Yıllar önce tüylerimizi diken diken eden bir cinayet vahşiliğinin yanı sıra failinin etnik kimliği yüzünden de çok konuşulur oldu, biliniyor. Ortaya atılan onlarca komplo teorisine uygun bir tarafı da vardı belki cinayetin ama kimse tam 14 yıl sonra bir hukuk adamının hala o teorilere itibar edeceğini düşünemezdi.
Cinayete kurban giden talihsiz genç kadın Münevver Karabulut'un ailesinin Dr. Rezan Epözdemir adlı avukatı, katil Cem Garipoğlu’nun Musevi olduğunu iddia ederek cinayeti Mayasız Ayini’ne bağladı, okumuşsunuzdur. Mayasız Ayini 18 yaşına gelmiş bir yahudi erkeğin rüştünü ispatlamak için bakire genç bir kızı katletmesine deniyormuş. Saçma sapan, akıl yoksunu bir uydurma tabii bu. Yaşla, eğitimle giderilmiyor cehalet işte. Kanıtı bu zattır.
Bu nefret suçudur
Basit bir cehalet vakıası da değil tabii. Ortada ciddi bir nefret suçu var, öncelikle. Asılsız bir iddiayla bir topluluk hedef gösteriliyor, bilmem facianın farkında mı yetkililer? Cem Garipoğlu bir katil, her toplumda rastlanan türden. Yaptığı vahşetin ne inancıyla ne de ait olduğu toplumun kültürüyle bir ilgisi yok. Çünkü her katil gibi ruhsal bozukluğu olan biri. Bu kadar net.
Şu yer yüzünde Yahudiler kadar bu tür iftiralara uğrayan çok az topluluk vardır herhalde. En bilinen iftira da İsa peygamberin çarmıha gerilişinde rollerinin olduğu iftirasıdır. Müslümanlar buna inanmaz, hatırlatayım, çünkü bir peygamberin çarmıha gerilerek öldürülmesi İslam inancına uymaz. Bu iftiralar bir döneme ait bir olgu da değildir üstelik, tarihin her döneminde rastlanır. M.Ö. 2. yüzyılda Apion'un Helenistik yazılarında da görülmüştür örneğin.
Bu iftiraların en korkuncu Kan iftirası’dır. 12. yüzyılda Birinci Haçlı Seferi'nin ardından daha da yaygınlaştığı bilinir. Yahudilerin, Yahudi olmayan Hıristiyan çocukların kanını matza (mayasız ekmek) pişirmek için kullandıkları yalanıdır bu. İlk Kan İftirası’na Ortaçağ Avrupasında 1144 yılında rastlandı denir. İngiltere'nin Norwich bölgesinde William adlı çocuğun bir ormanda bıçaklanmış cesedi bulununca kilise Yahudileri suçladı hemen. Daha sonra da çok rastlandı bu iftira örneklerine. İngiliz dilinin en iyi şairi Geoffrey Chauser da berbat bir Yahudi düşmanıydı. Ünlü kitabı Canterbury Öyküleri’nde bu iftirayı doğruymuş gibi yazar.
Nazilerin işine yaradı
Yüzlerce yıl önce uydurulmuş bu iftirayı, Yahudileri şeytanlaştırmak için en iyi “değerlendirenlerin“ Nazi manyakları olduğunu söylemeye gerek yok. Herkes bilir çünkü. Avrupa’da Yahudilere yönelik zulüme kaynaklık etmiştir bu iftiralar. Oysa dinler tarihinden, dolayısıyla kutsal kitaplardan haberdar olanlar, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta her türden cinayetin açıkça yasaklandığını bilir. Kaldı ki Yahudi inancında kan tüketimi bile yasaktır. Tüketilmeden önce kesilen hayvanın tüm kanın akıtılması şarttır. İslam’a da geçmiştir bu uygulama.
İnanılır gibi değil gerçekten, tümü de Hıristiyanlık kaynaklı olan bu iftiraların haddi hesabı yok. Ortaçağı kasıp kavuran veba salgını sırasında da Yahudilerin kuyuları zehirledikleri iddiası ortaya atılmıştı. Hıristiyan bağnazları sözümona Kan İftirası’nın kurbanlarının mucizeler yarattığını da yaymışlardı. Biri çok ilginçtir. 1475 yılında Simon adında 2 yaşında bir çocuk Paskalya zamanında İtalya'nın Trent şehrinde kayboldu. Babası, Yahudiler tarafından kaçırıldığını, matza yapımı için öldürüldüğünü iddia etti. Bunun üzerine bölgedeki tüm Yahudi cemaati işkenceyle katledildi. İtalya’da, Almanya’da, Avusturya’da yüzlerce mucize atfedilen bu çocuğun adını taşıyan dini bir kült yayıldı. Dahası 16. Yüzyılda aziz ilan ettiler çocuğu. Neyseki Vatikan bu saçmalığı farkedip 1965 yılında azizlik ünvanını kaldırdı. Dinler tarihinin en ilginç vakılarındandır bu.
Döneminin ilerici kabul edilen Protestan Reformu'nun babası Martin Luther, 1453’de yazdığı Yahudiler ve Yalanları Üzerine adlı kitabında Yahudilerin Hıristiyan kanını kullandığını yazabilmiştir. İftiranın gücüne bakar mısınız?
Peşlerini hiç bırakmadı
Kan İftirası yirminci yüzyılda bile , tarihin görüp görebileceği en büyük kıyımı yaşayan Yahudilerin peşini bırakmadı. Pek bilinmez ama Nazilerin soykırımından sonra da aynı yalanla çok sayıda Yahudi katledildi. Polonya’da 1946’da yaşanan Kielce pogromu bunlardan biridir. Dokuz yaşındaki Henryk Blaszczyk adlı çocuğun Yahudilerce kaçırıldığı iddiası üzerine patlak verdi bu felaket. Tam 42 masum Yahudi katledildi. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Çocuk iki gün sonra evinde döndü. O kadar insanın ölümüne, yüzlerce Yahudinin Polonya’yı terk etmesine yol açan alçakça bir iftiraydı bu da.
Onlarca örnek verilebilir ama burada keselim. Tatsızdır. Yahudilere yönelik tüm bu iftiralar Hıristyanlarca uydurulmuştur. Bu yüzden Müslümanlar kendileriyle gurur duyabilirler. Bu tür iftiralara kulak asmamışlardır çünkü. Zaten hem dini hem politik olarak Yahudiler ile Müslümanlar arasında çağlar boyunca sorun yaşanmamıştır. Bugün yaşananlar 20 yüzyılın ürünüdür, İsrail’in özellikle Filistin meselesindeki tutumu yüzünden topladığı bir öfke vardır kuşkusuz. İşte bu öfke bazı Müslümanları daha önce hiç rastlanmadık tutumlar almaya da itti. 2003 yılında Suriye ile Lübnan'da yayınlanan bir TV dizisinde, Yahudi halkını dünyayı yönetmek için komplo kuran, Hıristiyan çocukları öldüren, matzah pişirmek için kanlarını akıtan bir halk olarak gösterildi. Bu Müslümanların bugüne kadar asla yapmadıkları bir şeydi.
İsrail’e duyulan öfke, Yahudi halkına yöneltilmemelidir. Kendi adıma söylüyorum, İsrail’e karşı oluşumun nedeni, bu devletin Yahudi ahlakını temsil ettiğine inanmayışımdandır biraz da. Ama bu binlerce masum insanın katline yol açan iftiraları destekleyeceğim anlamına gelmez. Toplumumuz öyle bir nefret toplumuna dönüştü ki, olur şey değil. Şu yazım yüzünden bana neler söyleneceğini de biliyorum haliyle. “İsrail uşaklığı”mdan “kripto Yahudi”liğime kadar ne gelirse aklına faşistin söyleyecek elbette. Aşacağız bu günleri mutlaka.
Atılan iftiraları 1965 yılında Simon adlı çocuğun azizlik ünvanını kaldıran Papalık bile reddetmişken, günümüzde bir hukukçu(!) bu ilkel iftiralara başvurmaktan çekinmiyor. Büyük acılara yol açmış bir iftirayı bu kadar kolay dillendirmek anlaşılır gibi değil.
İftiracı şunu bilmeli; atılan iftira kişiyi de toplumu da dönüp vuracak bir bumerangtır aslında. O yüzden ağzından çıkanı kulağı duymalı insanın.
İnsanın diyorum tabii ki.