Akşener: Ahlaksızlığı büyüklerinden öğrenmiş bir genci linç edecek değilim

Meral Akşener partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. 

Satırbaşları şöyle oldu: 

Sayın Erdoğan'ın attığı her düşüncesiz adım milletimizin aleyhine çalışıyor. Bu aralar herkeste bir tedirginlik var, "Eyvah, yoksa damat geri mi dönüyor?" sorusu dillendirilmeye başladı. Başarısızlıklarla dolu 2.5 yılın sonunda nihayet bu hatadan dönüldü. Bu işi beceremediğini defalarca kanıtlamış bir insanın tekrar bu konularda anılmasını saçma buluyorum. Sayın Erdoğan saçmalama konusunda çıtayı uzaya çıkarttığından kesin konuşamıyorum. 

Kurumlar ve kurumsal değerlerle oynayarak devlet yönetilmez. 6 ayda bir Merkez Bankası Başkanı değiştirerek ekonomi yönetilmez. Eski Başkan Ağbal'ı faizi arttırdı diye görevden aldın öyle mi? Nedense yeni gelen başkanının ilk açıklaması yüksek faiz politikasını sürdürmekten yana oldu. Madem yeni başkan faiz düşürmeyecekti o zaman Ağbal'ı neden görevden aldın? Bizi neden bir gecede fakirleştirdin? 

Türkiye, AK Parti içindeki hesaplaşmalara kurban ediliyor. Türkiye'nin itibarı ayaklar altına alınıyor. Bu kendini bilmezliğin ekonomide yarattığı tahribatı kim verecek? 

Bu maliyeti saray zenginleri ödemeyecek. Üç beş yerden maaş alan kayınçolar ödemeyecek. Bu maliyeti esnaf, çiftçi, emekli, kadınlar, gençlerimiz, hepimizi ödeyecek. Bir tek onlar ödemeyecek. 

İYİ Parti olarak Merkez Bankası'nın bağımsızlığını önemsiyoruz. Merkez Bankası'nın yönetiminin bağımsızlığı ve güvencesi ile ilgili olarak Meclis'e kanun teklifi verdik. Teklifimize göre, Merkez Bankası Başkanları 5 yıl süre ile atanabilecek ve görev süresi dolmadan görevden alınamayacak. 

Ayrıca Para Politikası Kurulu'nun üyelerinden birinin de reel sektör temsilcisi olması da sağlıyoruz. TOBB'un önereceği üç adaydan birinin Cumhurbaşkanı tarafından PPK'na atanması hükmünü getiriyoruz. Kanun teklifimize başta AK Parti ve küçük ortağı olmak üzere meclisteki tüm partilerin desteğini bekliyoruz. Bu iktidarın Türkiye'ye verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Çünkü milleti değil, koltuklarını düşünüyorlar. Çünkü Türkiye'nin değil iktidarın geleceğini düşünüyorlar.

Ahlak, erdem ve doğruluk AK Parti Genel Merkezi'nin ve Saray'ın kapısından içeri giremiyor. Nitekim "Güzel ahlakı tamamlamaya geldim" diyen peygamber efendimizin yolundan saptıklarından beri iktidarları dikiş tutmuyor. Son üç ayda arabasında yüz kilo eroin ile yakalanan eski büyükelçilik basın müşaviri, Samsun Büyükşehir Belediyesi'nde yolsuzluktan tutuklanıp evinde 10 milyon bulunan daire başkanı derken her geçen gün düştükleri hazin durumun yeni örneklerine şahit oluyoruz. Ahlaksızlığı, vicdansızlığı büyüklerinden öğrenmiş bir genci elbette linç edecek değilim. Benim meselem kendini bu çarpık zihniyete teslim etmiş gencimiz değil. Gençler yanlış yapabilir. Benim meselem tüm gençlerimizi bu zihniyetin yarattığı ahlak erozyonundan koruyup, kollamaktır. Benim meselem bu karanlık zihniyetledir. O gencimiz ne diyor, "AK Parti'de görev alırsam daha çok kazanmamın önü açılır diye düşündüm" Ne acı değil mi? Gençlerimizi böyle düşündürenlere yazıklar olsun. O gençlerin hayat zannettikleri, Ak zannettikleri bu maskeli baloyu sorgulamak zorundayız.

Pırıl pırıl milyonlarca gencimiz o sınav senin bu sınav benim koştururken, iş bulamadı diye genç yaşında sağlığından olup hayata küserken, kolay ve haram para ile caka satmayı hakikat diye pazarlayan bu zihniyeti sorgulamak zorundayız. Vicdan, ahlak, hak, hakikat bunun neresinde? 

Sayın Erdoğan, pandemiye karşı bazı önlemler açıkladı. Toplu iftarlar yasakmış. Bu şartlarda doğru bir karar ama doğal olarak duyarlı arkadaşlara sormak istiyorum. Sizin lebaleb kongrenizdeki keyfiniz, Allah'ın sofrasından daha mı kıymetliydi? Kongrelerinize yasak getirecek bir durum yoktu da mübarek sofralarda mı aklınız başınıza geldi? Kısıtlama sadece iftarlar da sınır değil. Restoranlar, lokantalar yeniden kapanacakmış. Genel Merkezimize gelen bir işletmeci, "Her açılıp hep kapanma 35 bin lira yazıyor" diyor. Siz ne vicdansız ne izansız adamlarsınız? Üç beş gibi bir araya gelince virüs yayılıyor da, binlerce kişiyi topladığınız kongrelerde virüs tatile mi çıkıyordu? Salgının başından beri kurallara uymakta hassasiyet gösteren milletimizi tehlikeye atmaya çekinmediniz. Sonra ne oldu? Ankara'da toplanan binlerce korona elçisi ülkemizin dört bir yanına dağıldı ve sonuç ortada. Bu aymazlığın cezasını kim kesecek? İktidara geleceğiz ve biz keseceğiz. 

Milletimiz aşı nerede diye soruyor siz gökyüzüne bakıp ıslık çalıyorsunuz. Önümüzdeki ay dediğiniz bütün müjdeler o ay gelince bir sonraki aya kalıyor. Bu beceriksizliğin hesabını kim verecek? İçişleri Bakanı kongreler 'lebaleb' olduğundan beri ortada yok. Sağlık Bakanı utancından salona bile gelemedi. Hatta en son çıkıp, "Kongreleri konuşmanın kimseye faydası yok" dedi. Tercümesi şu, "Lütfen bu bahsi kapatalım verecek cevabım yok. Çok utanıyorum" diyor. Yönetim zafiyetine bakar mısınız? Bakanları utanıyor, sayın Erdoğan utanmıyor? 

Kendileri çalıp, kendileri oynuyorlar. Öyle olmasa kendi kendilerine verdikleri yetki ile İstanbul Sözleşmesi'nden çekilebilirler miydi? Milletin meclisi onaylamış, Sayın Erdoğan'ın aklına esmiş sözleşmesi iptal ediyor. Kim ne derse desin o sözleşme hala geçerlidir. Yöntem de açıklanan karar da hem hukuken hem siyaseten geçersizdir. Sayın Erdoğan, burası Muz Cumhuriyeti değil. Burası benzetmeye çalıştığın üçüncü dünya ülkesi de değil. Aklını başına devşir, böyle şımarıklık olmaz.

Kendisi bir de çıkmış. Cuma namazı sonrasında kadınlarımızı tehdit eder gibi, "O iş bitti" diyor. Bak sen, şu tarza şu tavra bakar mısınız. Emrin olur ağam. Bu tehditler kadınlara sökmez sayın Erdoğan. Elinden  geleni ardına koyma. 

Tacize, tecavüze, iftiraya, dayağa boyun eğmemiş o kadınlar senin tehditleri ne hiç boyun eğmez.  Attığın o imzadan sonra neler oldu biliyor musun? 17 yaşında 5 aylık hamile Sezen, 16 yerinden bıçaklanarak katledildi. Söyle bakalım o iş bitmiş mi sayın Erdoğan. Sezen'in katledildiği gün Bursa'da 32 yaşındaki Necla 5 yaşındaki kızının önünde öldürüldü. O iş bitmiş mi sayın Erdoğan? Sen söyleyemezsin. O iş kadınlar bitti demeden bitmez sayın Erdoğan. O iş, kadınlara musallat olan bu ahlaksızlık bitmeden bitmez. Kadınlar sokakta korkmadan yürümeden bitmez. 

Sayın Erdoğan'ın her garip çıkışına hemen bir tüy dikenin olması çok ilginç. TBMM Başkanı çıktı ve dedi ki, "Cumhurbaşkanı isterse Montrö'den bile çekilir"  Meclis çiğnenmiş, milletin iradesi çiğnenmiş, sahip çıkacağına, “millet iradesi” diyeceğine, “Hakimiyet milletindir!” diyeceğine, çıkmış, bir de üzerinde tepiniyor. Kurtuluş Savaşı’nı yapmış Gazi Meclis’in başkanı değil, Sanki, Saray’ın Meclis’teki irtibat bürosu şefi konuşuyor… Yazıklar olsun.

Şimdiden uyarıyorum; Aklınızdan bile geçirmeyin. Ege’deki adalarımıza çöken Yunanistan karşısındaki, ezikliğinizi gizlemek için Lozan’a, Kanal İstanbul saçmalığınıza kılıf uydurmak için de, Montrö’ye göz dikmeyin. Ne tarih, ne de kahraman ecdadımız sizi affetmez. Bunu böyle bilin.

İktidar her geçen gün, milletinden ve milletinin gerçeklerinden daha da uzaklaşıyor. Vatandaşının feryadına kulaklarını tıkayıp, gönlünü kapatıp, gününü gün ediyor. Saray’da havalar her zaman güneşli, her zaman tropik olsa da, Dertli milletimize tek mevsim kış, sürekli kar, tipi, boran. Biliyorsunuz ilçe ilçe, köy köy memleketi geziyoruz. Dertleri dinliyor, çözümler üretiyoruz. Milletimizin sesini, bu kürsüden o sağır kulaklara duyuruyoruz. Hem Milletin Kürsüsü için, hem de bu kürsüden dile getirmem için, her hafta bir çok talep alıyoruz. Bir kısmını buradan, bir kısmını divandaki arkadaşlarım vasıtasıyla, bazılarını da teşkilatlarımız aracılığıyla çözmeye, çözemediklerimizi de, ilgili yerlere duyurmaya çalışıyoruz.

Atanamayan öğretmenlerimizden, taşeron olarak çalıştırılan, Hastane Bilgi Yönetim Sistemleri çalışanlarına kadar, konut mağduru müteahhitzedelerden, dolmuşçu esnaflarımıza kadar, toplumuzun birçok mağdur kesimi bize ulaştı, ulaşıyor. Bize güvendiğiniz için, her birinize teşekkür ediyorum. Sizleri görüyoruz, sorunlarınızı duyuyoruz, çözüm için çalışıyoruz. İktidar beceremezse, ilk seçimde biz geleceğiz, biz çözeceğiz. Hiç merak etmeyin.

Biliyorsunuz önümüzdeki Cuma, “2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü”. Ülkemizde, hem otizmli çocuklarımızın, hem de ailelerinin büyük dertleri var. İşte o nedenle, bu hafta Milletin Kürsüsü’nde, çok özel bir anneyi ağırlıyoruz.

"Nevin Aktulga aramızda. Buyurun Nevin Hanım, söz de, kürsü de sizindir" ifadesi ile kürsüyü devretti. 

Akşener devam ediyor: 

Cemil kardeşime ve Nevin hanıma teşekkürlerimi sunuyorum. Allah sizden razı olsun. Yıllar evvel bir büyüğüm, "Engelli çocuğu olmak bir anne için ne demektir biliyor musun? Ondan evvel ölmemeyi dilemektir" demişti. Allah sizden razı olsun, umarım TRT ve diğerleri sizin sesinizi kesmemiştir. Uygurlara zulmeden Çin'in Dışişleri Bakanı'nı sayın Erdoğan ve küçük ortağı lunaparktaki çocuklar gibi karşıladılar. Bu tip samimi halleri görünce beni ister istemez bir endişe alıyor. Sayın Erdoğan'ın daha önceki dostluklarını, kankalıklarını, kardeşliklerini, dostlukların nasıl bittiğini hatırlıyorum ve Türkiye için çok endişeleniyorum. Bu buluşma kapsamında Uygur kardeşlerimize yapılan zulümden bahsedemediler. Cinping Perinçek'in emrindeki Cumhur İttfakı'ndan Uygurlara yapılan zulüm karşısında omurgalı bir duruş zaten beklemiyoruz.

Görüşme sırasın ilginç bir şey oldu. Kanal İstanbul Projesi ile ilgili olarak plan değişikliğini askıya aldık diye açıklama yaptılar. Açıklama için neden o günü beklemişler cevap yok. Bu konunun takipçisi olacağız. Sayın Erdoğan, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen Kanal İstanbul'dan vazgeçmemekte ısrarcı görünüyor. Denizbilimciler uyarıyor. Jeoloji uzmanları uyarıyor. Kendisinin umurunda değil, "İnadına Kanal" diyor. İlla bir kanal açacaksan, Urfalıların feryadını duy. Git GAP'ta sulama kanalları aç, yağmurlama sistemleri kur, toprak ana 1'e 5 versin. 40 yılda bir bu memlekete bir hayrın dokunsun kardeşim. 

En az gelişmiş ülkeden en gelişmiş ülkeye kadar, doğaya ne kadar az zarar veririz diye düşünüyor. Biz, Türkiye bu mücadelenin dışında kalamaz diyoruz. Bu kadar basit. Rakamlar alarm veriyor. 2021 yılında, atmosfere 9.9 milyar ton karbondioksit salındı. 22 milyon ton gıda israf oldu. Denizlere 2 milyon ton plastik atık bırakıldı. Bu hızlı yok oluşa rağmen önlem almakta geç kalıyoruz. Türkiye için de alarm zili artık çalıyor. İktidar bir an önce somut adımlar atmak zorundadır. 

Irmağının akışına öldüğümüz Türkiye, her geçen gün su fakiri bir ülke oluyor. Size acı bir örnek vereyim. Türkiye su fakirliğinde 32. sırada. Mısır, Sudan, Irak bile su kaynakları konusunda bizden daha iyi durumdalar. Son 12 yılda üçte bir oranında daha az suya erişebilir hale geldik. Bu gerçek önümüzdeyken AK Parti iktidarı ne yapıyor? "Reform yapıyormuşuz gibi çek panpa" mantığı ile işe yaramayacak reform paketleri açıklayıp çevre katliamına göz yummaya devam ediyor. 

Başka ne yapıyor? Vergileri arttırıyor. İktidar çevre konusunda da verdiği sözleri tutmamış. Çevre Koruma bahane, yandaşlara aktarmak için vergi toplamak şahane. Türkiye'de sera gazı emisyonu sadece 2020'de 520 milyon ton artmış. Ben bunları söyleyince diyecekler ki, "Bakın Saray'da bile nasıl çevreciyiz" Cumhurbaşkanlığı'ndan verilen bilgilere göre sıfır atık projesi hayata geçtiğinden beri, Saray'da 234 bin ton atık geri dönüştürülmüş. 3 bin metreküp su tasarrufu sağlanmış. İstatistiklere göre, tam 1872 adet ağacın kesilmesi engellenmiş. Saray iradesini tebrik ederim. Bu hızla giderlerse sarayın yapımı için kestikleri on bin ağacı 5 yılda telafi ederler. 

Acaba Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi'nde olduğu gibi "Paris antlaşmasına ne gerek var? Mevcut yasalarımız çevreyi korumak için yeterli" mi diyecek? Yoksa, "Değerlerimize aykırı olan Paris Antlaşmasını tanımıyoruz, biz yerli ve milli Gaziantep İklim Antlaşmasını kaleme alacağız" mı diyecek?

Ne diyeceğini, o gün geldiğinde göreceğiz ama kesin olan şu ki; Türkiye’nin, iklim krizi ve doğa konusunda, bir an önce harekete geçmesi gerekiyor. İktidar, kulağının üzerine yatarken, zamanımız maalesef tükeniyor.

Değerli milletvekilleri; Bakın, burada çok önemli bir nokta daha var. Çevre konusunda artan küresel hassasiyet, ülkemizin ihracatını da etkileyecek noktaya geldi. Avrupa Parlamentosu, geçtiğimiz 10 Mart’ta, insan haklarını ihlal eden, ve çevreye zarar veren firmaların, Avrupa Birliği şirketlerinin tedarik zincirlerine katılması konusunda, sert bir açıklama yaptı. Böylece Avrupa Birliği, dünyaya ve insana daha duyarlı ülkelerin şirketleriyle çalışmak istediğini, açıkça ilan etmiş oldu.

Yeşil Mutabakat kapsamında, ithal ürünlerin, karbon yoğunluğuna göre vergilendirilmesi planlanıyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu, sadece karbon vergisi nedeniyle, şirketlerimiz, 1,8 milyar Avro’ya yakın bir ciro kaybı yaşayabilir demek. Bu, çok ciddi bir konu. En başından beri vurguluyoruz:

İYİ Parti milliyetçi, demokrat ve kalkınmacı bir partidir. İYİ Parti’nin ekonomik modeli, sürdürülebilir bir kalkınmayı, ana eksen olarak belirlemiştir. Bu çerçevede, doğa ve çevreyle uyumlu, ekolojik dengeyi gözeten, ve bizden sonraki nesillere, yaşanabilir bir Türkiye bırakmak, ana hedefimizdir. Eğer doğru politikaları uygularsak, dünyada çevre koşulları ve iklim değişikliği konusunda artan hassasiyeti, Türkiye için, çok önemli bir fırsata çevirebiliriz. Ülkemiz mevcut durumda, Avrupa Birliği’nin toplamı kadar biyo-çeşitliliğe, yarısına yakın da, endemik ürün gamına sahip. İzlenen kötü politikalara rağmen, coğrafyamız ve iklimimiz, yıllık 2,5 üretime izin veriyor. Doğru yatırımlarla, bu yeşil dönüşümün kazanan ülkesi biz olabiliriz.

İşte o nedenle diyoruz ki; Biz gelene kadar onaylanmazsa, iktidara geldiğimizde ilk iş olarak, Paris Anlaşması’nı onaylayacağız. Çünkü biz biliyoruz ki, bu anlaşmayı onaylamadan, sanayide yeşil dönüşümden, çevrecilikte sıfır atıktan bahsetmek mümkün olmaz. Ülkemizde, sera gazı emisyonunun, yüzde 71,6’sı enerji sektöründen, yüzde 16,2’siyse, ulaşımdan kaynaklanıyor. O yüzden, karbon yoğun enerji üretimine son verecek, yenilenebilir enerji üretimine yönelik yatırımları destekleyeceğiz. Almanya, elektrikli araçlardan vergi almayıp, bir de üzerine maddi destek verirken, Sayın Erdoğan, elektrikli araçların ÖTV’sini arttırıyor. Biz, elektrikli araçları özendirmek için, vergi oranlarında indirime gideceğiz. Tüm ulaştırma yatırımlarını, toplu taşımayı özendirecek şekilde planlayacak, ve toplu taşımada, elektrikli araç dönüşümünü başlatacağız. Çevreye, doğaya ve yeşile uyum düzeyini ölçen bir derecelendirme sistemi kuracağız. Firmaları, yeşil dönüşüme uyumu çerçevesinde, tıpkı enerji verimliliğinde olduğu gibi derecelendirip, yüksek not alan firmaları, kurumlar vergisinden muaf tutacağız. Karbon Kotası ve Yeşil Dönüşüm Fonu’nu hayata geçirip, Türkiye’nin Yeşil Ekonomik Dönüşüm’ünü kolaylaştırıp, hızlandıracağız. Bizim için, bir ülkenin nefesi doğa, emeği çevre, ürünü de topraktır. İşte bu yüzden toprağımızı koruyacağız, kollayacağız, Verimliliği ve tasarrufu önceleyeceğiz. Sağlıklı üreteceğiz. Zehir saçmayacağız, zehirlenmeyeceğiz ve zehirlemeyeceğiz. Ve elbette bunu önce kendimiz, sonra bütün insanlık için yapacağız.

İYİ Parti olarak, İlk günden beri, bu günler için uyarıyoruz. Mesele haklı çıkmak değil, mesele, Ak Parti iktidarlarının sebep olduğu enkazı kaldırmak. Milletimiz gerçeği görüyor. Bu enkazı ancak İYİ Parti kaldırır, biliyor. İşte o nedenle İYİ Parti, her geçen gün büyüyerek iktidara yürüyor.

Türkiye Haberleri