Ukrayna’da neler oluyor, krizin perde arkası

Aralarındaki anlaşmazlıklar Ortaçağ'a kadar dayanan Ukrayna ve Rusya’nın yakın tarihteki gerilimi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana devam devam ediyor. Ancak, son krizin başlangıç noktası olarak 2004 yılındaki olayları baz almak ve buradan yola çıkmak gerekiyor.

Ukrayna'da 2004 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde Batı yanlısı siyasetçi Viktor Yuşçenko karşısında, Moskova’nın desteklediği Viktor Yanukoviç aday olarak yer aldı. Yapılan seçimleri Yanukoviç’in kazandığı açıklanınca seçimlere hile karıştığı iddialarıyla Ukrayna’da "Turuncu Devrim" ayak seslerini duyurmaya başladı.

Viktor Yuşçenko & Viktor Yanukoviç

Turuncu Devrim

2004 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimleri sonrasında Kiev Bağımsızlık Meydanı’ndan başlayan gösteriler tüm ülkeye yayıldı. Gösterilerin büyümesi üzerine 429 milletvekilinden oluşan Verkhovna Rada (Ukrayna Parlamentosu) seçimleri 255 oyla geçersiz kıldı ve 26 Aralık 2004'te seçimlerin tekrarlanması kararı alındı.

Tekrarlanan seçimlerin sonucunda, 10 Ocak 2005'te Ukrayna Merkez Seçim Komisyonu katılımın yüzde 77 olduğunu belirterek, Yuşçenko'nun yüzde 51,99 Yanukoviç'in yüzde 44,20 oranında oy aldığını açıkladı.


Verkhovna Rada (Ukrayna Parlamentosu) / Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Yenilenen seçimin sonuçlarına Moskova yanlısı Yanukoviç'in Yüksek Mahkemeye yaptığı itiraz bir sonuç vermeyince Viktor Yuşçenko 23 Ocak 2005 tarihinde yemin ederek cumhurbaşkanlığı görevine başladı.

Seçim kampanyası boyunca kullandığı Turuncu rengin sembolize ettiği devrim sonrası Cumhurbaşkanı olan Yuşçenko, Bağımsızlık Meydanı’nda toplanan taraftarlarına, "Burada Ukrayna ulusunun doğduğunu görüyorum” ifadelerini kullanmıştı.

Yuşçenko’nun, Devlet Başkanlığı koltuğuna oturması ardından Rusya, 2006 ve 2009 yıllarında Ukrayna'nın doğalgaz musluğunu iki kez kapattı.


Turuncu Devrim'in ilk sabahı Bağımsızlık Meydanı / Fotoğraf: Wikipedia

Turuncu Devrim oldu olmasına ama devrimin sembolü Yuşçenko çok değil birkaç yıl içinde oylarının erimesi sonucu gözden düştü. Yüzde 51,99 oy alan Yuşçenko’nun oyu sonraki seçimlerde yüzde 5’lere kadar geriledi.

Oy oranlarının bu kadar düşmesi ise gerek Rusya ile olan aşırı gergin politikası gerek de yaşanan ekonomik krizin sancıları olarak yorumlandı.

İkinci kırılma noktası: 2014 Avrupa Birliği Ortaklık Anlaşması

Sovyetler Birliği’nin yıkılması ardından eski Sovyet ülkelerini bir şekilde etkisi altında tutmaya devam eden Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (BDT) kurdu. Ukrayna’nın BDT’ye sıcak bakmaması ilk zamanlarda Rusya’yı pek de rahatsız etmedi çünkü Moskova, Batı ülkelerinin Kiev’i kendi alanlarına sokmak istemediği düşüncesiyle görece rahat hareket ediyordu.

Dönemin ABD Başkanı George Bush 2008 yılında eski Sovyet ülkelerini 'batılılaştırma' hedefini alenen gündeme getirdi. Bush, NATO'ya üye olmalarını istediği Ukrayna ve Gürcistan'ı bir hazırlık programına tabi tutmak istedi ancak Putin karşı çıktı.


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin & Dönemin ABD Başkanı George W. Bush / Fotoğraf: Kremlin

Bush’un NATO planları somut bir karşılık bulmasa da Ukrayna ve Gürcistan’a tarih verilmeden üyelik sözü verildi.

Yüzünü Moskova’dansa Batıya dönmek isteyen Ukrayna, aradığını NATO’da bulamayınca bu sefer rotasını Avrupa Birliği’ne doğru çevirdi ve AB Ortaklık Anlaşması adımıyla ilişkileri geliştirmek istedi.

Turuncu Devrim’deki yenilgisi ardından 2010 yılında siyaset sahnesinde yeniden parlayan bir isim olan ve rakibi Yulya Timoşenko’yu yenerek Cumhurbaşkanı seçilen Viktor Yanukoviç, Avrupa Birliği Ortaklık Anlaşması’nın imzalanması planlanan 2013 yılında Moskova’nın yaptırımları sonrası anlaşmayı askıya aldığını ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye ağırlık vereceğini duyurdu. Bu karar, muhalefetin büyük itirazlarına neden oldu. Bu sürecin sonunda başlayan protestolar, devam ederken güvenlik güçlerinin, sert müdahalesiyle olaylar daha da büyüdü ve yönetim karşıtı binlerce insan ellerinde Avrupa Birliği bayraklarıyla sokaklara döküldü.


Ukrayna'da 2014 yılında yapılan gösteriler / Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Batı standartlarında yaşam talebinde bulunan göstericiler ile güvenlik güçleri arasında aylarca çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda güvenlik güçleri dahil 100'ün üzerinde kişi hayatını kaybetti.

Geçici hükümetin yarattığı çatlak ve büyüyen kriz

Bu protestolar Rusya’nın desteklediği bilinen Yanukoviç’in Moskova’ya kaçmasına neden oldu. Yanukoviç’in Rusya'ya kaçması ardından kurulan Batı yanlısı geçici yönetim Rusya’ya yakınlığı ile bilinen ülkenin doğusunda ve Kırım'da beklendiği gibi tepkiyle karşılandı ve süreç Rusya’nın Kırım’ı ilhakına kadar uzandı.

Batı yanlısı geçici hükümetin kurulması ardından Ukrayna'nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde Rusya yanlısı gösteriler başladı. Bu gösteriler Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ile sonuçlanırken doğu Ukrayna’da ise Rus kökenli nüfusun çoğunlukta olduğu Donetsk ve Lugansk (Donbass) bölgelerinde Moskova yanlısı gruplar ağır silahlarla hükümet yanlısı birliklere saldırdı.
Ardından Donbass bölgesinde yapılan oylamayla Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti isminde iki ayrı yönetim oluşturuldu.

Ukrayna’nın kontrolünü iyice kaybettiği bölgede Rus silahları ve birliklerini konuşlandırmaya başlayan Moskova yönetimi Batı ülkeleriyle tansiyonu yükselten bir döneme girmiş oldu.

Poroşenko dönemi

2014 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Petro Poroşenko ise Ukrayna'yı Rusya ile karşı karşıya getiren AB ile entegrasyon anlaşmasının imzalanması adımıyla Ukrayna’nın yüzünü batıya dönmesine yardımcı oldu. Ancak aynı Poroşenko daha sonra Donbas bölgesindeki Rusya yanlılarından kömür temin ettiği gerekçesiyle "vatana ihanet" ve "terörizme finansman sağlamakla" suçlanacaktı.

Gelinen nokta

Ukrayna ve Rusya arasında dönem dönem yaşanan tansiyon yüksekliği ve politik gerginlik 2021 yılının sonlarına doğru iyice tırmanarak uluslararası krize dönüştü. Birçok gazeteci ve siyaset bilimci Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmayacağı görüşünü paylaşırken Batılı isimler ise konuya büyük bir soru işaretiyle yaklaşıyor ve ‘işgal’ endişesi taşımaya devam ediyorlar.

ABD ve ABD basınının, ‘Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğine’ dair açıklamaları art arda gelirken Rusya, Ukrayna sınırında askeri varlığını artırıyor ama bir yandan da ‘işgal niyetimiz yok’ mesajları veriyor. Rusya’nın genel bağlamda kullandığı ‘agresif savunma’ aracının Avrupa’yı tedirgin etmeye başlamasıyla kriz büyümeye devam ediyor.

2021 yılının sonlarına doğru Donbass’ta 4 Ukraynalı askerin öldürülmesi ve Ukrayna’nın bölgeye yönelik tedbirleri artırması ardından Ruslar da sınırda askeri varlığını artırma yoluna gitti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya'nın NATO temsilciliklerini Kasım’dan itibaren askıya aldığını açıkladı ve bu da ‘diplomasi yollarının kapanması endişesi’ doğurarak Ukrayna’ya yönelik ‘işgal’ iddialarının kuvvetlenmesine sebep oldu.


ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken & Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov / Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Batı ülkeleri Rusya’yı Ukrayna’nın bağımsızlığına müdahale etmekle suçlarken Rusya da Batı’yı Ukrayna’yı bahane ederek doğuya yayılma istemiyle suçluyor. Putin’in en son ABD Başkanı Joe Biden’la yaptığı çevrimiçi görüşme sonrası yaptığı "Her ülkenin kendi güvenliğini sağlamak için çeşitli yöntemlere başvurma hakkı var. Ancak bu, bir başka ülkenin güvenliği pahasına olmamalı" açıklaması da sözkonusu durumu özetliyor.

Bugün gelinen noktada ise Rusya, güvenlik garantileri tedbirlerine yazılı cevap ve Minsk anlaşmasının uygulanmasını isterken ABD ise işaret parmağını Rusya’ya çevirerek ‘yaptırım’ tehditlerinde bulunmaya devam ediyor.

Rusya, ABD ve NATO krizi devam ederken dünyanın en büyük 5 liderinden 4'ü mesaisini bu kriz çerçevesinde yapıyor. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmek üzere bugün Washington'a doğru yol alırken Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşecek.

Güvenlik Garantisi Tedbirleri

Ukrayna krizi derinleşirken Rusya da kendi güvenliği için ABD ve NATO’dan istediği garantilere ilişkin tekliflerini sundu. Sunduğu bu tekliflere yazılı bir cevap bekleyen Rusya’nın talepleri, NATO’nun doğuya doğru genişlemeyi durdurması, ittifakın 1997’den sonraki genişleme politikaları çerçevesinde doğu Avrupa ülkelerine yerleştirdiği silahlar ile askeri tesislerin geri çekilmesi, NATO üyesi olmayan eski Sovyet ülkelerinde ittifakın askeri üs kurmasını engellemek, ABD ve Rus savaş gemileri ile uçaklarının “karşı tarafın topraklarındaki hedefleri vurabilecekleri konuşlandırmalara yasak” getirilmesi gibi maddeler içeriyor.

2022’nin başında yapılan güvenlik garantisi görüşmeleri sonrasında iki taraf da bir sonuca varamazken Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, ABD ile NATO’nun Rusya’nın güvenlik garantileri konusundaki taleplerini karşılamaya hazırlıklı olmadığını söylemişti.

Minsk anlaşması

Donbass Savaşı ya da Doğu Ukrayna Krizi, Rusya destekli Novorossiya Federal Devleti ile Ukrayna Silahlı Kuvvetleri arasında 6 Nisan 2014'ten beri Ukrayna'nın Donbass bölgesinde sürmekte olan savaşın ateşkesi olan Minsk Anlaşması ilk olarak 5 Eylül 2014 tarihinde Belarus'un başkenti Minsk'te imzalandı. Kısa süreli olan bu anlaşmanın ardından 12 Şubat’ta ikinci Minsk protokolü ile taraflar ateşkes konusunda yeniden anlaşsa sözkonusu protokol de pek etkili olmadı. Rusya, Ukrayna’nın Batılı ülkelerin desteği ile Minsk Anlaşmalarından vazgeçmek için bahane aradığını dile getirirken anlaşmanın tam anlamıyla uygulanmasını talep ediyor.

Son yaşanan gelişmeler, ABD’nin diplomatlarını Kiev’den çekme kararı, İngiltere’nin Ukrayna’ya ‘savunma amaçlı’ silah göndermesi ve ABD’nin Baltık ülkelerine amerikan silahlarını Ukrayna’ya gönderme izni çıkarması krizin kısa vadede yumuşamayacağının kanıtı mahiyetinde.

Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gerilim ve Batı ülkelerinin konuya dahli Karadeniz ve Boğazlarda yaşanacak tansiyon artışı sebebiyle Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.

Dış haberler servisi

Dünya Haberleri