İhracatçıların Merkez Bankası'na satmak zorunda olduğu döviz gelirlerindeki payının yüzde 25'den yüzde 40'a çıkarılmasının doğuracağı sonuçları açıklayan OSB Finans Danışmanı ekonomist Erol Taşdelen bankavitrini.com.tr'deki 'İhracatçıyı döverek döviz rezerv artar mı?' başlıklı yazısında "İşin dozunu ayarlayamazsak ana ihracatçıların da kaçmasını izlemekle yetiniriz" dedi
İşte Erol Taşdelen'in yazısında o satırlar:
Son yıllarda akıl almaz ekonomi politika(sızlık)lar Merkez Bankası rezervlerinin milletin gözleri önünde eridiğine şahit olduk. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu kadar çok eksi rezerv ile 2020’lere başlamış olduk. Demirel’in 1970’lerdeki meşhur “70 cente bile muhtacız” noktasına gelebilmemiz için 50 milyar dolar bulmamız gerekiyor. Zaman zaman ekonomi kurmaylarının ağızlarından kaçırdıkları 50 milyar dolar hikayesi de bu zaten.
Yurt dışı borçlanmalar aksıyor
Son yıllarda yabancı sermayeyi çok dövdük. Buna “ohh” diyenler olduğu gibi alternatif kaynaklar üretemeyenler panik halde farklı arayışlar içine girdi. Swaplarda sınırlamalar, yabancıların TL’ye ulaşmasını engellemeler üzerine “gri listeye” dahil olmamız da eklenince ipin ucu kaçtı. Piyasa yapıcılar ahalinin elinde dövize ve ihracatçı firmaların dövizine yöneldi. Kur Korumalı Hesapları ( KKH ); İhracat bedellerinin önce %25’ini ( daha sonra oranı artırarak %40’ını) Merkez Bankası aracılığı ile TL’ye dönüştürülmesini bu arayış hamleleri olarak okumak gerekir. Bankacılık sektörü Sendikasyon kredilerinde bırakın yenisini almayı eskisini bile 20-25 ülkenin 30-40 bankasından zor tamamlayabiliyor. Sektör bu durumu “yoğun talep” diye sunsa da işin içinde olanlar gerçeği biliyor.
Kur Korumalı Hesaplar ne durumda?
8 Nisan itibarıyla KKH’larda biriken paralar 728,6 milyar TL seviyesine ulaşmış durumda. Dolar bazında 49,6 milyar USD yapar. KKH’ların dolarizasyonun önüne geçmediği başta amaçlanan “dövizini alan bankalara koştu” söyleminin gerçekler ile örtüşmediği rakamlar ile ortaya çıkınca ekonomi kurmaylar söylem değiştirerek “dövize gidecek TL’lerin önünü keserek talepleri engelledik” söylemine döndüklerine şahit olduk. 8 Nisan itibarıyla toplam mevduatın %57,8’lik kısmı döviz hesaplarda duruyor; üzerine KKH’ları da ekleyince toplam mevduatın %70’lik bölümü döviz ya da dövize endeksli KKH’larda bulunmakta (*). Hadi ekonomi kurmayları gibi düşünelim KKH’lardaki paraların dövize gitmediğini var sayalım ama o zaman da bir sorun ortaya çıkıyor KKH’lar çoğu TL’den geldiği için Merkez Bankası rezervlerinin artmasını sağlamadı ki. Amaç kısa vadeli Merkez Bankası döviz rezervleri artırmak ise başta “süper bono” diye bilinen dövize endeksli eurobond çıkarsaydınız o zaman. Ne diye halkın vergi gelirlerinden kaynağı oluşan Hazineye ek faiz yükü verdiniz; Merkez Bankası üzerine ek kur yükü bindirdiniz. Artmayacak döviz rezervleri için toplum üzerine ek yük binmiş durumda. İleriye yönelik ne kadar fatura çıkacağını KKH’ları kurgulayanlar da net bilmiyor şu an. Bu güne kadar ödenen dâhil önümüzde ki bir yıl için, toplam destek ödemesi Hazine ve Maliye Bakanlığı için 18,1 milyar; Merkez Bankası için 4,2 milyar TL hesaplanıyor; tabi kurlar bu seviyede kalır ise. Şirketlere getirilen vergi istisnasının maliyetini ise 2.3 milyar TL.
Bankalar KKH oyununa dahil edildi!
Ahalimiz dövizini bozmayınca bankalara 15 Nisana kadar döviz mevduatlarının %10’luk; 8 Temmuza kadar %20’lik kısmının KKH’lara dönüştürülmesi için müşterilerini ikna etme hedefi verildi. Daha önce yazdığımız gibi bu hedef tutmaması halinde bankaları ciddi cezalar bekliyor. 2019-20’deki AKTİF RASYO yaptırımı “kredi verin” üzerine idi; KKH’lar bakısı da “döviz hesapları TL’ye dönüştürün” üzerine oldu. Hedef tutmaz ise %1,5 komisyon ödeme ve daha yüksek karşılık yatırma seçeneği ceza makbuzu olarak gösterildi. Kim ne kadar ceza ödeyecek umarım KAP’a bildirilir ( tabi bankalara ek süre verilmez ise ).
İhracatçı ve bankalar dayak yemeye başladı!
KKH’lar beklenen ek döviz rezervine katkı yaratmadı, dolarizasyon oranı düşürülemedi. Gözler elinde döviz bulunduran ihracatçıya döndü. MB, ocak ayı başında ihracat döviz gelirinin dolar, avro ve sterlin cinsi olanların ihracat bedelinin yüzde 25’i düzenlendiği tarihteki işlem kuru üzerinden MB’ye satılmasına zorunlu hale getirmişti. Bu oran Nisan ortasında %40’a çıkarıldı, haftaya başlıyor. 2022’ye kadar ihracat bedeli gelen ihracatçı bankasında karşılıklı sat/al kuru bağlayarak ihracat bedelini Döviz Alım Belgesi ( DAB)‘a bağlıyor aynı dövizi ihtiyacı için hesaplarında döviz olarak tutuyor, ithal girdiler için ihtiyatta tutuyor veya bu bedeli TL’ye dönüştürüp ödeme ihtiyaçları ( hammadde alımı, maaş, elektrik, doğalgaz ödemesi… vb ) için kullanıyordu. Bu durumda ihracat bedeli döviz firmanın çalıştığı bankalarda kalıyordu. İşte Ekonomi kurmaylar kendi mantıklarına göre bu paranın peşine düştü. Bu döviz Merkez Bankasında TL’ye dönüşür ise döviz de otomatikman Merkez Bankasında kalır bu sayede Merkez Bankasının rezervleri artar mantığı ile hareket edildi. %25’lik dört aylık uygulamadan sonuç alındı ki oran %40’lara çıkarıldı. Rusya – Ukrayna savaşı çıkınca yurtdışı paraları dondurulan Rusya hatırlayın bu oranı direkt %80 yapmıştı. Bu durumda bankalarda kalacak ihracat döviz bedelleri Merkez Bankasına gidiyor. Firmalar da eski sistemdeki gibi karşılıklı al/sat döviz kuru bağlayamadığı için bankalara dönüp ihtiyacı olan dövizi alıyor. Bu durumda Merkez Bankası ile Bankaların döviz satış kuru arasındaki fark kadar İhracatçı zarara uğruyor. İhracatçıya yükleneceğinize ihracatı olmayan firmaların döviz almasının önünü kesin daha mantıklı bir iş yapmış olursunuz. Sermaye kontrolü sağlayalım derken arada döviz kazandırıcı firmaları dövüyorsunuz haberiniz olsun! Uygulama, sat/al arasındaki geçen zamanda şansa kurlar anlık artmaz ise İhracatçıların maliyetlerini %0,50-1 arasında artırır haberiniz olsun!
İhracatçı da mı kaçsın isteniyor!
İhracatçıya yönelik uygulamalar kısa vadede kazandırıyor gibi gözükse de orta uzun vadede tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Zira bu tür uygulamalar artması halinde Firmalar ihracat gelirlerini yurtdışında tutmak için Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere kaçabilir şirket merkezlerini dışarıya taşıyarak transit ticaret ya da serbest bölgelerde çıkış arayabilirler. Karar alıcılar bu tehlikenin de farkında olmalılar. Kaş yapayım derken gözden olmayalım. Sonuç olarak ihracat düşmesi ve Cari açığın artması ile baş başa kalabiliriz. İşin dozunu ayarlayamazsak ana ihracatçıları da kaçmasını izlemekle yetiniriz. En fazla ihracat yapan 100-250 firmanıza bakın. Kaç tanesi yerli? Başta Otomotiv, Makina ve Beyaz Eşya gibi büyük ihracatçıların yeni durumdan. ve ihracatçılara yönelik yaptırımlardan memnun olduklarını düşünmüyorum. Bir yeri yapalım derken daha büyük hasar almayalım. Uyarmadı demeyin!