Efes Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, her yıl belediyenin mali tablolarını hazırlarken, gelir-gider kalemlerinin arasına gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsiz olan sembolik bir satır ekledi. 2019’dan bu yana, hatta henüz taslak halindeki 2026 bütçesinde bile yer alan bu kalem, "Atatürk Evi Restorasyonu" başlığını taşıyordu.
Yıllardır kâğıt üzerinde bir niyet beyanı olarak kalan, ancak fiziki gerçeklikte Çamlık Köyü’nde çürümeye yüz tutmuş tarihi yapı, Ankara ile yerel yönetim arasındaki bürokratik bir halat çekme yarışının merkezindeydi. Çam ağaçlarının gölgesinde, 1930’larda Mustafa Kemal Atatürk’ün ziyaret ettiği ve bizzat "elinin değdiği" bu yapı, doğanın ve zamanın yıpratıcı etkisine karşı savunmasızdı.
Ancak 5 Aralık’ta, bürokratik kanallardan gelen resmi bir yazıyla bu bekleyiş sona erdi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, beş yıllık ısrarlı taleplerin ve yerel halkın protestolarının ardından, yapının restorasyonunu gerçekleştirmesi için mülkiyeti Efes Selçuk Belediyesi’ne tahsis etti. Bu karar, sadece bir binanın devri değil, kamu kaynaklarının kullanımı ve yerel yönetimlerin ısrarı üzerine bir vaka analizi niteliği taşıyor.
BÜROKRASİNİN LABİRENTİNDEN ÇIKIŞ
Efes Selçuk Belediyesi, Kent Konseyi ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Selçuk Şubesi’nin oluşturduğu ittifak, 2019 yılından beri yapının kurtarılması için Ankara’nın kapısını aşındırıyordu. Süreç boyunca yerel yönetime verilen yanıtlar genellikle yapının Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YUKOP) tarafından restore edileceği yönündeydi. Ancak geçen süre zarfında somut bir çivi çakılmadı, yapıdaki tahribat ilerledi.
Yaz aylarında ADD ve muhtarların katılımıyla tekrarlanan "mirasa sahip çıkma" çağrıları, nihayet karşılık buldu. Tahsis kararının ardından Atatürk Evi önünde toplanan kalabalık, aslında yerel demokrasinin işleyişine dair bir kutlama yapıyordu.
ADD Selçuk Şube Başkanı Kerim Akgüneş, süreci bir "görevden ziyade samimi bir hareket" olarak tanımladı. Akgüneş, "Sürecin başından beri dile getirdiğimiz tek bir ana fikir vardı: Atamızın mirası olan bu evin, kim tarafından yapılacaksa yapılsın, bir an önce yok olmadan hayata döndürülmesiydi" diyerek, taleplerinin politik değil, tarihsel koruma odaklı olduğunu vurguladı.
BÜTÇE DİSİPLİNİ VE 'EN KÖTÜ YILIN' KAZANCI
Tahsisin gerçekleşmesi, belediye için zafer olduğu kadar, ekonomik kriz ortamında yeni bir mali yükümlülük anlamına da geliyor. Sengel’in açıklamaları, Türkiye’deki belediyelerin içinde bulunduğu daralan bütçe gerçeklerini ve kaynak yaratma zorluğunu da satır aralarına taşıdı.
"Gücümüzün yetip yetmeyeceğini bilmeden hep bir umutla bütçeye yazdık" diyen Sengel, yapının kurtarılmasını siyasete alet etmemeye çalıştıklarını belirtti. Sengel, "Bizim yapmamız, valiliğin yapması ya da bir hayırseverin yaptırması hiç önemli değil. Önemli olan şey ayağa kalkacak olması" ifadelerini kullandı.
Sengel’in konuşmasındaki en dikkat çekici detay ise ülkenin ekonomik atmosferine yaptığı atıftı:
"Sanırım ilk defa bir mücadelenin sonunda, en kötü yılın son günlerinde bir şeyi kazandık."
KAMU KAYNAĞI ARAYIŞI VE DAYANIŞMA ÇAĞRISI
Belediye, yapıyı resmen devralmış olsa da restorasyonun finansmanı, "zor bir yıldan geçen" yerel yönetim bütçesini zorlayacak nitelikte. Başkan Sengel, projenin tamamlanabilmesi için sadece belediye kasasına değil, sivil toplumun ve özel sektörün desteğine ihtiyaç duyduklarını açıkça belirtti.
"Biz her sene bütçe kalemimize yazıyoruz ama neyin ne olacağını bilerek yazmıyoruz" diyen Sengel, Türkiye genelindeki yardımseverlere ve sponsorlara çağrıda bulundu. Bu çağrı, kamusal bir mirasın korunması için devlet bütçesinin yetersiz kaldığı noktalarda, yerel yönetimlerin "dayanışma ekonomisine" yönelmek zorunda kaldığının bir göstergesi.
Sengel, konuşmasını geleceğe dönük, hem umutlu hem de finansal gerçekliğin farkında olan şu sözlerle noktaladı:
"Bizi işitecek kulaklar için şimdiden teşekkür ediyorum."