu yok. Milletin parasını faize gömen zihniyeti ilk seçimlerde müsait bir yerde indireceğiz.

'Siyasi etik yasası teklifi'

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun “İtiraz etmeseydim benden sonraki Başbakan gibi bakanlar gibi milyarlarıma milyar katardım” açıklamasının anımsatılması üzerine şöyle dedi:

Türkiye’de yolsuzlukların geldiği nokra malum. Benim hükümette bulunduğum son yıllar olan 2014-2015’teki açıklamalarımızda ortada, yolsuzlukla mücadele, şeffaf yönetim, siyasi etik çok uğraştık biz bu konularda ama baktık ki düzeltmekle ilgili bir siyasi irade yok. Benim kopuş sürecimin başlangıçları oralardır. Siyasi etik konusunda 6 partinin mutabık kaldığı güçlendirilmiş parlamenter sistem metnine bakın onun beşinci bölümünde siyasi etiktir. 6 partinin bu konuda mutabık kalması Türkiye adına çok ileri bir adımdır. Bizim siyasi etik yasamız yok ülke olarak. Eğer mümkün olursa seçimden sonraki Meclis’e sunulacak ilk yasa teklifinin siyasi etik yasa teklifi olması gerektiğini düşünüyoruz.

Türkiye Haberleri