İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Fenomen dizi 'Gibi'nin repliğiyle Erdoğan'a seslenen Akşener, "İşlediğin tüm günahlara rağmen, bu milletin seni, bir kez daha, yılgın bir hoşgörüyle benimseyeceğini sanıyorsan, çok yanılıyorsun. Bu büyük millet, artık her şeyin farkında. AKP iktidarı, artık yok. Bu artık bir zaman meselesi. Göstermelik tedbirlerinizle, bu milleti, daha fazla oyalayamazsınız" diye konuştu.
Öte yandan Akşener, Tarkan'ın çıkarttığı ve hedef alınan 'Geççek' şarkısına ilişkin, "Yaşadığımız bu kötü günlerin geride kalacağını söyleyen, umutvar bir şarkı nedense bu şarkı bazılarına çok ağır geldi. Şarkıda küfür, hakaret yok umut var. Bu arkadaşların o umuda bile alerjileri var. Kendilerini eleştirmek yerine kuzu kuzu oturanlara alerjileri yok. Mesela alerjileri 'hüp' diye götüren müteahhitlere alerjileri yok. Aslında Tarkan 'geççek' diye şarkı yapınca arıza çıkarmaları çok normal. Bence de geççek bitçek" dedi.
Akşener'in satırbaşları şöyle:
Çözüm bekleyen EYT mağdurları
Kanunun gerektirdiği prim ödeme gün sayısını doldurduğu halde yaklaşık 3 milyon insanımız yaş nedeniyle emekli olamıyor. Yaklaşık 1.8 milyon insanımız da maalesef önümüzdeki dönemde yaşa takılacak. Ailelerini de kattığımızda, 20 milyon insanımız mağdur. Ortada böyle büyük bir mağduriyet olmasına rağmen iktidar bu insanlarımıza 'Emekli olamazsın, gençsin' diyor. Özel sektör ise 'Yaşlısın çalışamazsın' diyor. İnsanlarımıza 'Sen emekli olamazsın' demek haksızlıktır. Biz İYİ Parti olarak, EYT'li kardeşlerimizin yanındayız. Kimse merak etmesin İYİ Parti iktidarında bu mağduriyeti gidereceğiz. Devletin bu konuda katlanacağı maliyeti hesapladık. Yapacağımız EYT düzenlemesi bir sosyal yardım değil, haktır. Ayrıca herhangi bir başvuru dönemi öngörmüyoruz yani EYT'liler istedikleri zaman müracaat edip düzenlemeden faydalanabilecek. Önümüzdeki dönemde prim sayısını doldurarak EYT'li olacak 1.8 milyon insanımız da bu düzenlemeden yararlanabilecek. Ayrıca bu düzenlemeden yararlanacak kardeşlerimiz istedikleri zaman iş hayatına dönecek. İYİ Parti iktidarında EYT sorununu ortadan kaldıracağız.
Gülistan Doku'nun ailesi Meclis'te
Bugün aramızda 782 gündür kayıp olan Gülistan Doku kızımızın ailesi var. Keşke sizi çok daha iyi şartlarda ağırlayabilseydik. Keşke sizi burada Gülistan'la birlikte ağırlayabilseydik. Maalesef Gülistan 2 yıldan uzun süredir kayıp. Şayet genç bir üniversiteli kadın iki yıldır kayıpsa bu memlekette kadınlar güvende diyemeyiz. Kadın cinayetlerinin önüne geçemeyiz. Şayet kadınları koruyamazsak hiçbirimiz güvende yaşayamayız.
Gülistan'lar kaybolmasın. Ceren'ler yaşasın diye üzerimize düşen ne varsa yapmaya hazırız.
Erdoğan'ın 'külfeti sırtlayacağız' çıkışı
Eskiden sayın Erdoğan'ın söyledikleri birbiriyle aylık ya da yıllık bazda çelişirdi. Gelinen noktada artık bu arkadaşımız haftalık bazda bile kendisiyle çelişir oldu. Artık her hafta bir önceki hafta söylediğini unutup farklı bir şey söylüyor. Sandık sıkıştırmaya başlamış, panik büyük. Geçen hafta zamların gerçekliği ile ilgili muhalefetin yaygara yaptığını, her şeyin olağanüstü iyi olduğunu söylerken, bu hafta çıkıp 'Ülkenin kazancından hep birlikte istifade ettik, külfeti de hep birlikte sırtlayacağız' dedi. Madem geçen hafta her şey yolundaydı, madem biz yaygara yapıyorduk o zaman bu haftaki külfet nereden çıktı muhterem? Sen yandaşlarının gönlü olsun diye milletimizin vergilerini çarçur ederken bu ülkede anneler çocuklarına mama alamaz hale geldiler. Sen sarayda sefa sürerken bu ülkede gençler tatile gitmenin hayalini bile kuramaz haldeler. Sen danışmanlarına 5,10,11 maaş bağlarken bu ülkede öğretmenler atanıp tek maaşa bile kavuşamıyorlar. Sen bu millete sabırdan, fedakarlıktan ve külfeti sırtlanmaktan bahsedecek en son kişisin. Ülkemizin kaynaklarını har vurup harman savurdun. Milletimizin cebinden aldığını, yandaşının cebine koydun. Şimdi çıkmış ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorsun. Çok beklersin, çok. Bu milletin seni bir kez daha yılgın bir hoşgörüyle benimseyeceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun. Bu millet artık her şeyin farkında. AK Parti iktidarı artık yok.
İYİ Parti'nin Türkiye turu
20 Ocak 2020'den beri il il, ilçe ilçe gezdiğimiz ziyaretlerde birinci Türkiye turumuzu tamamlamak üzereyiz. En yakın zamanda da ikinci turumuza çıkacağız.
Girdiğim dükkanlarda, gezdiğim sokaklarda her görüşten, her yaş grubundan insanlarla karşılaştım. Bunca yıllık deneyimime rağmen milletimizin irfanından çok şey öğrendim. Bu iki yıl dinlediğim dertleri ve çözümleri her hafta bu kürsüden paylaştım. Milletimizin yaşadıklarını görmeyenlere, sesini duymayanlara inat milletimizin dertlerini tüm Türkiye'ye anlatmaya devam edeceğim.
Biliyorsunuz pazartesi günü Mersin'deydim. Erdemli'de bulunan bir narenciye fabrikasını ziyaret ettik. Çoğu kadın olan işçi kardeşlerimle dertleştik. Aralarından 24 yaşında bir genç kızımıza 'Nerelisin' diye sordum. Cizre'ye bağlı bir köyde doğmuş, ailesiyle birlikte Mersin'e taşınmış. 'Doyduğun yer memleketindir' derler. Ben de bu kızımızı dinlerken tam olarak böyle söyledim. 'Abla hiçbir yerde doyamadık' dedi. Cevabın ağırlığına bakar mısınız? 24 yaşındaki bir genç kızımızı bu duruma düşürenler utansın.
Akdeniz'de uğradığımız kuyumcu bir kardeşim 'Altını geçtik insanlar artık gümüşlerini satmaya başladılar. Yastık altında altın kalmadı, gümüşe geçtiler' dedi. Sayın Erdoğan ve ekibi son çareyi yine milletimizin cebine göz dikmekle, yastık altındaki altınlara el uzatmaya kalkmıştı ya, işte size milletimizin durumu.
Tarsus'ta çiğköfte dükkanında çalışan bir kardeşim 'Eskiden 40-45 kilo çiğköfte satıyorduk artık 25 kilo satıyoruz. Asgari ücretin biraz üstüne çalışıyoruz. Tek umudumuz seçimin gelmesi, başka çaresi yok' diyor.
Tarkan'ın 'geççek' şarkısı
Milletimize sırtını dönen AK Parti iktidarının son dönemdeki fobisi de sanat oldu. Bu durum artık bir saplantı haline geldi. Sanatkar el öpmez, sanatkarın eli öpülür denilen o büyük vizyondan sanatçılarımızı her fırsatta yargılayan, hedef gösteren ve tehdit eden bir vizyonsuzluğa düştük. Geçtiğimiz günlerde Tarkan bir şarkı çıkarttı. Yaşadığımız bu kötü günlerin geride kalacağını söyleyen, umutvar bir şarkı nedense bu şarkı bazılarına çok ağır geldi. Şarkıda küfür, hakaret yok umut var. Bu arkadaşların o umuda bile alerjileri var. Kendilerini eleştirmek yerine kuzu kuzu oturanlara alerjileri yok. Mesela alerjileri 'hüp' diye götüren müteahhitlere alerjileri yok. Aslında Tarkan 'geççek' diye şarkı yapınca arıza çıkarmaları çok normal. Bence de geççek bitçek.
Buradan iktidara seslenmek istiyorum. Türkiye'de herkes sanatını icra etmekte özgürdür. Kimi neşeli müzik yapar, kimi protest müzik yapar. Kimi över kimi eleştirir. Sizlere ve bizlere düşen aynı rahmetli Özal ve rahmetli Demirel gibi onlara saygı göstermektir. Bu ülkenin sanatçısıyla, bu milletin dinlediği müzikle uğraşacağınıza oturun işinizi yapın. En azından giderayak bu millete faydanız dokunsun. Er ya da geç o sandık gelecek. Ağlasanız da sızlasanız da milletin başına bela ettiğiniz bu sistem geldiği gibi 'gitçek', siz isteseniz de istemeseniz de bu çile 'bitçek' millete reva gördüğünüz bu kabus elbette 'geççek'
OGS sisteminin kaldırılması
AK Parti iktidarının, sanata gösterdiği bu agresif tavır, iş, devletin kurumlarını arpalığa çevirmeye gelince, yerini olağanüstü bir hoşgörü ve anlayışa bırakıyor… AK Parti iktidarının peşkeş treninin, son durağı PTT. Biliyorsunuz, otoyol ve köprü geçişlerinde kullanılan HGS’nin, satış ve tahsilat yetkisi, PTT’ye aittir. Ama PTT, belli bir ücret karşılığında, bankalara da, HGS satış yetkisi verebilir. Buraya kadar bir sorun yok. Yalnız bir de, PTT’nin, yüzde 40 hissesine sahip olduğu, PTTeM isimli bir şirket var. Bu şirketin, yüzde 60 hissesi, Hakan Çevikoğlu adında bir kişiye ait. Yani devletin kurumu PTT, bir vatandaşımızın küçük ortağı olmuş. Bu şirket, “pttavm.com” internet sitesi üzerinden satış yapıyor.
Tüm satış ve tahsilat yetkisi PTT’nin elinde bulunan HGS, ne hikmetse, bu site üzerinden satılıyor. Hatta HGS yüklemek için, PTT’nin resmi internet sitesine girerseniz, “İnternet üzerinden PTT müşterileri için, yalnızca “pttavm.com” adresinden yükleme yapılmaktadır. Başka bir siteden, yükleme yapılmamaktadır.” şeklinde, ilginç bir açıklamayla karşılaşıyorsunuz.
Ayrıca, e-devletten HGS yüklemek için, ilgili sekmeleri takip ettiğinizde, yine “pttavm.com” sitesine yönlendiriliyorsunuz. Şu olaya bakar mısınız? Vurgunun büyüklüğüne bakar mısınız? PTT’nin HGS satış ve tahsilat yetkisi, PTT’nin küçük ortak olduğu, PTTeM isimli şirkete devredilmiş, bankalardan talep edilen yetkilendirme ücretleri de, büyük bir hoşgörü gösterilerek, talep edilmemiş.
Yani; PTT, kendi resmi internet sitesi üzerinden, doğrudan HGS satışı yaptığında, tahsilatın tamamı, kendi kasasında kalacakken, bu dahiyane yöntem sayesinde, tüm HGS satış gelirlerinin yüzde 60’ı, PTTeM şirketine, hiçbir gerekçe olmadan bırakılmış. Gerçekten ibretlik. Bu konunun takipçisi olacağız.
Hem meclis çatısı altında, hem de diğer alanlarda, bu vurgunun peşini bırakmayacağız. Milletimize külfeti sırtlamayı öğütleyenlerin, devletin gelirleriyle, eşin dostun yandaşın sırtını sıvazlamasına, izin vermeyeceğiz.
Rusya-Ukrayna arasında savaş sesleri
Dış politika ve onun iletişim dili olan diplomasi devlet aklı, birikim ve ciddiyet ister. Diplomasi usta ellerde şekillendirilmesi gereken bir sanattır. Ancak maalesef sayın Erdoğan ve arkadaşlarının elinde bu sanatın yok oluşuna şahit oluyoruz. AK Parti iktidarında ülkemizde ne devlet aklı ne ciddiyet kaldı. Nerede torpilli eş dost varsa, nerede eski vekil, bakan varsa, nerede ayak altından çekilmesi gereken bir siyasi tortu varsa gittiler büyükelçi yaptılar. Hariciyemizi AK Parti'nin geri dönüşüm kutusuna çevirdiler.
AK Parti'nin sergilediği dış politika performansına bakınca milli çıkarlarımızın yerine sayın Erdoğan'ın gönül bağlarının aldığını görüyoruz. Uluslararası ilişkilerde caydırıcılık politikası diye bir kavram vardır. Bu kavram devletler arasında ilişkilerde verilecek karşılık ve sonuçları konusunda şüphe uyandırarak bir devleti olası tehditkar eylemlerinden vazgeçirme politikasıdır.
Ukrayna'da bir kriz yaşanıyor ama sayın Erdoğan ve ekibinin birbirlerini boşa düşüren açıklama ve davranışları hem NATO hem Rusya nezdinde Türkiye'yi kırılgan bir noktaya düşürdü.
Biz İYİ Parti olarak devletin toprak bütünlüğüne ve tam egemenliğine saygı duyulması gerektiğini düşünüyoruz. Bir ülkenin egemenlik sahasının başka bir ülke tarafından ihlal edilmesine karşıyız. Bu çerçevede saldırıya uğrayan devletin, uluslararası hukuktan ve BM şartının 55. maddesinden doğan meşru müdafaa hakkını da tanıyoruz. Bu bağlamda Rusya öncelikle işgal ve ilhak ettiği Kırım'dan çekilmelidir. AK Parti Uygur Türkleri için takındığı pısırık tavrı, Kırımlı kardeşlerimizin için takınıyor olsa da biz İYİ Parti olarak Rusya'nın Kırım Türklerine baskına son vermesini talep ediyoruz.
Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne yönelik tehdit oluşturulması kabul edilebilir değildir. Rusya'yı askerlerini geri çekmeye çağırıyoruz. Türkiye'nin Ukrayna'ya SİHA satışına devam etmesi yönündeki kararını olumlu buluyoruz.
Arıcılık sektörünün sorunları
7’den 77’ye hepimiz, AK Parti’nin, kendilerinden ve yandaşlarından başka kimseye, en ufak faydası olmayan, berbat politikalarından, nasibimizi fazlasıyla aldık, almaya da devam ediyoruz. Bay Kriz ve arkadaşları, yıkıma tam gaz devam ederken, hemen her sektör, karşılaştıkları derin sorunlarla mücadele etmeye çalışıyor. Geçen hafta, enerji sektörünü konuşmuştuk. Bugün ise, eğer hemen bir çözüm üretilmezse, kaybolma riskiyle karşı karşıya kalacak, bir başka önemli sektörümüz olan, arıcılıktan bahsetmek istiyorum. Üretimde dünya ikincisi olmamıza rağmen, İhracatta, hâlâ 22’inci sırada olduğumuz, arıcılık sektörü, özellikle de çocuklarımızın gelişimi açısından, büyük önem taşıyor. Dünyada, bal üretiminde ikinci, kovan sayısında da, üçüncü olmamıza rağmen; Çin, üretiminin, yüzde 27’sini ihraç ederken, Biz, ancak yüzde 5’ini ihraç edebiliyoruz. Çin, kovan başına, yaklaşık 49 kilo bal alırken, Biz, yalnızca 11 kilo alabiliyoruz.
Ancak, hâl böyleyken; Çiftçi düşmanı Tarım Bakanı, Kaç yıldır o koltukta oturmasına rağmen, “Bu durum neden böyle oldu acaba?” diye, hiç kendisine sormuyor. Son 5 yılda, kovan başı bal verimi, Neden, 14 kilodan 11 kiloya düşmüş, hiç merak etmiyor. Kovan sayısı artsa da, çerçeve sayısı aynı kalacağı için, üretimin artmayacağı, aklına bile gelmiyor. Hatta; Türk Tarımı’nı bitirmeyi, adeta kendisine misyon seçmiş, bu enteresan arkadaşımız; Merkez birliği seçimlerini kaybedince, yaptığı protokolü iptal ederek, sektörü birbirine düşürüp, sonra da, olanları en ön sıradan seyretmeyi tercih etti. Yani arıcılık sektörünün sorunlarına çare üreteceğine; üretime, verimliliğe, rekabete odaklanacağına, her zaman yaptığı gibi, problemin bizzat kendisi oldu. Buradan, Tarım Zararlısı Bakan’a seslenmek istiyorum; Siz abuk sabuk demeçler vermeye odaklanırken; arıcılık sektörü, sorunlarına kulak vermenizi bekliyor.
Mesela; Hani, yangını söndürmek için, Sayın Erdoğan’dan talimat beklediğiniz ormanlar var ya; İşte orada, çam balı üretimi yapan arıcılarımızın, yanan orman alanlarından, mahrum kalmasına, nasıl çözüm bulacaksınız? Onu duymak istiyor. Mesela; Basra böceğinin yayılım alanı, yanan alanlardan göç yolları, ve gezginci arıcıların, nerelere gideceğine dair, çözümlerinizi öğrenmek istiyor. Mesela; Arıcıların, artan girdi maliyetlerini karşılamak için, ne yapmayı düşündüğünüzü merak ediyor.
Bu arkadaş, boyundan büyük siyasi mesajlarla, patronuna şirinlik yaparken; Arıcılıkta, kışlatma ve güçlendirme için, ana girdi kalemi olan şeker fiyatları, aldı başını gitti. Piyasada bir çuval toz şeker, 460-470 lira olmuş. Hızla 500 liraya doğru gidiyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Kovan başına, en az 141 lira maliyet demek. Peki, bu ne demek? Kovan başına, 3,3 kilo bal demek. Yani; Üretici, kovandan aldığı 11 kilo balın, 3,3 kilosunu, şekere verecek demek.
Oysa; başını sosyal medyadan, biraz kaldırsa, Saray trollüğüne, bir süreliğine ara verse, Kırk yılda bir, biraz işini yapsa, bu maliyet, 78 liraya düşecek, kovan başına, 1 buçuk kilo bal da, üreticinin cebinde kalacak. Pek umutlu değilim ama, yapıcı muhalefet anlayışımız doğrultusunda, ben yine de, kısa dönemde ne yapmaları gerektiğini söyleyeceğim. Hep söylüyorum, miri maldır, alsınlar, kullansınlar. Yeter ki üreticimiz, daha fazla zarar görmesin. Yeter ki sektör, rahat bir nefes alsın.
İlk olarak; TÜRKŞEKER’e hemen bir talimat verin. Bölgesel özelliklere göre arıcıların; kovan sağlığı ve gelişimi için, ihtiyaç duyduğu şeker miktarını belirleyin. O miktarları, TÜRKŞEKER’e bildirin. TÜRKŞEKER de size, fabrika teslim fiyatı bildirsin. Arıcılar, kayıt sistemi üzerinden gidip şekerlerini alsınlar. İster birlikler üzerinden, ister platform üzerinden, isterlerse de, doğrudan alabilsinler.
Ayrıca; Yangından mağdur olan çam balı üreticileri için; Kuzey Ege bölgesinde, Basra Böceği yayılımına göre, yeni konaklama alanları belirleyin. Mağduriyetlerini dikkate alarak, kiralama bedellerini makul miktarlarda tutun. Arıcıları o alanlara, güvenli bir şekilde yerleştirin, konforlarını sağlayın.
Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi
Tüm bunların yanında, dikkatinizi çekmek istediğim, bir başka konu daha var. Ya TÜRKŞEKER olmasaydı? Yani; Ya özel sektör şeker fabrikalarında, 460-470 liraya varan, 50 kiloluk toz şeker fiyatı, TÜRKŞEKER’de, 250-260 lira civarında olmasaydı? Çiftçinin cebinden, sadece şeker girdisi üzerinden uçup giden, 1 buçuk kilo balın parasını, kimler ödeyecekti? Elbette, biz ödeyecektik. Yani sayın Erdoğan’ın aynı gemide olduğumuzu söyleyip, kürek mahkumluğunu layık gördüğü vatandaşlar olarak, bizler ödeyecektik.
Zamanında iktidarı uyardık. “Şeker fabrikalarını böyle hoyratça özelleştirmeyin.” dedik. Anlamadılar… “Almanya’nın, yüzde 78’i, Fransa’nın, yüzde 82’si, Hollanda ve İngiltere’nin ise, yüzde 100’ünde, şeker, kooperatifler tarafından üretiliyor.” dedik. Dinlemediler… “ABD’de, şeker pancarından şeker üreten fabrikaları, Devlet, özel sektörden satın alıp, kanunla, kooperatiflere devretti.” dedik. Duymadılar… “Şeker fabrikaları, sadece tarımsal sanayi değildir.” dedik. “Şeker fabrikaları, sadece şeker pancarı, ya da şeker de değildir.” dedik. “Şeker pancarı, çiftçiyi tarlaya ve köye bağlayan, ailenin tüm fertlerine, çalışma ve istihdam imkânı sağlayan, yan ürünlerinin, tamamı değerlendirilen, katma değeri arttırıcı bir bitkidir.” dedik. “Bütün tüketicileri, yüzbinlerce çiftçiyi, besiciyi arıcıyı, yem sektörünü, kısacası, çoklu alanları ilgilendiren bir konudur.” dedik. Ama yok, inatla burunlarının dikine gittiler.
Üstelik bunları, sadece biz de söylemedik. Bütün bölge halkı söyledi. Tokat söyledi. Erzincan söyledi. Erzurum söyledi. Hatta Erzincan’daki üreticiler, güçlerini birleştirip; “Burayı özelleştirecekseniz, biz alalım.” dediler. Peki onlar ne yaptı? Sırf bunun önünü kesmek için; Paraları yetmesin diye, Erzurum ve Erzincan’ı, beraber özelleştirdiler. Şimdi iktidardakilere soruyorum; Eserinizle gurur duyuyor musunuz? Özelleştirilen şirketleri alan, yandaş sermayeniz; çiftçilerle yaptıkları sözleşmeye uymazken, şeker fiyatlarını, istedikleri gibi belirlerken, şeker pancarını, istedikleri fiyattan alıp, çiftçiyi iflas noktasına getirirken, ortaya çıkardığınız bu enkazdan, gurur duyuyor musunuz?
Devletin elinde kalan şeker fabrikaları, şekeri, kilosu 5.3 liradan satarken, özelleştirilen şeker fabrikalarının, melas ve küspeden kazandıkları paranın yanı sıra, şekeri de, kilosu 8 liradan satması, sizi hiç mi rahatsız etmiyor? Çiftçi itiraz edip, özelleştirdiğiniz fabrikalarda, haklarını arayınca, üzerlerine güvenlik güçleri gönderirken, hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Kımıl zararlısı bile, çiftçiye sizin kadar zarar vermedi. Ama siz hâlâ, pişkin pişkin laf yetiştiriyorsunuz.
Eğer şeker pancarı üreticisine, biraz olsun nefes aldırmak istiyorsanız; Ton başına 425 lira olarak açıkladığınız, pancar taban fiyatını, 800 liraya yükseltin. Tarımsal girdiler, yani, gübre, mazot, tohum ve ilaç fiyatları, geçen yıla göre, 2-3 kat artmış durumdayken; Önümüzdeki sene için koyduğunuz taban fiyatını, hemen şimdi uygulayın. Tarım Kredi Kooperatifleri olarak, 14 Şubat’ta, büyük bir müjdeyle açıkladığınız, yüzde 30’luk, kimyevi gübre indirimlerine rağmen, serbest piyasada fiyatlar, Tarım Kredi fiyatlarının hâlâ altında. Ayıptır, günahtır. Allah aşkına, bir işi de doğru düzgün yapın. Allah aşkına, çiftçinin, vatandaşın, dengesini daha fazla bozmayın. Allah aşkına, bari giderayak, biraz olsun, milletten yana tercihlerde bulunun.
Değerli dava arkadaşlarım; Şimdi ben bu gerçekleri anlattım diye, Sayın Erdoğan bana çok kızacak. Hatta hemen inkâr siyasetine sığınarak; “Yalaannn” diyecek. “İftiraaa” diyecek. “Yaygara yapıyor” diyecek. Ama ben yine, kendisini aziz milletimizin sesiyle yüzleştireceğim. Biraz cesareti varsa, bizi dinlemeye devam etsin.
Çünkü; Şimdi sırada, hem Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, hem de havuz medyasının, korkulu rüyası olan bölümümüz var. Bu hafta Milletin Kürsüsü’nde, arıcı bir kardeşimiz konuşacak. Mustafa Yılmaz Bey aramızda. Bugün anlattıklarımız, yalan mıymış, yaygara mıymış, gelin hep birlikte dinleyelim. Buyur, Mustafa kardeşim. Söz de, kürsü de senindir.
Bir an seçim gelmeli, bir an evvel İYİ Parti iktidar olmalıdır.
İktidara 'Projeleri yok' yanıtı
Dikkatinizi çekmiştir, Sayın Erdoğan, son dönemde sık sık, “Gönül ister ki, bizimle projelerle yarışacak bir muhalefet olsun.” diyor. Alın benden de o kadar… Gönül ister ki, karşımızda; Bizimle kürsü şovlarıyla, hamasetle, veya havuz medyası operasyonlarıyla değil de, Vizyonla, projeyle, liyakatli kadrolarla rekabet edecek, bir Ak Parti olsun… Ama heyhat! Maalesef yok. Aradığımız Ak Parti’ye bir türlü ulaşamıyoruz… İnanın, İYİ Parti olarak, bu durumdan, gerçekten çok ama çok müzdaribiz. Gelin size, sadece son 1 yılda açıkladığımız projeleri sayayım.
İlk olarak; Devlet ile millet arasında yıkılan köprüleri yeniden kuracak, Hukukun üstünlüğünü ve adaleti inşa edecek, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlementer Sistem önerimizi ortaya koyduk. Ardından; Yolsuzluğu ortadan kaldıracak, vergi yükünü azaltacak, ve Türkiye’yi, blok zinciri teknolojilerinin merkezi konumuna getirecek, yepyeni bir ekosistem olan, Artagan’ı tanıttık. Sonrasında; Milyonlarca çocuğumuzun, gıda ihtiyacını garanti altına alan, Rüzgargülü Projemizin lansmanını yaptık. Tarımda yeni bir atılım sağlayacak; Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi Projemizi ortaya koyduk. Eğitim kalitesini artıracak ve eğitimde fırsat eşitliği sağlayacak, İyileştirilmiş Eğitim Programımızı açıkladık. İYİ Kalkınma Kongreleri serimizi başlattık. Bu kongrelerimizin ilk oturumunda, Eşitlenen Türkiye vizyonumuzu; Derin Yoksullukla, nasıl mücadele edeceğimizi, İstihdamı nasıl artıracağımızı anlattık. İkinci oturumunda ise, İstikrarlı Türkiye hedefimizi ortaya koyduk. Üstü örtülen ekonomik sorunları teşhis ettik. Ve tüm bu sorunları nasıl tedavi edeceğimizi açıkladık. Demokrasiye dönüşün, hukukun üstünlüğünün, Türkiye’ye, ne kadar büyük bir kaynak girişi sağlayacağını anlattık. Kamudaki israfı engellemek için, Kamuda Sıfır Bazlı Bütçe çözümümüzü açıkladık.
Yani özetle; Neredeyse her ay, hesabı kitabı yapılmış, somut bir proje ortaya koyduk. Ayrıca, hemen hemen her hafta, bir sektörün güncel sorunlarına dair, kısa ve orta vadede uygulanmak üzere, somut çözüm önerileri getirdik. Henüz iktidara gelmedik ama, aslında iktidara ne kadar hazır olduğumuzu, cümle aleme ilan ettik. Sayın Erdoğan; Şimdi ben sana soruyorum: Sizin ne projeniz var? Sarayda bostan korkuluğu gibi oturmak dışında, ne projeniz var?
Mesela; Yoksulluğu engellemek için, ne gibi projeleriniz var? Gıda fiyatları iki katına çıktı. Elektrik faturaları yüzde 125 zamlandı. Benzin iki katına çıktı. Mesela; Hayat pahalılığını azaltmak için, milletin birikimine dadanmak dışında, ne projeniz var? Blok zinciri teknolojileri tüm dünyada çığır açıyor. Mesela; Sizin Türkiye’yi bu alanda öncü yapabilmek için, ne hazırlığınız var? Mesela; Yolsuzluğu önlemek için, ne çare ürettiniz? Finansal istikrar için, ne çözüm ürettiniz? Kamuda israfı engellemek için, ne adım attınız? Fırsat eşitliği için, adalet için, ne çözümünüz var? Kadına şiddeti önlemek için, ne yaptınız? Bu soruların hiçbirisine, somut bir cevap veremezsin. Çünkü hiçbir şey yapmadınız. Ortaya, yandaş beslemek dışında, dişe dokunur hiçbir proje koymadınız. Biz; elimizde hiçbir devlet imkânı olmadan, bu kadar çözüm ürettik. Siz ise; devletin sağladığı o kadar imkâna rağmen, tek bir çözüm üretemediniz. Bir de hâlâ utanmadan o koltuklarda oturuyorsunuz…
Şimdiye kadar AK Parti, iktidarını; Toplumumuzu kutuplaştırıp, düşmanlaştırarak, Milletimizin hassasiyetleriyle oynayarak, Cumhuriyet değerlerimizle kavga ederek, korumaya çalıştı. Ama artık her şey değişti. Çünkü bir şey değişti, ve her şey değişti. İYİ Parti, Türk siyasetindeki, bütün taşları yerinden oynattı. Bu partiyi kurmasaydık yandaş ya da muhalif kanallarda bugün 2023'e dair ne konuşulacaktı? Bugün 31 Mart başarısı konuşuluyor. İYİ Parti olmasaydı İstanbul, Adana, Ankara, Antalya ne olacaktı? Bir şey değişti, ve her şey değişti. Hatırlayın, 25 Ekim 2017’de sizlere ne söylemiştim? “Bu bir iktidar yürüyüşüdür… Bu insanımız için, bir özgürlük yürüyüşüdür…. Bu devletimiz için, bir itibar yürüyüşüdür…. Bu milletimiz için, bir demokrasi yürüyüşüdür…. Bu, güçlü Türkiye yürüyüşüdür…” demiştim. Ve işte, bugün buradayız.
İlk günkü heyecan ve coşkumuzla, ama her zamankinden daha büyük ve daha güçlü, torunumun deyimiyle, kocaman bir aile olarak, İşte bugün buradayız. Milletimizle yan yana, omuz omuza, Sırtımızda Atamızın mirası, Önümüzde güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye hedefimizle, İşte bugün buradayız! Vizyonumuzla, projelerimizle, kadrolarımızla, İYİ Parti, bugün burada, dimdik ayakta. Yüce Allah’a şükürler olsun ki, iktidar artık ufukta göründü. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı! Güneşli günlere, umutlu yarınlara, inanın çok az kaldı. Ülkemizi yönetmek için, biz hazırız! Milletimizin sıkıntılarını, biz çözeriz!