CHP'li Umut Oran, AKP hükümetinin 2018'de uyguladığı ekonomi politikalarını değerlendirdi. AKP'nin uyguladığı ekonomi politikalarının krize kapı araladığını belirten Oran, "Ekonomik kriz bağıra bağıra geldi" dedi.
Oran, "Ülke olarak dış politikada ve iç siyasette son derece kritik bir konjonktürde bulunduğumuz bu dönemde ağır bir ekonomik krizin de içine girmiş bulunuyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Kur cephesinde başlayıp faizleri yükselten kriz sürecinde ekonomide; küçülme, yüksek enflasyon ve yüksek işsizliğin bir arada olduğu ağır bir kriz tablosu yaşandığını belirten Oran, sorunların ivmelenerek arttığını belirtti.
AKP GÜNÜ KURTARMA GAYRETİNDE
"Giderek ivme kazanma ve tam bir çöküşe dönüşme potansiyeli yüksek bu ekonomik krize karşı hükümet ne yapıyor?" diye soran Oran şunları ifade etti; "Bir yandan halkı krizin olmadığına inandırma çabasında, bir yandan da bunu “dış güçlerin bir saldırısı” ve geçiciymiş ya da kriz varmış da aşılmış gibi gösterme gayretinde.
Hükümet ekonomik krize karşı gerekli etkili önlemleri almak yerine, günü kurtarma, en azından seçimlere kadar durumu böyle götürme çabasında…"
Krize karşı hükümeti defalarca kez uyardıklarını belirten Oran, "Uyardığımız riskler bir bir gerçekleşti ve ne yazık ki bugün Türkiye ağır bir ekonomik bir krizin içinde" dedi.
Oran açıklamasının devamında 2018 yılında yaşanan kur artışı, büyüme rakamları ve işsizlik üzerinden ekonomiyi değerlendirdi. Oran'ın ekonomi değerlendirmesi şöyle;
KUR ŞOKU!
Bir hatırlatma:
AKP’nin geçen yılın sonlarında açıkladığı 2018-2020 Orta Vadeli Plan kapsamında 2018 yılı GSYH’si ulusal para cinsinden 3 trilyon 446 milyar TL, döviz cinsinden 923 milyar dolar olarak öngörülmüştü. Buna göre 2018 yılında ortalama dolar kuru 3,73 TL olarak öngörülüyordu.
2018’deki kur şokunu hazırlayan süreç:
Türkiye, 16 yıldır uygulanan borçlanma ve tüketim ekonomisi ile aşırı biçimde dış kaynağa bağımlı-muhtaç hale getirildi.
Küresel likidite bolluğunda dış kaynak patlaması üretken yatırımlara, teknoloji yoğun, katma değerli üretime yönlendirilmek yerine gösteriş yatırımları ile betona gömüldü.
Buna karşılık bir yandan parasal sıkılaştırma dönemi başlatan Fed’in faiz artırımları ile gelişen piyasalardan likiditeyi geri çekmesi; diğer yandan ülkemizde siyasal sistem değişikliği; güçlerin tek elde toplanması, keyfi yönetim, demokrasi ve hukuk açığı oluşması, bu kapsamda dış yatırımcı için hukuki güvenceyi ortadan kaldıran uygulamalarla ortaya çıkan güven kaybı, kaynak girişlerini bitirdi, dış kaynak gelmez oldu.
Şimdi, AKP döneminde fütursuzca aşırı borçlanması nedeniyle oluşmuş ağır dış borç geri ödeme yükü ve hızla büyüyen cari açığı nedeniyle yüksek boyutta döviz girişine ihtiyacımız var.
Yani devasa dış kaynak ihtiyacına karşılık dış kaynak gelmeyince, deyim yerindeyse “yırtık büyük yama küçük” olunca, kurlarda sıçrama yaşandı, döviz aşırı pahalandı, TL’nin dolar karşısında değer kaybı hızlandı.
2017 sonunda 3,77, TL olan doların TL karşılığı, Ağustos ayında 7,21 TL’yi gördü.
Dövizdeki aşırı yükseliş doğal olarak faizleri yükseltti. Yılın başında yüzde 12-13 olan gösterge faiz hızla yükselerek yüzde 25’lere geldi. Daha sonra yaşanan dengeleme ile şu an dolar 5,29, faiz yüzde 21 dolayında ve yine bir yıl öncesine göre çok çok yüksek düzeylerde.
BÜYÜME ÇAKILDI, STAGFLASYON YOLDA!
Kur ve faizdeki dengesizlik, üretim, tüketim, yatırım ve istihdam cephesinde ülke ekonomisini kökten sarstı, bu durum büyüme performansına da yansıdı, özellikle AKP hükümetinin ekonominin lokomotifi olarak gördüğü inşaat sektörü hızlı bir küçülme yaşadı.
Bu yıl ilk çeyrekte yüzde 7,2, ikinci çeyrekte yüzde 5,3 olan Gayri Safi Yurt içi Hasıla (GSYH) büyüme oranı, üçüncü çeyrekte yüzde 1.6’ya düştü.
Mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında ise ekonominin üçüncü çeyrekte yüzde 1.1 küçüldüğü görülüyor.
GSYH'yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde; üçüncü çeyrekte tarım sektörünün katma değeri yüzde 1, sanayi sektörünün yüzde 0,3 artarken, inşaat sektörünün ise yüzde 5,3 azaldı. Ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetlerinin toplamından oluşan hizmetler sektörünün katma değeri de yüzde 4,5 yükseliş gösterdi.
Harcamalar yöntemiyle bakıldığında hane halklarının tüketimi yüzde 1.1 artarken, büyümeye en büyük katkıyı yüzde 7.5 artan devletin nihai tüketim harcamaları yaptı. Yatırımlarla ilgili gayri safi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 3,8 azaldı. İhracat yüzde 13.6 artarken, ithalat yıllık bazda yüzde 16.7 daraldı.
*3. çeyrek itibarıyla Türkiye ekonomisi stagflasyona (durgunluk içinde enflasyon olgusu) çok yaklaşmış durumda. 2018’in son çeyreğinde yüzde 2 dolayında bir küçülme yaşanacağı tahmin ediliyor. Bu eğilim devam ederse Türkiye, önümüzdeki iki çeyrekte slumpflasyon (enflasyon içinde küçülme) olgusunu yaşayacak.
*Hükümet, 2019-2021 OVP’de 2018 GSYH gerçekleşme tahminini 3 trilyon 741 milyar TL (763 milyar dolar) olarak revize etti, 2019 için de 4 trilyon 450 milyar TL (795 milyar dolar) GSYH hedefledi.
ENFLASYONDA 16 YILIN REKORU
2018, ekonomik krize bağlı olarak hem TÜFE, hem ÜFE bazında enflasyonun azdığı bir yıl oldu. Kurdaki rekor artış üretimde büyük oranda ithal girdiye bağımlılık nedeniyle aşırı bir maliyet enflasyonuna yol açtı. Her iki bazda da enflasyonda son 16 yılın rekoru açık farkla kırılmış bulunuyor.
TÜFE bazında enflasyon bu yılın başından itibaren sürekli yeni rekorlar deneyerek Eylül’de yüzde 6.30’la aylık bazda en yüksük düzeyi gördü ve yıllık bazda yüzde 24,52 oldu.
Ekim’de aylık oran yüzde 2,67 olurken, yıllık enflasyon yüzde 24.52'ye kadar çıktı.
Kasım’da ise piyasaya fiyat indirimi yönünde yapılan suni baskılar, kur-faiz hareketleri ve bazı mallarda geçici KDV, ÖTV indirimleri sayesinde aylık bazda TÜFE yüzde 1,44 geriledi, yıllık enflasyon yüzde 21,62 düzeyinde oluştu.
TÜFE bazında yıllık enflasyonun Aralık sonunda da yüzde 20’nin üzerinde oluşacağı görülüyor.
Hükümet, yılın başında 2018 yılı enflasyon (TÜFE) hedefini yüzde 5 olarak açıklamıştı.
Kurda yaşanan büyük sıçramanın da etkisiyle yurt içi üretici fiyatları (Yİ-ÜFE) bazında enflasyon bu yıl özellikle ikinci yarıda rekorlar kırarak Ağustos’ta yüzde 6.60, Eylül’de yüzde 10,88 gibi rekor aylık düzeyleri gördü.
Yıllık bazda Yi-ÜFE Ekim ayında yüzde 40,22 ile tepe noktaya çıktı.
Alınan geçici önlemlerin etkisiyle Kasım’da aylık bazda yüzde 2,53 düşen Yİ-ÜFE’nin yıllığı yüzde 36,68’e geriledi.
Yılın tümünde Yİ-ÜFE’nin yüzde 35’in üzerinde gerçekleşeceği görülüyor.
*Yİ-ÜFE ile TÜFE arasındaki 15 puan dolayındaki marj, maliyet enflasyonunun çarşı pazara henüz tam yansımadığını gösteriyor.
İŞSİZLİK ZİRVEDE…
En son açıklanan (Eylül 2018 dönemi) TÜİK işgücü istatistikleri ile son İŞKUR ve SGK verileri, işsizlikte krizin etkisini net biçimde yansıtıyor. Buna göre ekonomik kriz, “ekonomide küçülme-yüksek enflasyon-yüksek işsizlik” şeklinde üçlü sacayağı şeklinde devam ediyor.
TÜİK’e göre; Eylül 2017 döneminde yüzde 10,6 olan dar tanımlı standart işsizlik 0,8 puan artarak Eylül 2018’de yüzde 11,4 olarak gerçekleşti. Dar tanımlı işsiz sayısı bir önceki yıla göre 330 bin kişi artarak 3 milyon 750 bine yükseldi.
“Umudunu yitirip iş aramayı bırakanlar” ve gerçek istihdam şeklinden uzak kısmi çalışanlar vb. TÜİK’in dikkate almadığı kesimleri de katarak hesapladığımız geniş tanımlı işsiz sayısı 6,4 milyona yaklaştı, oranı ise yüzde 18,2 oldu. Geçen yılın aynı dönemine göre geniş tanımlı işsiz sayısı 466 bin arttı.Bütün işsizlik türlerinde hızlı artışlar yaşanıyor. Kadın işsizliği yüzde 15, genç işsizliği yüzde 21,6, genç kadın işsizlik oranı ise yüzde 27,2 olarak gerçekleşti. Tarım dışı kadın işsizliği ise yüzde 36,9’a yükseldi.
Ne eğitimde ne istihdam olan gençlerin (boşta gezer) oranı yüzde 27,4.
İşsizlik sigortası başvuruları Kasım 2018’de 207 bine ulaşarak adeta patlama yaşadı.