İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Denizli'de gerçekleşen mitingde konuştu. Akşener konuşmasına, "Bugün, bu meydanı şereflendiren, Denizlili kardeşlerim; aranızda olduğum için; büyük bir heyecan, mutluluk ve onur duyuyorum" ifadesi ile başladı.
Akşener, miting konuşmasında seçim çağrısını yineleyerek, "Milletin başa getirdiği iktidar, eğer işini yapamıyorsa; milleti açta, açıkta bırakıp, memleketi zora sokuyorsa; O sandık gelir, milletin şaşmaz iradesi son sözü söyler. Millet kararını verir, ve işini iyi yapacak olana, gider yetkiyi verir. Türkiye bugün, çok derin bir krizle karşı karşıya. Şimdi ben de size soruyorum;
Bu iktidar, şu anda millete gidebiliyor mu?Yüzleri var mı? Esnafın arasına çıkabiliyorlar mı? Halkın arasına, tarım köylüsünün arasına gelebiliyorlar mı? Pamuk tarlasına girebiliyorlar mı? Pancarda varlar mı? Çarşıda pazarda gezebiliyorlar mı? Gençlerin karşısına çıkabiliyorlar mı?
Aynı Sayın Erdoğan’ın, bundan 20 yıl önce söylediği gibi; Öyleyse, tek çözüm var; Seçim! Seçim! Seçim!" diye konuştu.
Akşener'in satırbaşları şöyle:
Denizli’nin, benim gönlümde, ayrı bir yeri vardır… Çünkü Denizli, hürriyet ve demokrasi mücadelemizdeki, ilk durağımızdı. Çünkü Denizli, milletimize terörist diyenlere, meydan okuduğumuz yerdi. Çünkü Denizli; Bundan beş yıl önce, “İktidar yürüyüşümüz, bugün, buradan başlamıştır.”, dediğimiz yerdi. Bu kutlu yolun ilk kıvılcımı, bundan 5 yıl önce, Denizli’de çakıldı. O kıvılcım, memleketin dört köşesinde yanan, koca bir umut ateşi oldu. Durmadan çalıştık. Türkiye’yi, il il, ilçe ilçe dolaştık. Her türlü hakarete, Her türlü zorbalığa, Önümüze diktikleri her türlü engelin, korkmak şöyle dursun, efelerin cesaretiyle, üzerlerine yürüdük. Hakkı ve hakikati, yüzlerine haykırdık. Koltuk, makam, mevki hesabıyla değil, milletimizin huzur ve refahının hesabıyla, dimdik durduk.
Kıymetli Denizlili kardeşlerim; Biliyorsunuz, iki yıldır memleketi karış karış dolaşıyorum. Esnafımızı dinliyorum. Emeklilerimizi, memurlarımızı, işçilerimizi dinliyorum. İşsiz, umutsuz gençlerimizi dinliyorum. Fabrikalarını kapatan sanayicimizi, hayatı zehir edilmiş EYT’lileri, verilen sözlere rağmen, 3600 ek gösterge hakkı teslim edilmeyen, memur kardeşlerimi dinliyorum.
Mazota, gübreye, elektriğe, suya para yetiştiremeyen, Tarlasını ekemeyen, Ekse bile süremeyen, Sürse bile, mahsulü elinde kalan, çiftçilerimizi dinliyorum.
Saraya kapanıp, millete sırtını dönen, Sayın Erdoğan ve ortaklarının, ısrarla duymadığı, inatla umursamadığı, bütün gerçekleri duyuyor, görüyor, öğreniyorum.
Kardeşlerim; Niye buradayım biliyor musunuz? Çünkü memleketimiz darda, milletimiz zorda. Türkiye’de bugün, analar tencereyi kaynatamıyor. Türkiye’de bugün, babalar eve ekmek götüremiyor. Türkiye’de bugün, gençler kaçıp gidecek ülke arıyor.
Yazık değil mi? Günah değil mi? Bu aziz millete, varlık içinde yokluk yaşatmaya, ne hakkınız var? Ne diyordu kıymetli ozanımız Özay Gönlüm? “Testi içinde pekmez, bu pekmez bize yetmez.”
Peki bu pekmez, bize niye yetmez? Çünkü, testiye dadananlar var. Çünkü, memleketin zenginliklerine dadananlar var. Çünkü, milletin hakkına, hukukuna, alın terine, musallat olanlar var. Değerli kardeşlerim; İşte bunun için yollardayım. İşte bunun için, bugün buradayım. Milletin malını, üç-beş müteahhidin kasasına akıtanlara, ayna tutmak için buradayım.
Senin evladın işsizken, geline, damada, kayınçoya, 5’er maaş bağlayanları, utandırmak için buradayım.Açız diyene, “Abartıyorsun.” diyenleri, yüzlemek için buradayım. Sen ay sonunu getiremezken, sarayda sefa sürenlerin, sefasını bozmak için buradayım. Sen borç içinde yüzerken, utanmadan, uçan ekonomi masalları anlatanların yüzüne, senin gerçeklerini çarpmak için buradayım.
İş isteyenlere, burun kıvıranların, İşçiyi, memuru, EYT’liyi, yük görenlerin, Sokakları, kadınlara dar edenlerin, milletin malına çökenlerin devrini, artık bitirmek için buradayım. Ez cümle, bu kötü gidişe, artık bir dur demek için bugün buradayım!
Denizlili hemşerilerim; Önce şu gerçeği bir kenara koyalım; Türkiye, zengin bir ülke. Türkiye, çok büyük potansiyeli olan bir ülke. Türkiye, yoksulluğu değil, zenginliği hak eden bir ülke. Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yok. Zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye’yi inşa etmek için, ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Tek bir sorunumuz var. O da ne biliyor musunuz? Bu ucube sistem, ve beceriksizliğin kitabını yazan Ak Parti iktidarı.
Şimdi size sormak istiyorum; Bundan üç yıl öncesine göre, daha mı zenginsiniz? Bundan üç yıl öncesine göre, evlatlarınız daha kolay mı iş buluyor? Çiftçi kardeşlerim; Mahsulünüz, üç yıl öncesine göre, daha mı çok kazandırıyor?
Esnaf kardeşlerim; Sattığınız malı yerine koyabiliyor musunuz? Dükkanı çevirebiliyor musunuz?
EYT’li kardeşlerim; Üç yıl öncesine göre, daha mı umutlusunuz? Memur kardeşlerim, Üç yıl önce verdikleri sözü tuttular mı? Hakkınız olan, 3600 ek göstergeyi verdiler mi? İhracat yapan, sanayici kardeşlerim; İşleriniz, üç yıl öncesine göre, daha mı iyi?
Ev kadını kardeşlerim; Domatesi, biberi, patlıcanı, yağı, unu, şekeri, üç yıl öncesine göre, daha mı ucuza alıyorsunuz? Kasabın önünden geçebiliyor musunuz? Pazarda fileyi doldurabiliyor musunuz? Tencereyi kaynatabiliyor musunuz? Bu sesi duyacaksın Sayın Erdoğan! Bu sesi duyacaksın. İstesen de, istemesen de, bu sesi duyacaksın. Senin duymak istemediğin feryat, işte burada. Senin görmek istemediğin gerçekler, işte burada. Milletin gündemi işte burada, işte bu meydanda.
Bu cevaplar bana değil. Geçen seçimde, “Ver yetkiyi, gör etkiyi.” dedin, milletine sözler verdin. Millet sözüne güvendi, yetkiyi verdi. Bugün, ülkeyi sen yönetiyorsun. İşte o nedenle, bu cevaplar sana Sayın Erdoğan. Bu cevaplar sana!
Artık köprüden önceki son çıkıştasın. Ya milletini duyacak, ve gereğini yapacaksın, Ya da ilk seçimde, boyunun ölçüsünü alacaksın. Ya saraydaki sefana ara verip, gerçeklerle yüzleşeceksin, Ya da sandık geldiğinde, milletin okkalı şaplağını yiyeceksin. Bu kadar basit.
Kardeşlerim; Demokrasinin en güzel yanı işte budur. Milletin başa getirdiği iktidar, eğer işini yapamıyorsa; milleti açta, açıkta bırakıp, memleketi zora sokuyorsa; O sandık gelir, milletin şaşmaz iradesi son sözü söyler. Millet kararını verir, ve işini iyi yapacak olana, gider yetkiyi verir. Türkiye bugün, çok derin bir krizle karşı karşıya. Şimdi ben de size soruyorum;
Bu iktidar, şu anda millete gidebiliyor mu?Yüzleri var mı? Esnafın arasına çıkabiliyorlar mı? Halkın arasına, tarım köylüsünün arasına gelebiliyorlar mı? Pamuk tarlasına girebiliyorlar mı? Pancarda varlar mı? Çarşıda pazarda gezebiliyorlar mı? Gençlerin karşısına çıkabiliyorlar mı?
Aynı Sayın Erdoğan’ın, bundan 20 yıl önce söylediği gibi; Öyleyse, tek çözüm var; Seçim! Seçim! Seçim!
Denizli’nin güzel insanları; Olan biteni görüyorsunuz. Sayın Erdoğan’ın inadı, Türkiye’yi her geçen gün, uçurumun eşiğine sürüklüyor. İşte son felaket: 2001 yılındaki krizde bile, 1,2 lira olan dolar, bugün 11 lira. “Türkiye’yi uçuracak.” dedikleri, bu ucube sistem, üç yılda doları uçurdu, enflasyonu uçurdu, işsizliği uçurdu.Beş müteahhit daha zengin oldu, ama milletimiz fakirleştikçe fakirleşti.
Doğalgaz fiyatları, ateş pahası. Domatesin, patatesin, etin, sütün, yoğurdun, şekerin, yağın fiyatı, ateş pahası. İşveren için maliyetler, iki katına çıktı. İşsizlik arttıkça artıyor. Artık geceleri, döviz kurunu takip ederken uykularımız kaçıyor. Sayın Erdoğan kafasına göre deney yapıyor, ama olan yine milletimize oluyor.
Buradan Sayın Erdoğan’ı, bir kez daha uyarıyorum; Şahsi hırsların uğruna, milletimize daha fazla eziyet etme. Bu millet, bu fakirliği hak etmiyor. Damadınla oyun kurdun olmadı. Onu gönderdin, başkasını getirdin, tutmadı. Mevsimlik Merkez Bankası Başkanları gelip gidiyor, tutmuyor. Anla artık, Sayın Erdoğan; Okey oynar gibi ekonomi yönetilmez. Istaka dizer gibi, kabine yapılmaz, bürokrat atanmaz. Bu ucube sistem yerinde durduğu sürece, bu ülke şahlanmaz. Bu kadar basit.
Denizli’nin iyi ve cesur insanları; Biz ne kadar uyarırsak uyaralım, Sayın Erdoğan bildiğini okumaya, her şey yolundaymış gibi davranıp, sorumsuzca konuşmaya, tam gaz devam ediyor. Üstelik sadece kendisi değil, çevresi de aynı…
Biliyorsunuz, bu arkadaşların, Japonya’ya karşı, nedense özel bir ilgisi var. Hatırlarsınız, pandemi döneminde, devletin haber ajansı aracılığıyla, Japon esnafının derdiyle, fevkalade dertlenmişlerdi. Şimdi de, cahil bir vekilleri aracılığıyla, Japon Yeni’nin, dolar karşısındaki durumuna dertlenmişler. Yahu anladık, bir yönetim krizi yaşıyorsunuz. Kaybedeceğini anladınız, oynatmanıza az kaldı, doktor arıyorsunuz. Onu da anladık. Anlıyoruz ve acil şifalar diliyoruz.
Ama oynatacaksanız, gidin bari ötede oynatın, kardeşim. Bu milletin asabını daha fazla bozmayın.
Denizlili hemşerilerim; Onlar Japonya’nın sorunlarıyla oylanırken; Maalesef Denizli, memleketin gerçek sorunlarını, tüm çıplaklığıyla yaşıyor. Bir yanlış ilk kez yapılıyorsa, ona kaza diyebilirsiniz. İkinci kez yapılıyorsa, ona hata diyebilirsiniz. Ama üçüncü kez yapılıyorsa, O yanlış, artık bir tercihtir.
Nitekim bugün; Paramızın pul olmasının sebebi de, Mutfaktaki yangının sebebi de, İşsizlikteki olağanüstü artışın sebebi de, Her geçen gün borçlanmamızın sebebi de, Sayın Erdoğan’ın bu evlere şenlik tercihleridir.
Sayın Erdoğan her konuşmasında, piyasaya güven yerine, şüphe vererek, Türk Lirası’nın, ortalama 25 kuruş, değer kaybetmesini tercih ediyor. Akıl dışı teorilerinde inat ederek, Esnafı, emekliyi, çiftçiyi, öğrenciyi hayat pahalılığına mahkûm etmeyi tercih ediyor. Geçilmeyen köprünün, kullanmayan tünelin borcunu, dolar cinsinden sırtımıza yükleyerek; Denizlili’yi yokluğa, yandaşınıysa ranta boğmayı tercih ediyor.
Haziran 2018’de, domatesin fiyatı 4 liraydı. Bugün 11 lira. Kıymanın kilosu, 40 liraydı, bugün 75 lira. Ev fiyatları, son bir yılda yüzde yüz arttı. Otomobil bayisinin, galerinin, yanından geçebilene aşk olsun. Birkaç yıl öncesine kadar, otomobili bir araç olarak bilirdik. Ancak bugün geldiğimiz noktada, otomobil artık bir amaç hâline geldi. Orta sınıf arabaların fiyatları, 500 bin lirayı geçti. Hatta araba, artık bir yatırım aracı hâline geldi.
İşte size, Sayın Erdoğan’ın, buram buram zeka kokan tercihlerinin sonuçları. Ama kendisine sorarsanız, her şey yolunda, enflasyon da yüzde 19. Güler misin, ağlar mısın? Gerçekten ibretlik.
Değerli kardeşlerim; AK Parti iktidarı başa geldiğinde, Denizli, kişi başına gelirde, 14’üncü ilimizdi. Bugün ise, 21’inci sırada yer alıyor. Denizli her geçen gün; zenginlikte, istihdamda, istikrarda geriye gidiyor.
Biliyorum; Ülkemizi içine soktukları bu durumdan, aynı benim gibi, siz de rahatsızsınız. Ama, “Ekonomi kötü” dediğinizde; Bu durumun sorumluları size; “Elinize dizinize dursun be!” diyecekler. “İş bulamıyoruz” dediğinizde; “Çalıştıracak eleman bulamıyoruz.” diyecekler. “Fiyatlar yüksek, enflasyon yükseliyor” dediğinizde; “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diye soracaklar. Herkes suçlu, ama bir tek Ak Parti ve Sayın Erdoğan suçsuz… Varsın olsun. Onlar istedikleri kadar, kulaklarının üzerine yatsın; Biz varız. Biz buradayız. Biz neredeysek, milletin iradesi oradadır. Biz neredeysek, milletin gündemi, milletin derdi oradadır. Çünkü, İYİ Parti neredeyse, milletin sesi oradadır!
Nitekim bugün, buraya gelirken, Milletin Kürsüsü’nü de yanımızda getirdik. Ve yine her zaman olduğu gibi, bugün de, sözü milletimize bırakacağız. Döne Altındaş Hanım aramızda. Saraydaki haramzadeler duysun diye, duysunlar da, bir nebze olsun, yüzleri kızarsın diye, Denizli’nin dertlerlerini bize, bizzat Denizlili bir kardeşimiz anlatacak. Buyur Döne Hanım, söz de, kürsü de, meydan da senindir.
Değerli kardeşlerim, Biliyorsunuz, bu fevkalade işinin ehli arkadaşlar, döviz yükselince, çocuk kandırır gibi, diyorlar ki; “İhracatçımız daha çok kazanıyor.” Kardeşim; İhracatçımız, bir malı üretebilmek için, ithal girdi kullanıyor. Üç yıl önce, bu ucube sisteme geçerken, dolar 4,7 liraydı. Bugün 11 lira. Bu ne demek?
Bu; sanayicimiz, ithal girdileri, bundan üç yıl önce, 10 liraya alırken, bugün, 25 liraya alıyor demek. Bu ne demek? Bu; üretim maliyetleri, 2 buçuk katına çıktı demek. Bu ne demek? Bu; Milletin üstüne başına aldıklarının da, çarşıda pazarda gördüğü etiketlerin de, 2 buçuk katına çıkması demek.
Denizli, en çok ihracat yapan 9’uncu ilimiz. Bu yılın da, ilk 10 ayında yapılan ihracatın, yüzde 2,24’ü Denizli’den. Hatta konfeksiyon ihracatımızın, yüzde 6,8’ini, demir ve demir dışı metal ihracatımızın, yüzde 5,6’sını, elektrik-elektronik ihracatımızın ise, yüzde 5,4’ünü Denizli yapıyor.
Ama aynı zamanda Denizli, bu ihracat karşısında, geçtiğimiz 12 ayda, 2 milyar dolarlık da ithalat yaptı. Türk lirasındaki değer kaybı ortada.Türk Lirası’nın değer kaybı, bu ithalatın maliyetinin artması anlamına geliyor.Dolayısıyla ihracatı artırmak için, ithal girdi bağımlılığını azaltıp, ihracatçımızın dünyaya açılmasını, kolaylaştırmamız lazım. Bunu da, bu arkadaşların aksine, Türk Lirası’nı değersizleştirerek değil, kalite artışını teşvik ederek, lojistik ve üretim maliyetlerini düşürerek yapabiliriz.
Sanayicimizin kullandığı elektriğe, İktidar tarafından, zam üstüne zam yapılıyor. ama, merak etmeyin. Az kaldı. İYİ Parti iktidarında, sanayicinin kullandığı elektriği, rekabet ettiğimiz ülkelerin seviyesine, hatta onun da altına düşüreceğiz. Böylece, sanayicimizin elinden alınan rekabet gücünü, geri vereceğiz. İktidarın beceriksizliği yüzünden, artan enerji fiyatlarına, Denizlili üreticimizi kurban etmeyeceğiz.
Kayıt dışı istihdamı azaltmak için; Belirli bir sayının üzerinde kayıtlı işçi istihdam eden işletmelere, vergi ve SGK primi iadesi gibi, destekler sağlayacağız. Böylece, hem devletimize, hem vatandaşımıza hem de işverene zarar olan, kayıt dışı problemini ortadan kaldıracağız.
Denizlili hemşehrilerim, Sanayi kenti Denizli’mizde, 55-60 yıllık fabrikalar kapanıyor. Daha geçtiğimiz yıl, 10 fabrika kapatıldı. Denizli her geçen gün, değerlerini kaybediyor. Her geçen gün, işsizlik artıyor. Her geçen gün kötüleşen ekonomi, hayatları derinden etkiliyor.
İşte bu yüzden; iktidara geldiğimizde, ilk işimiz, teşvik mekanizmalarını, yüksek faizli kredileri, vergi ve sigorta primlerini, gözden geçirmek olacak. Böylece, beceriksiz yöneticilerin aldığı kararların, cefasını çeken vatandaşlarımızı, sanayicimizi rahatlatacağız.
Bunun yanında; Denizli ekonomisinin, temel sektörü olan tekstildeki, kırılganlığın da farkındayız. Bunun için, Pamukkale Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren, moda tasarımı, ve giyim üretim teknolojisi gibi bölümlerdeki öğrencilerimizin, sektörün talepleri doğrultusunda, eğitim almaları için, Üniversite-OSB-Kamu iş birliğini, Almanya’daki sistemi baz alarak kuracağız. Böylece, hem sektöre nitelikli iş gücü sağlayacağız, hem de öğrencilerimizin, mezun olduktan sonra işsizlik sıkıntısını çözeceğiz.
Tekstil sektörünün, ana problemlerinden biri verimlilik. İşte bu nedenle bizim de; verimliliği ve kaliteyi artırmayı hedefleyen, bir sanayi politikamız var. Bu nedenle, beceri açıklarını, il ve sektör detayında belirleyip, buna göre beceri geliştirmeyi amaçlayan, bir istihdam politikamız var.
Bize göre; Mevcut iktidar gibi, “Tekstil ve konfeksiyondan çıkıp, yüksek teknolojili sektörlere yöneleceğiz.” demek yerine, her sektörden, yüksek katma değer elde etmemiz mümkün. O nedenle, yetkiyi aldığımızda, biz sektör ayrıştırmayacağız. Her sektörde, çağın gerektirdiği yetkinliklere sahip, bir işgücü oluşturacak ve ucuz işgücüyle değil, üretimin kalitesi ile öne çıkan bir Türkiye inşa edeceğiz.
Ayrıca; Denizli’nin sanayi üretimine rağmen, limanlara, doğrudan demiryolu bağlantısı yok. Bu, büyük bir eksiklik… İYİ Parti iktidarında, Denizli’ye yatırımların gelmesi, sanayicilerimizin, iyi kazançlar elde etmesi, ve milletimizin refahının artması için Denizli’de üretilen malın, dış pazarlara erişiminin kolaylaşması için; Denizli’nin limanlara, doğrudan demiryolu ile bağlanması, öncelikli yatırım konularımız arasında yer alıyor. Hatta, bu tren yolu bağlantısının, OSB’lerin içine, kılcal bağlantılar ile aktarılması, şirketlerimizin daha da rekabetçi olmasını sağlayacak. Denizli’nin yatırım çekiciliğini de artıracak.
Değerli Denizlili kardeşlerim, Bereketli toprakları, çalışkan insanı, ve avantajlı coğrafyası ile, Türkiye’de tarımın gözbebeği olması gereken Denizli’de; Tam 40 bin hektarlık bir alan, tarım arazisi vasfını kaybetmiş. Pamuk ekimi, 10 bin hektar, tütün ekimi, 15 bin hektar, şeker pancarı ekimi de, 1000 hektar azalmış. Şu akıl dolu tarım politikasına bir bakar mısınız?
Buradan sayın Erdoğan’a sesleniyorum: Türkiye’nin, kuru üzüm yetiştiren, en büyük üçüncü ili olan Denizli’de; hem de, üretici enflasyonunun, yüzde 40 olduğu bir dönemde, üzüm üreticisiyle, dalga geçer gibi, sadece yüzde 4 zam yapmışsın. Biz İYİ Parti olarak, 16 buçuk liranın altı kurtarmaz demişiz, sen gidip, utanmadan, 13 lira fiyat vermişsin. Sonra ne olmuş peki? İhracat lideri olan üzüm üreticilerimiz, bağlarını kesmek zorunda kalmış.
Ayıptır, günahtır. Çiftçiyi perişan etmişsin. Çiftçinin ürettiği ürünü işleyen, sanayiciyi de perişan etmişsin. Bizim köylümüze vermediğin desteği de, sanki garezin varmış gibi, gidip, yabancı ülkedeki çiftçiye vermişsin. Sonra da, utanmadan, “Ben ekonominin kitabını yazdım.” diye ortalıkta dolaşıyorsun öyle mi? İzlediğin yanlış politikalarla, 2002 yılında, 1,1 lira olan mazotu, 8 katına, tonu, 237 lira olan, üre gübresini, 38 katına çıkarmışsın. Ülkeyi yönetemediğin gibi, kurulan elektrik santrallerini de, denetlemediğin için, Menderes ovasını bitirmişsin. Parasını ödedikleri hâlde, çiftçileri sulama suyundan faydalandırmamışsın. Buna rağmen hâlâ, utanmadan, sıkılmadan, ekonominin kitabını yazdım diyorsun öyle mi?
Benim çiftçim, haciz gelmesin diye, traktörünü saklıyor. Borcunu ödeyememenin, sıkıntısını yaşıyor. Sense, hâlâ milletimizin karşısında geçip, utanmadan, sıkılmadan, ekonominin kitabını yazdım diyebiliyorsun öyle mi? Yazıklar olsun!
Buradan, çiftçi kardeşlerime seslenmek istiyorum: Az kaldı, çektiğiniz bu zulüm bitecek. İYİ Parti iktidarında, mevcut borç takiplerinizi durduracağız. Her türlü sübvansiyon haklarınızı koruyarak, faizsiz, masrafsız, bir yıl ödemesiz, ertesi yıl, sadece faiz ödemeli, anaparayı da, 5 yıl vadeli olacak şekilde, borçlarınızı ödeme imkânı sağlayacağız.
Gelir garantili bir model sunarak, daha sezon başlamadan, ne ekeceğinizi, ve ne kadar kazanacağınızı size söyleyeceğiz. Ziraat Bankası’nı, bir tarım bankası hâline getirip, Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi vasıtasıyla, verimli tarım arazilerine, sanayi bölgesi kurumasına, plansız kentleşmeye, tarım ve orman bölgelerindeki, maden arama faaliyetlerine son vereceğiz. Ata tohumlarımız, hayati öneme sahip olduğu için, sertifikasyon çalışmalarına hız vereceğiz.
Ez cümle;İYİ Parti iktidarında, çiftçilerimize, bu milletin efendisi olduklarını, yeniden hissettireceğiz!
Kardeşlerim; Sadece ekonomide değil, Denizli, maalesef diğer alanlarda da geriye gidiyor. İşte size sağlıktan bir örnek… Sağlık alanında Denizli, 2014’te en başarılı 33’üncü ilimizmiş. Ama 2020’de, 56’ncı sıraya gerilemiş. Denizli’mizde, yeterince hastane yatağı ve doktor yok. Mesele, koca koca hastaneler yapmak değil. Mesele, doktor ve yatak sayısını artırmak. Sağlık hizmetlerinin, kalitesini artırmak. Ama kimse merak etmesin. Yetkiyi aldığımızda, biz, bu problemi de çözeceğiz. Doktor ve sağlık personeli sayısında, Denizli’mizi hak ettiği seviyeye kavuşturacağız.
Ayrıca bir de, yoksul vatandaşlarımız var. Yoksullukla mücadele, bizim en önemli önceliğimiz. Biz gelince, sosyal yardımı, ihtiyaç sahibine vereceğiz. Devlet okullarına giden çocuklarımızın, sağlık bir şekilde, karınlarını doyurmalarını sağlayacağız. Ev kadınlarına özel, nakit desteği vereceğiz. Hem Denizli’nin, hem de Türkiye’nin hafızasından, yoksulluk kelimesini, evelallah çekip çıkaracağız.
Denizli’nin iyi insanları; Size şöyle bir örnek vereyim; Elini prize sokarsan çarpılırsın. Küçücük bir çocuk bile, bu basit sebep-sonuç ilişkisini, tek seferde öğrenir. Priz gördü mü, bir daha da elini uzatmaz. Çünkü bu, fizik kanunudur. Esnetemezsin, değiştiremezsin.
Elini prize sokunca, nasıl çarpılıyorsan; “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” dediğinde de, ekonomiyi tepetaklak edersin. Yani çarpılırsın. Çünkü bu da, ekonominin kanunudur. Aynı fizik kanunları gibi, bunu da esnetemezsin, bunu da değiştiremezsin. Ama maalesef, bir çocuğun bile tek seferde anladığını, Bu ülkenin başındaki Sayın Erdoğan, nedense 10 seferdir anlamıyor.
Her seferinde çarpılıyor, ama yine de gidip, o parmağı o prize sokuyor. Ya zeka sorunu var, ya da niyeti kötü. Bunun başka bir açıklaması yok. O da yetmezmiş gibi, bu arkadaşımız, son çarpılmasından sonra, hatasından ders çıkarmak yerine, böyle durumlarda sıkça yaptığı üzere, çareyi mukaddesatımıza sığınmakta buldu. “Nas var, faize göz yumamam.” dedi. Haydi, buyurun buradan yakın…
Nas ne demek? Kuran-ı Kerim’in emirleri, ve sevgili Peygamberimizin örnek hayatı demek. Buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum: Sayın Erdoğan; Doğrudur, Nas var. Ama Nas, başka konular için de var. Mesela; Beytülmale el uzatınca da Nas var. Mesela; “İşi ehline veriniz” buyruğuna rağmen, liyakatsiz kadroları, milletin başına bela edince, yine Nas var.
Mesela; Milletin başarılı evlatlarını, mülakatlarda eleyip, eşe, dosta, yeğene, 5’er maaş bağlayıp, kul hakkına girince de Nas var. Mesela; Milletin yıllarca çalışıp ürettiklerini, kurduğu şirketleri, kurumları, yandaşına peşkeş çekince de Nas var. Doğrudur, Nas var. Mesela; Peygamber Efendimiz, “Devlet malından yiyenlerden” söz ediyor. Bu suça da, “Gulûl suçu” deniyor. Sayın Erdoğan; Madem Nas konusunda bu kadar hassassın; O zaman neden, Milletimiz zorluklarla mücadele ederken, sen gidip, milletin hazinesinden, her gün milyonlar harcayarak sarayında sefa sürüyorsun? Millete gelince Nas var da, sana gelince muaf mı oluyorsun? Ayıptır, günahtır.
Kardeşlerim; Böyle ciddiyetsizlik, böyle iş bilmezlik olmaz. Millet iradesinden böylesine uzaklaşılmaz. Bir ülke, böyle yönetilmez. Gerçekleri perdelemek için, milletimizi, uydurma gündemlerle kandırabileceklerini sanıyorlar. Olmaz. Bu aziz millet, bu dümenleri, dün de yemedi, bugün de yemez.
Türk Milleti, sabırlıdır. Türk Milleti, dirayetlidir. Türk Milleti’nin feraseti yüksektir. Zorluklara göğüs gerer, ama sandık geldiğinde, faturayı sorumlusunun önüne koyar.
Nitekim; O büyük millet, şimdi yeni bir karar verdi, ve sandık gününü bekliyor. Çünkü, biliyor ki, daha iyisi var. Çünkü, biliyor ki, bu ülkenin, iyi ve cesur evlatları var. Çünkü biliyor ki, Türkiye’nin refahı ve huzuru için çalışacak, projeleriyle, çözümleriyle, liyakatli kadrolarıyla, iş başına gelip, Türkiye’yi düze çıkartacak, İYİ Parti var.
Evet, zor günlerden geçiyoruz. Ama karamsarlığa yer yok. Çünkü biz varız. Biz buradayız. Dimdik ayaktayız. Siyaset tarihi, sayısız örnekleriyle doludur ki; Hiçbir kriz, ülkeyi o krize sokan iktidarla aşılmaz. Her kriz, yeni bir umut, yeni bir iktidar demektir. İşte İYİ Parti, o umudun ta kendisidir.
Milletimizi dinledik. Sorunları biliyoruz. Çözümlerimiz hazır. Türkiye’yi önce, zam olup yağan, bu ucube sistemden kurtaracağız. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le, millet iradesini yeniden hakim kılacağız. Millet iradesi neyi emrediyorsa, Türkiye öyle yönetilecek. İYİ Parti iktidarında; Türkiye, Millet’in Evi’nde, milletiyle birlikte yönetilecek.
Nitekim; onlar da, olan bitenin farkında. Abbas’ın yolcu olduğunun, onlar da fakında. Göklerden gelen, o kutlu kararın, onlar da farkında. İşte o nedenle, provokasyonlarından korkalım, susup oturalım istiyorlar.
Ama öyle yağma yok! Geçeceksin bu işleri, Sayın Erdoğan. Bu dümenler, bize sökmez. Biz İYİ Parti’yiz. Biz bu günlere, önümüze diktiğin engelleri aşa aşa geldik. Kurduğun tuzakları, boza boza geldik. Seni her fırsatta, kendi oyununda yene yene geldik. Hiç kusura bakmayacaksın. Sen tıpış tıpış gidiyorsun amma, biz kalmaya geldik!
Ne diyor rahmetli Sezai Karakoç: “Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar, mesele kalmayacak. Halbuki, bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar. Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar. Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar…”
Denizli’nin İYİ ve Cesur evlatları! Kimse merak etmesin. Türkiye çaresiz değil. Türkiye çözümsüz değil. Çünkü biz varız.
Biz geleceğiz; İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem gelecek.nBiz geleceğiz; Milletin sırtındaki keneler düşecek. Biz geleceğiz; Milletin hazinesindeki yağma bitecek. Biz geleceğiz; 83 milyon, 5 müteahhitten büyüktür, herkes görecek. Biz geleceğiz; Haram hortumları kesilecek. Milletin hakkı, milletin cebine girecek. Biz geleceğiz, adalet gelecek. Biz geleceğiz, liyakatli kadrolar işbaşına gelecek. Biz geleceğiz, huzur gelecek, güven gelecek. Güven istikrarı, istikrar yatırımı, yatırım istihdamı, istihdam da zenginliği getirecek.
Bu söylediklerimin hiçbiri hayal değil. Bana inanın. Bereketli topraklarıyla, sanayisiyle, pırıl pırıl gençleriyle, Türkiye’nin önü açık. Yeter ki, önce millet, önce memleket diyenler işbaşına gelsin. Yeter ki, İYİ Parti işbaşına gelsin.
Hürriyet ve demokrasi mücadelesinin ilk kıvılcımını çaktığımız Denizli; Her birinize, bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. 5 yıl önce çaktığımız o kıvılcım, bugün memleketin üzerine, güneş gibi doğuyor. İYİ Parti güneşi, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye ülküsüyle parlıyor. Allah’ın izniyle İYİler iktidara yürüyor! Bu kutlu yolda, Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.