İstanbul'da ticaretin en yoğun döndüğü bölgelerden Yarımada'nın yükünü çeken hamallar, bölgenin çeşitli sokaklarında günün 12 saati iş bekliyorlar.
Güvencesizliğin, garanti gelir belirsizliğinin en yoğun hissedildiği işlerden olan hamallık, aslında İstanbul'un en eski işlerinden biri.
Cağaloğlu'ndaki hamal heykeli, mesleğin, bölgedeki ticaret için ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor.
halktv.com.tr olarak, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik krizin Yarımada'daki ticarete nasıl yansıdığını anlamak, ticaretteki yükün taşıyıcısı olan hamalların geçim dertlerini dinlemek için bugün Tahtakale-Cağaloğlu arasında emekçilerle konuştuk.
En genci 42 en yaşlısı 72 yaşında
Tarihi hamal heykeli önünde, belirsiz bekleyişte olan neredeyse 30-35 hamal küfesiyle yük sırasını bekliyor. Kahyaları, gelen telefonlar üzerine sırasıyla hepsini bir yerlere gönderiyor. Kahyanın anlattığına göre hamallık yapabilmek için yıllık 5 bin TL hava parası veriliyor. "Herkes verebiliyor mu?" diye sorunca, "Bir şekilde idare ediyoruz" diye yanıtlıyor.
Hamallık yapanların çoğu oldukça yaşlı. Çoğunun emekliliği yok. Emekli olup bu işi yapanlara "Senin düzenli maaşın var, para alıyorsun" diye takılıyorlar hatta.
Hamallık yapanların çoğu yaşlı diyebileceğimiz insanlar. Kahyaya göre heykel önünde bekleyen hamalların en genci 42, en yaşlısı 72 yaşında.
62 yaşındaki Cuma Amca, yükünü bırakıp geldikten sonra tütün tabakasındaki sigarasını sararken yanına oturuyoruz. Ülkenin durumunu konuşurken, "Ne konuşacağım, hepimizin hali ortada. Kazandığımız akşam markette gidiyor" diyor. Eskiden kazandığı para ile rahat geçindiğini, şimdilerde zorlandığını anlatıyor. Haftanın dört günü çalıştığını söyleyen Cuma Amca, "Yapacak hiçbir şeyimiz yok. Bu işi yapmak zorundayız" diyerek içinde bulunduğumuz ekonomik krizden yakınıyor.
Celal ile Ali, heykelin hemen arkasında birlikte otururken sorularımızı yanıtlamayı kabul ediyor. İkisi de 20 yılı aşkındır Yarımada civarında hamallık yapıyor.
"Bize kalan para anca karın tokluğu"
Ali, hamallık sisteminin nasıl çalıştığını anlatıyor. Günlük 45-50 hamal bağlı oldukları duraktan 12 saate yakın bölgedeki yükleri taşıdıktan sonra hepsinin topladığı para, çalışan kişiye bölünüyor. Böylelikle yevmiyeleri çıkıyor.
Celal, "Zaten burada beklediğimiz sürede, çay, yemek derken 20 TL gidiyor. Yola da bir o kadar veriyoruz. Bize kalan para anca karın tokluğu" diyerek kazandıkları paranın yetmediğini söylüyor.
Hamallar, dövizdeki hareketliliğin ardından herhangi bir zam yapamamış. Yıllık olarak yaptıkları zam dışında yük başına aldıkları fiyatta bir değişiklik yok yani.
"Eskiden bir hanın önünde 20 kişi beklerdik"
Ali ve Celal, önceden bekledikleri durakta 130'dan fazla hamal olduğunu belirterek "Artık iş yok. Günde maksimum 15-20 kere yük alıyoruz. Eskiden sadece bir hanın önünde 20 kişi bekliyorduk. Çok değil, 5-6 yıl öncesine kadar rahatlıkla geçinebiliyorduk" diyor.
Biz sohbete devam ederken, hamallar arasında '2 kol-3 kol tartışması' çıkıyor. Tartışmanın nedeni, iş olmamasından kaynaklıymış.
2 kol, hamalların sayılarına göre hafta hafta bölünmesi demek. 2 kol olunca, iki grup, 3 kol olunca üç grup olarak sırasıyla işe geliyorlar. Sayı azaldıkça, günlük kazanç artıyor.
Bazı hamallar üç kol olmasının daha iyi kazandıracağını düşündüğü için bu konuda ısrarcı. Bazıları ise 'akmasa da damlıyor' diyerek iki kol kalmasını savunuyor.
"Patlamış fıtığım var, ağrı kesiciyle çalışmaya devam ediyorum"
Ali, hamallığın güvencesizliğinden bahsederken "Ne kadar kazanacağımızın garantisi yok. Yağmur yağdığında sırılsıklam oluyoruz ama yük taşımaya devam ediyoruz. Özellikle ekonomik krizle beraber iş de çıkmıyor artık, oturup bekliyoruz" diyor.
Sigortasız, gelir garantisi olmayan bir işi yıllardır yapıyor olmalarını 'çaresizlik' diye yorumluyor. Mesleğin getirdiği hastalıklardan olan fıtık, Ali'yi de bulmuş. Belinde üç fıtık olduğunu anlatan Ali, "Geçen doktora gittim, bir fıtığım patlamış. Ama çalışmam gerekiyor" derken cebinden ağrı kesicilerini çıkarıp gösteriyor: Bunlarla ayakta kalabiliyorum.