Cumhuriyet gazetesi yazarı Erdal Sağlam’ın köşe yazısında kendisi ile ilgili dile getirdiği bu iddia ilgili açıklama yapan Nurettin Canikli “Bugüne kadar merkez bankası başkanları ile alacakları ve aldıkları kararlar veya uygulayacakları ve uyguladıkları politikalarla ilgili olarak bir görüşmemiz, doğrudan veya dolaylı bir yönlendirmemiz olmamıştır. Ekonomi uygulamalarıyla ilgili görüş ve kanaatlerimizi, Devlet yönetimi ilkeleri çerçevesinde oluşturulan kurul ve komisyonlarda ifade etmişimdir” dedi.
‘Negatif reel faiz dolarizasyonu hızlandırır’
Erdal Sağlam, köşe yazısında Nurettin Canikli’nin para politikasındaki tavrının para basma yönünde olduğunu da belirtmişti. Canikli buna karşılık olarak da “Yazı araştırmalara dayalı olarak kaleme alınmış olsaydı; bugün ekonomi gündeminde tartışılan konularla ilgili düşünce ve değerlendirmelerimi kolaylıkla öğrenme imkanı olurdu” dedi ve 22 Mart 2021’de Twitter hesabında kamuoyu ile paylaştığı şu görüşleri tekrar sıraladı:
TL cinsi varlıklara sağlanan reel getirinin pozitif bir değerde dengelenmesi, TL cinsi varlıklara olan talebin canlı tutulması için gereklidir. Negatif reel faizin TL cinsi varlıklardan, altın ve dövize doğru yöneliş ve dolarizasyonu hızlandırdığı bilinmektedir ve görülmüştür.
Ekonomi tek bir dengeden ibaret değildir, bir dengeler manzumesidir. Tüm bu dengelerin birlikte değerlendirilmesi ve modellenmesi gerekir. Pozitif reel faizin para ikamesini durduracak, hatta ters para ikamesinin önünü açacak seviyede olması rasyonel olmanın bir gereğidir.
Diğer taraftan, politik reel faizin optimal seviyede olması da bir zorunluluktur. Optimal seviyenin altında kalan reel faiz oranı dolarizasyon akışını durdurmaz. Optimal seviyenin üzerinde belirlenen reel faiz ise ekonomi için maliyetler ortaya çıkarır. Üretim, ihracat, istihdam hedeflerini olumsuz yönde etkiler. Finans kuruluşlarının aktif kalitesini bozar.
Optimal reel faiz seviyesi için yol gösterici faktörlerden bir tanesi beklentilerdir, piyasa beklentisidir. Piyasa beklentisi pozitif reel faizin üst sınırını belirler.
Mart ayında paylaştığım bu düşünce ve değerlendirmelerim her platform ve ortamda ifade ettiğim düşünce ve değerlendirmelerimdir.
Döviz kuru ve cari açık konusuyla ilgili son olarak 19 Kasım 2021 tarihinde kamuoyu ile paylaştığım görüşlerim ise aşağıdadır:
Döviz kuru ile yatırım ve istihdam arasında pozitif yönlü regresif bir ilişki bilimsel olarak ortaya konulmamıştır. Zira, kur artışı yoluyla ithalatın, cari açığı ortadan kaldıracak şekilde azaltılması mümkün değildir.
Türkiye Ekonomisi tarafından ithal edilen ve cari açığın da kaynağı olan yatırım malı ve ara malların fiyatlarına olan iç talep elastikiyetinde katılık söz konusudur, yani 1’in altındadır. Hatta bazı ithal mallarında sıfıra yakındır. Yani ithal yatırım ve ara mallarının TL cinsinden fiyatları, kur artışı nedeniyle yükseldiğinde, bu mallara olan talep azalması aynı oranda olmamakta, talep daha düşük oranda azalmaktadır. Eğer bu ithal mallarının fiyatlarının talep elastikiyeti sıfıra yakınsa, bu malların fiyatı hangi seviyede olursa olsun üretime devam edebilmek için gerekli olan bu mallara olan iç talep ya hiç azalmamakta veya cari açığın kapatılmasına katkı sağlamayacak küçük bir oranda azalmaktadır. Bu sonuca ulaşan sayısız ampirik çalışma ve yayımlanmış makale bulunmaktadır.
Diğer taraftan Türkiye Ekonomisi, nisbi olarak düşük ücretler üzerinden rekabet gücünü korumayı veya rekabet avantajı elde etmeyi öncelleyen bir Ekonomi değildir. Bu tespit, tekstil gibi konvansiyonel ve emek yoğun sektörler için dahi geçerlidir. Dolayısıyla bu teori, bugünkü Türkiye Ekonomisi için geçerli olmayıp, kişi başı 1.000 dolar altında gelir seviyesine sahip ülkeler için özellikle istihdam katkısı sağlayabilecek modası geçmiş teoridir.
Cari açığın ekonomimiz için risk faktörü olmaktan çıkarılması ve bununla bağlantılı olarak orta gelir tuzağından kurtulmanın yolu, teknoloji ve katma değer içeren ithal yatırım ve ara malların, uluslararası rekabetçi fiyatlarla ve kalitede, piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde Türkiye’de üretilebilmesinden geçmektedir.