İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Akşener, Dünya Kadınlar Günü'nde iktidarın politikalarını eleştirerek, "Ey Sarayda yaşayanlar, beş, on maaş alan haramzadeler duyun. Büyük arabaları beğenmeyip daha büyüğünü isteyenler duyun, dün size bizden biri diye ümit bağlayan bu kadınların ahında boğulacaksınız" ifadesini kullandı.
Satırbaşları şöyle:
Yıkılmayan, mücadeleden vazgeçmeyen değerli kadınlar! Grup toplantımıza hoş geldiniz, Bu “Beyaz Buluşmamıza”, sefalar getirdiniz.
Biliyorsunuz, Bay Kriz ve arkadaşlarının en büyük özelliği, beceriksizliklerinin sorumluluğunu, asla kabul etmemeleridir. Kendilerinden başka, herkes ve her şey, herhangi bir konudaki kötüye gidişin, sorumlusu olabilir. Bir tek kendileri, “Ak” kaşıktır… Bunun psikolojik çözümlemesine, hiç girmeyeceğim, sonra mahkemelik oluyoruz…
Biliyorsunuz, Bay Kriz’in beceriksizliğinin son yansıması, enflasyon. Milletimiz uçan fiyatlar, gün aşırı gelen zamlar, astronomik faturalar altında, çile çekiyor. Bu arkadaşlar da, bir süredir, enflasyon canavarının sorumluluğunu, atacak bir şey arıyorlar. Her hafta, başka bir sorumlu uyduruyorlar, ama bir türlü tutunamıyorlar. Nitekim, son olarak, “Dünyada enerji fiyatları yükseliyor, o yüzden enflasyon yüksek.” demeye başladılar. Ne var ki bu, fütursuzca uydurulmuş, koskoca bir yalan. Belli ki artık, söyleyecek yalanları da kalmamış…
Kardeşim; Başka ülkeler, enerji ithal etmiyor mu? Sadece biz mi, enerji satın alıyoruz? Dünyadaki ülkelerin, en az yarısında, yıllık enflasyon, bizim aylık enflasyonumuzdan, daha düşük. Bir tek, Venezüella, Sudan, Surinam ve Zimbabve’de enflasyon bizden yüksek… İşte size, Bay Kriz’in üstün ekonomi politikalarının sonucu. Surinam’la, Zimbabve’yle rekabet eden Türkiye…
Gerçekten ibretlik. Bu milletin, artık bu masallara karnı tok. Her şeye rağmen, dünyada enflasyon bu kadar düşükken, bizde yüksek olması, beceriksizlikten başka bir şey değildir. Lafı dolandırmanın alemi yok. Bu fiyat artışlarının nedeni, yolsuzluktur. Bay Kriz ve ekibinin kötü yönetimidir. Saçma sapan politikalarla, bir yıl içerisinde, Türk Lirası’nın değerini, yüzde yüz düşürürseniz, bir de bunu, rekabetçi kur diye ambalajlamaya kalkarsanız, olacağı budur. Bu kadar basit. Buradan, iktidardakilere seslenmek istiyorum; Sizin enflasyonu düşürmeye niyetiniz de, gücünüz de, bilginiz de, ekibiniz de yok.
Bunu biliyoruz. Ancak yine de, sorumlu siyaset anlayışımızın, bir gereği olarak, size bazı önerilerde bulunacağım: Önce; ekonomide güven ortamı oluşturacaksınız. Para ve maliye politikasını, koordineli ve etkin bir şekilde kullanacaksınız. Türk Lirası’na itibar kazandıracaksınız. Merkez Bankası’na müdahale etmeyeceksiniz. Politika faizini etkisizleştirmeyi değil, etkili kılmayı hedef alacaksınız.
Sonrasında ise; Bütçede israfı, şatafatı, saray sefasını keseceksiniz. Hortumlamayı bırakacaksınız. Bay Kriz’in 5 atlısının, dolar üzerinden olan sözleşmelerini feshedeceksiniz. Söylemesi bile gülünç ama; Tüm bunların yanında, bir de, saçma sapan açıklamalarda bulunmayacaksınız. Az konuşup çok iş yapacaksınız. Bir gün bir model, ertesi gün başka model denemeyeceksiniz. Bütün dünyanın uyguladığı politikaları bırakıp, “Biz heterodoks politika uygulayacağız.” diye, fantastik maceralara girmeyeceksiniz.
Biz Türkiye’nin gerçeklerini konuşurken; hatta, iktidar mensuplarına, çözüm odaklı, yapıcı önerilerde bulunurken; Bay Kriz ve arkadaşları, başka işlerle uğraşıyorlar. Mesela, rantçılarla yeni iş birlikleri kovalıyorlar. Mesela, az sayıdaki düzgün bürokratın, ayağını kaydırıp, yerlerine, emir erlerini yerleştirmenin hesabını yapıyorlar. Mesela, kalan son birkaç bağımsız medya kanalını, nasıl susturacaklarını planlıyorlar.
Ben burada gerçekleri konuşurken; Saray medyasının haber merkezleri, bu gerçekleri, hangi yalanlarla örteceklerinin hesabını yapıyor. Ben burada gerçekleri konuşurken; Sarayın maaş bağladığı binlerce trol, sosyal medya hesaplarımıza yapacakları, saldırıları planlıyor. Ve siz, elektrik faturalarınızı, nasıl ödeyeceğinizi düşünürken; Saray eşrafı, internette satın alacakları arabalara bakıp, akşam yemeğini, hangi lüks restoranda yiyeceklerini düşünüyorlar. Artık gün gibi ortada ki; Bunlar artık, umutsuz bir vakalar ve doğru yola asla dönmeyecekler.
Çünkü; Türkiye’yi hakkıyla yönetebilmenin esası, Türkiye’yi sevmektir. Kendini değil, memleketi sevmektir. Yandaşı değil, vatandaşı sevmektir. Allah’ın bize lütfu olan bu ülkenin, taşını, toprağını, suyunu, ağacını sevmektir. “Millet” sözünü, dillerinden düşürmeyip, attıkları her adımla, yaptıkları her yanlışla, millete düşmanlık ediyorlar. Nazım Hikmet, dizelerinde ne güzel ifade ediyor; “Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı.”
Pakdemirli'nin affı
Nitekim; Geçen hafta, “fakir köylü Hatçe kadına, ırgat Süleymana düşman” olan Tarım Bakanı, görevinden, “affedildi”. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, zamanında, öve öve bitirilemeyen, yıldızlar kadrosundan, bir üstün liyakatli yıldız daha, bir gece ansızın sessizce kaymış oldu. Yurt genelinde çiftçilerimiz, bu arkadaşımızın “affını”, gayet anlaşılabilir bir coşkuyla karşıladı. Neden mi? Gelin Sayın Bakan’ın performansına, birlikte bakalım.
Mazot 20 lira. Gübrenin kilosu, en az 10 lira. Yemin kilosu, 5 buçuk lira. Silaj 1, kuru yonca, 2 buçuk lira. Çiftçilerimizin, bankalara ve finans kurumlarına borcu, 178 milyar lira. Piyasa borçlarını da katarsak, 228 milyar lira. Süt/Yem paritesi, tarihte ilk defa, 1’in altına düşmüş. Piyasada, en az 70-75 lira olan, karkas kırmızı et kesim fiyatı, Et ve Süt Kurumu’nda, hala 55-60 lira. Damızlık inekler, düveler kesime gidiyor. Kurban’da 100 malı olan çiftçinin, bugün 50 malı yok. Hayvancılık işletmelerinin birçoğu, ya boş, ya da yarı kapasite çalışıyor. Çiftçiden, 2 lira 25 kuruşa alınan buğday, neredeyse 6 liraya ithal ediliyor. Kışın ortasına gelmişiz, hala Buğday ihtiyacı karşılanmamış. Ayçiçek yağı kuyrukları da, artık ülkemizin acı bir gerçeği… İşte size, üstün liyakat nişanını hak eden, bir bakanlık performansı. İşte size, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, tarımda oluşturduğu enkazın ibretlik resmi. Yazıklar olsun.
Buradan, tarımdaki bu enkazı devralan yeni bakana, hayırlı olsun diyor, Kendisini, acilen bazı adımları, atmaya davet ediyorum:
Sayın Bakan; Çiftçinin, kışlık ekim için kullanamadığı gübreyi, hiç olmazsa, bahar gübresi olarak kullanabilmesi için, ihtiyacı olan gübrenin, yarısını karşılayın. Tarım Kredi ve bankalarda, yapılandırması yapılan çiftçilerin, üretimde kalmalarını sağlayın. Bunun için sicil affı dahil, ödedikleri kadar, yeni işletme kredisi almalarının, önünü açın. Her ne kadar, 2021 hak edişleri için konulmuş olsa da, ekim-dikim-üretim sezonu öncesi, 2022 toplam destekleme tutarının, en az yarısını, avans olarak ödeyin. Yani, en geç Nisan sonuna kadar, 29 milyar liranın yarısını ödemiş olun. Kalan kısmını ise, en geç Ekim ayında ödeyeceğinizi duyurun. Çiftçilerin kullanacağı mazottan, hiç olmazsa bu yıl için, vergileri kaldırın. Böylece mazot fiyatını, yarıya düşürmüş olun. Çiğ süt fiyatını, en az 1,30 paritesine güncelleyin. Prim hariç, en az 6 buçuk lira fiyat verin. Süt sanayicisine, elektrik desteği sağlayın. Karkas et fiyatını, ESK fiyatı olarak, en az 75 lira yapın. Çiğ süt ve kırmızı et fiyatlarını, belirli dönemlerde güncelleyin. Güncelleme tarihlerini önceden ilan edip piyasaya güven telkin edin.
Bu vesileyle; Sayın üretici düşmanı Bakan’a hayatta başarılar diliyor; Aynı, ziyadesiyle feyz aldığı, eski Damat Bakan’ın yaptığı gibi, yandaş yayınlardan çıkaracağı, “66 adımda Türk Tarımı” isimli kitabını, sabırsızlıkla beklediğimi, huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
Zeytinliklerin talana açılması
Memleket, taksit taksit sevilmez. Memleketini seven, insanını da, toprağını da, doğasını da, ağacını da sever. Memleketini seven, üç beş yandaşı için, memleketin zenginliklerine, memleketin suyuna, memleketin toprağına, memleketin ağacına, düşmanlık etmez. Göz göre göre, memleketini talan ettirmez. Ancak maalesef, artık iyice anladık ki, bu iktidarın, bir kötülük ajandası var. Belli ki bu ekip, her hafta toplanıp, “Acaba bu hafta, memlekete ne kötülük yapsak?” diye istişare ediyorlar. Toplantıdan çıkınca da; Ya, ekonomiyi batıracak, yeni kararlar alıyorlar. Ya, yine bir yandaşı ihya ediyorlar. Ya da, haritadan seçip, memleketin bir başka sahilini, ırmağını, dağını, ormanını, talan ediyorlar. Nitekim geçen hafta, bu ajandaya zeytinlikleri almışlar. Bunun sonucunda da, zeytinlerimizin talan kararnamesi, bütün yasa ve yetkiler çiğnenerek, anında önümüze konuverdi.
Sayın Erdoğan; Hani, “Nass” vardı? Ne oldu Nass’a? Hazreti Nuh’un gemisine konan güvercinin ağzında, zeytin dalı var. Yüce Rabbim Kuran’da, o ağaç üstüne yemin ediyor. Bu zalimliğe yol verirken, Sure-i Tin hiç mi aklına gelmedi? Bu talanı, bu kaçak, bu hukuksuz kararı imzalarken, hiç mi vicdanın sızlamadı? “Bir tek yüzüğüm var.” dediğin, fakirlik günlerinde, sofranda bulunduğunda, mutlu olduğun zeytin tanelerinin, hiç mi hatırı yoktu da, imzayı basıp, zeytinlikleri, gözü dönmüş rantçıların yağmasına açtın? Yazıklar olsun.
Değerli dava arkadaşlarım; Bunlarda hiç utanma kalmadığı için, formülleri de hazır. Neymiş efendim, madeni çıkardıktan sonra, ağaçları yerine dikeceklermiş. Fesüphanallah… Şu zihniyete bir bakar mısınız? 300 senelik, 500 senelik, ekolojik mucizeyi topraktan sökecekmiş, sonra da yerine takacakmış… Mübarek, sanki vida söküp, vida takıyor. Ne diyelim, Allah ıslah etsin.
Bir de bu arkadaşların değişik bir huyu var; Ne zaman, yanlışlarına dikkat çeksek, “Bunlaaar, Türkiye’nin zenginleşmesine karşı.” diyorlar. Üstelik bunu, böyle bir zenginliği, vicdansızların eline bırakırken, demeye de zerre utanmıyorlar. Hatta üzerine bir de, “Zeytinci para mı kazanıyor?” diye soruyorlar.
Kardeşim; Zeytinci kazanamıyorsa, sen utanacaksın, sen! Bunu soracağına; “O ağaçlar gerçek birer hazine.” diyeceksin. İlla soracaksan; “Üretimde, 1 buçuk milyon tonla, dünyada dördüncü ülkeyiz. Neden İtalya kadar, neden Yunanistan kadar kazanamıyoruz?” diye soracaksın. Maalesef, aklı fikri inşaat olanların, betonarme zihinlerin, bunu anlamasının imkanı yok.
Ama kimse merak etmesin, bu konunun peşini bırakmayacağız. Muğla milletvekilimiz Metin Ergun, konuyla ilgili dava açtı. Süreci yakından takip ediyoruz.
'Sarayın rant perileri var'
Bu saray acayip bir yer. A acayip bir yer. Mesela geceleri gelen rantçıları var. Mübarekler aynı diş perisi gibi, sarayın da rant perileri var. Çünkü bu perileri biliyor ki sayın Erdoğan geceleri elinde kalemle bekliyor. 'Şöyle bir rantımız var' diyene basıyor imzayı. O kalemi bir gün milletin menfaatine kullanmayı akıl edemiyor. Biz artık bir siyasi partiyle rekabet etmiyoruz biz artık kötülükle mücadele ediyoruz. Bu mücadele artık iyi ile kötünün, haklı ile zalimin, mazlum ile zalimin mücadelesi.
Varlığını Türk varlığına adayanlar millet yoksullukla boğuşurken yazlık saray peşinde koşmaz, koşamaz. Servet peşinde koşanlar için alınan haram kararlara sessiz kalamaz. Çaldıkları gibi geri verecek, geldikleri gibi gidecekler. O sandık gelecek. Bu seçim yalnızca cumhurbaşkanı ile vekilleri belirlediğimiz bir seçim olmayacak. Bu seçim helal ile haram arasında olacak. Bu seçim iyi ile kötü arasında olacak. O gün geldiğinde iyiler mutlaka kazanacak.
Artan ilaç sıkıntısı
Toplumuzun her kesimini hızla fakirleştiren bu sistemin verdiği zarar sadece yoksullukla sınırlı kalmadı. 2022 Türkiye'sinde artık yokluk da yaşanmaya başladı. Yeni yokluğumuz ilaç yokluğu. Vatandaş eczacıyı suçluyor, eczacı ilaç firmalarını, firmalar döviz kurunu suçluyor. Döviz kurunun dili olsa da konuşsa görsek kim suçlu... Yanlış yürütülen ilaç ve geri ödeme planları vatandaşlarımızın en kritik hastalıklarında ilaçsız kalmasına neden oluyor. İlaç fiyatları da tıpkı elektrik, akaryakıt gibi dövize bağlı olarak ilerliyor. 14 Şubat'ta ilaç üreticilerimize fiyat belirlerken '1 avroyu 6 lira 29 kuruş kabul ediyorum ona göre fiyatınızı belirledim ya bu fiyata satarsınız ya da bu fiyata satarsınız' dendi. Madem devlet olarak ilacı alırken avroyu 6.29 kabul ediyorsunuz o zaman akaryakıt, elektrik fiyatlarında da avroyu 6.29 liraya sabitleyin bakalım. Hodri meydan. Bay krizin bunu yapamayacağını biliyorum. Isparta'yı karanlıkta bırakan, şehir hastaneleri üzerinden milletin sırtına yapışan beşli çeteye kıyamaz da ondan.
Derhal bu saçmalığa son verin. Derhal adım atın. Yıl sonunu beklemeden ilaç fiyatlarının belirlenmesindeki yeni düzenlemeyi yapın.
Dünya Kadınlar Günü
Bugün bol miktarda sahte gülüşler göreceğimiz, hamasi sözler duyup içi boş vaatler dinleyeceğimiz bir gün. Bugün her dakika, her saat yaşanan acı gerçeklerimizin sadece bir günlüğüne hatırlanacağı gün. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.
Bugünün hikâyesini biliyor musunuz? 8 Mart 1857’de, New York’taki bir tekstil fabrikasında, dokuma işçileri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için, greve başlar. Bu grev sırasındaki çatışmalar sonucunda, yangın çıkar, ve 120 kadın işçi, fabrikada kilitli kaldığı için, yangında hayatını kaybeder. Bu olaydan yıllar sonra da, 8 Mart’ın, Dünya Kadınlar Günü olarak anılması, kabul edilir. 8 Mart’ın kökü, işte bu olaya dayanır.
Bugünün kadınlar atfedilmesi bile esasında bir mücadeleyi ve bir acıyı işaret eder. Kadınların yaşadığı önyargılar ve baskılar dünyanın her yerinde aynıyken verilen mücadeleler farklı mı? Elbette değil. Kadınları sürekli olarak bir şeyler için mücadele ederken görürüz. Mesela aydınlanma ile başlayan insan haklarında kadınlara pek yer yoktur. Kadınlar sanki biyolojik olarak farklı, korunması, kollanması ve idare edilmesi gereken ayrı bir tür olarak kabul ediliyordu. Kadınların ilk savaşı burada başladı.
Sonra kadınlar demokrasi için mücadele etti. Stalin'in Doğu Avrupa'yı ele geçirme planını da ilk önce kadınlar itiraz etti. ABD'de ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı başlatılan sivil haklar hareketinin kalbinde de yine kadınlar vardı. Berlin Duvarı yıkılırken, İran'da çalınan seçimlere tepki gösterilirken yine kadınlar ön saftaydı. Bu kadınlar birbirlerini hiç tanımadılar ama aslında hepsi kardeşti. Bedel ödemeyi göze aldılar. Birçok erkeğin ılıman iklim meyvesi gibi her mevsim çiçek dağıtmasının aksine kadınlar adeta sert ve soğuk çınar gibi karakterli ve dimdik durdular.
Dünyanın her yerinde kadınlar haklarını korumak için mücadele verirken Türk kadınları kaderlerine razı mı geldi? Elbette gelmedi. Türk kadının verdiği mücadele belki de dünyanın başka hiçbir yerinde görülmedi. Osmanlı'nın yıkılış döneminde kadınlar hak mücadelesine başladı. İstanbul'un 93 Harbiden itibaren İstanbul'un ekonomisini götürenler kadınlar. Bunu ABD'li ve Avrupalı birer kadın gazeteciler söylüyor. Bahçe ekonomisi... Takas üzerinden açların doyurulduğu, üstlerinin giydirildiği bir süreç bu. Beyaz Konferanslar...
Hem Kurtuluş mücadelesinin içinde herkesten önce yer alan, Atatürk'ün arkasında, yanında saf tutan buna karşılık aynı zamanda onun diplomatik mücadelesini veren kadınlardan bahsediyorum.
Türk kadınları tarihin hiçbir döneminde hak arayışından vazgeçmedi ama bizim en büyük şansımız Cumhuriyetimiz oldu. Kadınlar Türkiye'de, bu coğrafyada hep bir şeyler konusunda tercih etmek zorunda kalmışlardır ve ağlamak bile kendilerine haramdır. Ben Rumeli göçmeni bir ailenin çocuğuyum. Erkeklerin savaşta olduğu, şehit, gazi olduğu ve kadının göçü evirip çevirdiği, aileyi topladığı ve çoğu zaman yalın ayak yürüyerek başladığı bir süreçten bahsediyorum.
Bir kalabalık, dize kadar çabuk, sırtınızda bir çocuk, kucağınızda, elinizde bir çocuk. Yürüyorsunuz. Kucağınızdaki çocuk ağırlaşıyor, sırtınızdaki çocuk belinizi büküyor, elinizdeki tökezlemeye başlıyor. Birinden birini feda etmeniz lazım. Sofie'nin seçimi ile ilgili bir film yapıldı Oscar aldı. Biz her şeyi unuttuk... Tuna Nehri'nin bebek aktığı söylenir. Aileler kucağındaki çocukların komiteciler tarafından süngülendiğini görmemek için çocuklarını nehre attılar. İki gün bebek aktı, biz bunları unuttuk. Sonra İstiklal Savaşı... Utanmadan hiçbir şey yapmadınız diyorlar. Ayıp be ayıp. Bu ülkenin kadının ayağının altını öpmelisiniz kereste adamlar. Utanmadan, sıkılmadan hiçbir şeyi hak etmediğimizi söylüyorsunuz. Bu ülkenin kadını her şeyi hak etti.
Osmanlı'nın küllerinden büyük Türkiye Cumhuriyeti'ni yükselten en büyük itici güç, kadının toplumdaki ağırlığının değişimi oldu. Türk kadınının gücünü gören ve hakkını teslim eden bir çift mavi gözün ışığı Türk kadınının umudu olmuştur. Gençlere, kadınlara Atatürk'ü unutturmaya çalıştılar. Atatürk'ün hakkında en büyük hakareti yaptılar. Umarım duyarlar, işte burada onu unutturamadılar, unutturamayacaklar... Çünkü o gerçekten hakkı hakka teslim eden bir liderdi. Gençlerle Cumhuriyetin, Atatürk'ün arasını açmaya çalıştılar ama başaramadılar.
Biz tuzu kuru kadınlar onlar için çok şey yapmak zorundayız. Mecburuz. Bizi yönetenlere bu işi bırakmak doğru değil. Kocasından şiddet gören kadınlar, 'Senin geldiğini kocama söyleyeyim senden korkar' diyen kadınlar... Allah'a şükür adamlar benden korkuyormuş, bence bir sakıncası yok..
Ey Sarayda yaşayanlar, beş, on maaş alan haramzadeler duyun. Büyük arabaları beğenmeyip daha büyüğünü isteyenler duyun, dün size bizden biri diye ümit bağlayan bu kadınların ahında boğulacaksınız.
Kadınlar bugün şiddetle karşılaşıyor, ölümle yüzleşiyor, baskıya maruz kalıyor. Türkiye'de bugün birileri kadınların sesini bastırmak istiyor. Siyasetten ekonomiye, dinden sosyal hayata her konuda kadını özne yaparak en temel haklarını tartışmak istiyor. Kadını, adını yok sayarak zavallı egolarını tatmin etmek istiyor. Ülkemizi yöneten iktidar da bu zihniyete çanak tutuyor. Kadınları vitrin süsü görerek, ötekileştirerek çanak tutuyor. O kirli zihniyetin gazına gelip bir gece aniden İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırarak çanak tutuyor. Biz burada İstanbul Sözleşmesini savunurken sandılar ki sadece kadınları savunduk. Biz burada hayatımızın tüm alanlarına karabasan gibi çöken bir karanlığa karşı durduk. Kimse kusura bakmasın dimdik durmaya da devam edeceğiz.
Türkiye'nin büyümesi, zenginleşmesi Türk kadının elindedir. Türk kadını güçlü olursa Türkiye'de güçlü olur. Kadınların önünde duvar olanlar çok beklersiniz. Kadınların hayatına ömür biçenler çok beklersiniz. Kadınların bakışlarına, tercihlerine dil uzatanlar çok beklersiniz. Bizler hala buradayız ve dimdik ayaktayız. Bizler burada oldukça siz kaybetmeye mahkum olacaksınız.
İYİ Parti iktidarında kadınların varlığına da, kadınların başarılarına da alışacaksınız. Meclis koridorlarından belediyelere, fabrikalardan ofislere, tarlalardan teknokentlere kadar her yerde kadınların olmasına alışacaksınız. Tesettürüyle uğraşılmayan, bedeniyle sömürülmeyen, her adımda arkasını kollamayan, durakta lambanın soğuk ışığına sığınmayan, boşandığında dul, ağladığında hor görülmeyen, market rafından aldığını gizlemeyen, kendi ayakları üzerinde dağ gibi duran kadınlara alışacaksınız. Kadının adını hayatın her yerine altın harflerle yazana kadar durmayacak, tükenmeyeceğiz.
Neredeyse, “kadını biz var ettik” diyecek kadar, şirazesinden çıkmış kibir abidelerine de, Kadın haklarını, kendi tekelinde sanan kendini bilmezlere de, Türk kadınına, kendince hayat dizayn eden, kirli dimağlara da duyurulur!
Değerli dava arkadaşlarım; Hazreti Ali der ki; “Eğer zalim zulme devam ediyorsa, bil ki sonu yakındır. Eğer mazlum da direniyorsa, bil ki zafer yakındır!”
İşte o nedenle; onlar ne yaparlarsa yapsınlar, biz iktidara yürüyoruz. Türkiye’nin, güçsüz oldukları yalanına, inandırılmaya çalışılan kadınları için, iktidara yürüyoruz. Türkiye’nin, çaresizliğe mahkum edilen erkekleri için, iktidara yürüyoruz. Türkiye’nin, umutları çalınan gençleri için, iktidara yürüyoruz.
Türkiye’nin yolunu açmak için, Milletimizle beraber, el ele, omuz omuza, gönül gönüle, emin adımlarla, iktidara yürüyoruz. Emin olun, güneşin doğmasına çok az kaldı! Hiç merak etmeyin, zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye hedefimize çok az kaldı! Müjdeler olsun, İYİ Parti iktidarına, çok az kaldı!