Dün akşam ekonomi yönetiminin büyük bir heyecanla açıkladığı gelire endeksli senet (GES) müjdesiyle çok sevilen bir türkü takıldı çoğumuzun diline: “Gesi bağlarında dolanıyorum…”
“Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” teziyle, politika faizini yüzde 14’te sabitlemekte ısrar eden ekonomi yönetiminin yeni gözdesi olacak gibi görünüyor ancak Türkiye’nin GES’le tanışıklığı yeni değil. 2009-2012 yılları arasında Hazine tarafından ihraç edilerek 3.6 milyar liralık iç borçlanma geliri elde edildikten sonra, 2013 yılında ihraç programından çıkarılarak yerine kira sertifikalarına geçilmişti. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, GES’in iç borç stokuna ve borç faiz ödemelerine ek yük getirecek bir enstrüman olduğuna dikkat çekerek, “İç borç stoku bir yılda yüzde 65 artarak 2 trilyon TL’ye ulaştı. İç borç stokunun GSYH içindeki payı yüzde 25’i aşmış durumda. Devlet iç borçlanma senetlerinin (DİBS) faiz ödemeleri bütçeden yapıldığı için, GES Hazine’ye ayrıca yük oluşturacak. Zaten 2022 bütçesinden borç faiz ödemelerine ayrılan ödeneğin yarısından fazlası 4 ayda tüketilmiş durumda” dedi.
Hangi kurum olacağı çok önemli
GES’in ilk ihraçlarında döviz cinsine rastlansa da çoğunlukla TL cinsinden olduğunu hatırlatarak, “3 ya da 6 ayda bir kupon ödemeli ve minimum 2 yıl vadeli olarak ihraç edildi. Yeni ihraç edilecek GES’lerin getirisi, bütçeye aktarılan hasılat payı yüksek olan kurumun gelirine endeksleneceği için KİT ya da kamu kurumunun hangisinin olacağı çok önemli” diye konuştu.
Senede erişimin zorluğu talebi düşürebilir
Kupon ödemelerinin hangi aylarda yapılacağı ve DİB’in sabit ya da değişken faizli olup-olmamasının da GES sahibinin getirisini belirleyecek en önemli olduğunu vurgulayan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“DİBS sahipliğinde en büyük payın bankalara, özellikle piyasa yapıcı bankalara aittir ve gerçek kişilerin payı çok düşüktür. Gerçek kişiler senede genellikle ikincil piyasadan sahip olur. Senede erişimin zorluğu talebi düşürebilir.”