İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin ikinci gününde ekonomistler enflasyon ve mevcut ekonominin gidişatı hakkında yorumlarda bulundu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) eski baş ekonomisti ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Hakan Kara, 2016 yılında Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığının bitişiyle birlikte enflasyonun yeniden yükselmeye başladığını ifade etti.
Kara, “Merkez Bankası kanununa baktığınız şu anda da araç bağımsızlığına sahip, kendi aracını kendi inisiyatifiyle kullanabilse de siyasi otoritenin bunu hazmetmesi, buna izin vermesi ve toplumun da bunu desteklemesi çok önemli” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin enflasyonla 1970’lerde tanıştığını ve enflasyonla mücadelenin ise 1994’ten sonra başlandığını belirten Prof. Dr. Kara, Türkiye’nin enflasyonla mücadelede en başarılı olduğu dönem olarak gösterilen 2000’lerde ise TCMB başkanlarının görev sürelerinin olan 5 yılı tamamladığına dikkati çekti. 2001 yılında dibe vurulduğunu, dünyanın en yüksek üçüncü enflasyonuna sahip olunduğunu belirten Kara “Gelinen noktada 2001’e geri döndük. Dünyada dördüncü en yüksek enflasyona sahibiz. Bir dönem başarı elde ettik enflasyonu düşürdük ama devam ettiremedik” ifadelerini kullandı.
Kara, şöyle devam etti:
“Türkiye’nin sürdürülebilirlik ve makro finansal dengeleri devam ettirebilmesi konusunda kurumsal yapılandırma önerileri getireceğim. 100 yıllık dönemden ne ders çıkarabiliriz diye bakarsak finansal istikrar konusunda; basiretli bir para politikası, fiyat istikrarı için ön şart. Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı kritik. Son yıllarda gördüğümüz gibi, siyasi otoritenin de toplumun da bunu benimsemesi gerekiyor. Bu yetmez, diğer kurumların da para yaratma yetisinin de sınırlandırılması lazım. Kamu bankalarının asıl işlevlerine dönmesi, bütçe disiplini ve mali açıdan önemli. Sadece enflasyonu indirelim, Merkezi Bankası bağımsız olsun, bütçeyi de sıkalım enflasyonu düşürelim şeklinde bir yaklaşım kalıcı olmayabiliyor. Arka planda sürdürülebilir istikrarlı yapı da önemli. Makro finansal dengesizlikleri de gözeten yapıya ihtiyaç var.”
‘Tüketime değil yatırıma dayalı politika güdmeliyiz’
Ekonomist Uğur Gürses de kongrede konuşma yaptı. Türkiye’nin ekonomi modelinin değişmesi gerektiğini vurgulayan Gürses “Bugünün ekonomik modeli milli gelirin yüzde 60’ını oluşturan hanehalkı tüketimine dayanmaktadır. Yatırımlarda ise orta ve uzun vadeli kamusal bir strateji yoktur. Planlama yoktur. İhracatın ne katkısı ise dalgalanmaktadır. Geleceğin Türkiye’sinin modeli verimliliği artıran bir patika olmalıdır. Bu patika ise hanehalkı tüketimine dayanan bu modelin yatırımlara kaymasıyla mümkün olabilecektir. Aksi halde net ithalat fazlasıyla büyüyen cari açık ile bunu kapama dönük kısa vadeli sermaye girişlerine mahkum, parası sürekli dalgalanan, enflasyonu bir türlü fiyat istikrarı seviyesine çekemeyen ülke fotoğrafı değişmeyecektir” ifadelerini kullandı.
‘Hukuk ve yargıda bağımsızlık yatırıma dönüşür’
Uğur Gürses, yeni büyüme modelinin doğaya saygılı olması gerektiğini söyledi. Gürses, “Önümüzdeki çeyrek yüzyılın büyüme merkezi Doğu ülkelerine kayarken Türkiye, yaşlanan ama sermaye birikimi görece güçlü Avrupa ile gelişen Doğu arasında küresel bir hub, ara durak olma, bu çerçevede de yatırım çekme potansiyeli olan bir ülkedir. Türkiye; hukuka saygılı, yargı bağımsızlığına sağlama ve kurallı bir ekonomi olma, hesap veren mekanizmaları hareket geçirme ve basın özgürlüğünü temellendirdiğinde küresel çapta doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının aktığı büyük bir merkez olacaktır” diye konuştu.