Birçok kuruluşun hesaplamaları son 1 yılda gıda enflasyonunun yüzde 100’ü geçtiğini gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) haziran ayında yüzde 148.9 arttığını açıkladığı çiftçinin maliyet enflasyonunun önümüzdeki aylarda gıda enflasyonundaki artışı daha da hızlandırmasından korkuluyor.
TÜİK’e göre Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkelerinde yüzde 1.26 olarak hesaplanan gıda enflasyonu temmuz ayı itibarıyla yüzde 94. İstanbul Ticaret Odası, Ücretliler Geçinme İndeksi’nin temmuz ayında yüzde 99.1 arttığını açıkladı. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin yaptığı hesaplamaya göre temmuz ayında 37 üründen oluşan gıda sepeti yüzde 104 zamlandı. Antalya Hali’nin verilerine göre ise temmuz ayında domates fiyatı yıllık yüzde 243.1, yıllık sebze fiyatı yüzde 169.27, yıllık meyve fiyatı ise yüzde 73.21 oranında arttı.
‘Gelirin yüzde 70’ten fazlası zorunlu harcamalara gidiyor’
İktisatçı ve Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, sade yurttaşların mutfak masraflarının hem Türkiye’de kontrolden çıkmış enflasyonun bir yansıması hem de dünyada tarım fiyatlarının zirve yapmasının sonucu olarak arttığına dikkat çekti. Gıda fiyatlarındaki artışın gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların bütçelerini zorladığını, yoksul ülkelerde ise yetersiz beslenme hatta açlığa yol açtığını vurgulayan Kozanoğlu, “Türkiye’de ise gıdanın tüketim sepetindeki ağırlığı yüzde 25.32. Bu oran dar gelirli yurttaşlar arasında yüzde 30’un üzerinde. Son dönemde enerji fiyatlarının da artışı hem ulaşım hem de ısınma maliyetlerine yansıyor. Bu nedenle yoksullar gelirlerinin yüzde 70’ten fazlasını gıda, ulaşım ve elektrik, doğalgaz, su faturaları dahil üç kaleme harcamak zorunda kalıyorlar. Bir de borçluların kredi kartı ve ihtiyaç kredisi borçlarını ödedikleri düşünülürse, eğitim, sağlık, giyim kuşama ayıracak paraları kalmıyor. Bırakın tatil yapmayı, güzel bir lokantada yemek yemeyi, düzgün bir kafede keyif satmayı…” dedi.
Türkiye’de ekmek, pirinç, un, bulgur, makarna gibi yoksulların temel beslenme kaynaklarını oluşturan ürünlerin fiyatlarının bu yıl yüzde 100’e yakın artmasının durumu daha da vahim hale getirdiğine dikkat çeken Kozanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘Alt gelir grubundakiler insanlık dışı şartlarla yüz yüze bırakıldı’
“Dünya Bankası’nın yapısal reform programlarının tarım desteklerini keserek sektöre büyük darbe vuran politikaları 2002’den beri AKP eliyle uygulandı. İnşaata dayalı büyüme modelinin tarım alanlarını ranta açma iştahı da tarım üretimine büyük darbe vurdu. Bugün makro ekonomik göstergelerin de çok bozulmasının etkisiyle, bunun ceremesini 85 milyon olarak hepimiz çekiyoruz. Ancak bu fatura gelirimize ve sınıfsal konumumuza bağlı olarak farklı kesimlere değişik biçimlerde çıkıyor. Üst gelir grubundakiler, somon, bonfile, espresso ve can eriğin fiyat artışından şikayetçi olsalar da bu tüketim kalıplarını pek etkilemiyor. Orta gelir grubundakiler ise daha az et, balık tüketerek, zeytinyağı yerine ayçiçek yağı, tereyağı yerine margarine yönelerek, daha ucuz markaları tercih edip ucuz marketlerden alışveriş ederek bu dönemine atlatıyor. Alt gelir grubundakilere gelince; öğün atlama, daha az tüketme, soğan, salça, makarna, bulgur, yağ dışında gıda ürünlerine ulaşamama, sebze ve meyveden mahrum kalma gibi insanlık dışı şartlarla yüz yüze bırakılmış durumdalar. 2022’nin Türkiye’sinde bunları konuşmak acı ama bir o kadar da gerçek ne yazık ki…”
‘Gıda ürünlerinin fiyatı tüketiciye gelene kadar üçe katlanacak’
CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal da, önümüzdeki sonbahardan itibaren çiftçileri ve tüketicileri zor günlerin beklediğini belirterek, “Çünkü çiftçimiz 3 kat artan girdi maliyetleriyle üretim yapacak. Çiftçimizin ürettiği ürünün fiyatları gıda zinciri içerisinde tüketiciye gelene kadar, aracı kârları ve dağıtım giderleri nedeniyle, fiyatlar bugünkünün iki, üç katını geçecek. Tüketicilerimiz mutfak masraflarını kıssa nereden kısacak? Soğandan mı, patatesten mi, yemeğe koyduğu ayçiçek yağından mı? Türkiye, gıda enflasyonu patlamasına, ciddi bir gıda krizine doğru hızla gidiyor” dedi.