Şeriata karşı direnen İranlı kadınlar halktv.com.tr'ye konuştu: Laikliğe sahip çıkın bizim gibi pişman olmayın

İran'da Mahsa Amini'nin katledilmesi ile başlayan eylemler 6. gününde devam ediyor. İran'da direnen kadınlar halktv.com.tr'ye konuştu. Laikliğin önemini vurgulayan İranlı kadınlar, "Şeriat isteyenler bize baksın. Gericiliğe değil eğitime, bilime ihtiyaç var. Laikliğin ve özgürlüğün değerini bilin, sahip çıkın" çağrısında bulundu.

Kültür ve sanatın kadim toprakları İran üzerindeki karabulutlar özellikle son yüzyılda hiç dağılmadı. Rıza Pehlevi monarşisinden kurtulmak için 1977'de başlayan ayaklanma iki yıl sonra 'Karşı Devrim' ile Ayetullah Humeyni'nin yönetimindeki molla şeriatına dönüştü. İran'da tam 43 yıldır, başta kadınlar olmak üzere halka yönelik baskı ve yasaklar en ağır şekilde sürüyor. Ülkede kadınların dans etmesi de yasak, tek başına şarkı söylemeleri de... Başörtü zorunluğu olan ülkede, kadının saçının açıklık seviyesini mollalar belirliyor. Mollaların belirlediği sınırları geçen saç açıklığı kadının tutuklanması için yeterli oluyor. Veya giyimde vücudun 'belirgin' olması da buna birer gerekçe.

Evlilikte de boşanmada da söz hakkı erkekte

Ülkede kadınlar; eşlerinin veya babalarının izni olmadan yurtdışına çıkamıyor. Bu da ülkeyi kadınlar için açık bir cezaevine çeviriyor. Babasının izni olmadan evlenemeyen kadınlar, boşanma sürecinde de kıskaçta kalıyor. Çünkü boşanmada karar merci yine erkek tarafı oluyor. Erkeğin talebiyle ancak boşanabilen kadının, çocuğu üzerinde de hiçbir velayet hakkı yok. Tüm bu baskılara karşı İran'da yıllardır süregelen bir çığlık var; ekmek ve özgürlük. 43 yıldır şeriat ile yönetilen ülkede en çok baskıya maruz kalan kadınlar olduğu için bu çığlığa öncülük eden de tartışmasız onlar oluyor.

Mahsa Amini kıvılcım oldu

22 yaşındaki Mahsa Amini, 13 Eylül'de, zorunlu başörtüsü yasalarını uygulayan ve 'ahlak polisi' olarak adlandırılan İrşad devriyeleri tarafından saçının bir kısmı göründüğü gerekçesiyle gözaltına alındı. Gözaltında dövülerek komaya sokulan Amini, 16 Eylül'de yaşamını yitirdi. Amini'nin ölümü de yıllardır rejimin baskısına maruz kalan kadınlar başta olmak üzere halk için bir kıvılcım oldu. İranlı kadınlar, aynı baskıyı yaşadıkları için Mahsa Amini'nin yerinde kendilerinin de olabileceğini söylüyor. Bundan dolayıdır ki İran'da şu an yapılan eylemlere öncülük eden de kadınlar oluyor.

Her şeye rağmen direniş

Amini'nin ölümüyle başlayan ve ülke geneline yayılan eylemler 6 gündür sürüyor. Rejim güçlerinin sert müdahalesi sonucu şu ana kadar en az 7 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin gözaltına alındığı kaydediliyor. Sokaklarda her şeye rağmen direnen, taktıkları başörtüleri yakan, saçlarını kesen kadınlar; şeriat rejiminin yıkılmasını talep ediyor.

'Şarkı söylemek, oynamak istiyorum'

Konuştuğumuz İranlı kadınların isimlerini güvenlik gerekçesiyle gizlemek zorunda kalıyoruz. 34 yaşındaki M.S. bilgisayar mühendisi. Tahran'da yaşıyor. Kendisiyle dört yıl önce yaptığım İran yolculuğunda tanışmıştım. O yıl yapılan protestolarda polis şiddetine maruz kalıp iki ay ayağa kalkamamış. Hatırlıyorum da çevresini kontrol ettikten sonra başörtüsünü göstererek, kısık sesle “Bunu istemiyorum. Takmam için niye zorlanıyorum ki” demişti. M.S., birkaç yıl sonra da İstanbul'a geldi. İran'da yaşadığı baskıdan sonra kendini attığı İstiklal Caddesi'nde bir çocuk gibi koşup ve yüksek sesle şarkı söylemiş. Koşmak ve şarkı söylemek gibi normal şeyleri dahi İran'da yapamadığını kaydeden M.S., "Dışarıda bağırmak, şarkı söylemek, oynamak istiyorum. Bunları yapmamak için kendimi zor tutuyorum" ifadelerini kullanıyor.

'Yaşamıyorum gün sayıyorum'

M.S., doğmadan önce molla rejimi ülkeyi yönetmeye başladı. Mollaların yönetiminden dolayı kendisinde pozitif hiçbir hissin oluşmadığını belirten M.S. devamında şunları söylüyor; "Evden çıktığım andan eve girene kadar hep söyleniyorum. Çünkü hayatımızı her gün mahvediyorlar. Sadece başörtüsü ile değil, işyerinde, toplu taşımada her yerde kötü muamele maruz kalıyoruz. Ölüm veya tutuklanma tehlikesi var. Her gün korku dolu anlar yaşıyorum. Trafikteki polisi bile gördüğümde kalbim dayanamayacak gibi oluyor. Yaşamıyorum. Sadece gün sayıyorum. İran'dan çıkmak istiyorum."

'Mahsa'ya değil bana saldırırlar'

O da çoğu İranlı kadın gibi Mahsa Amini'nin ölüm haberini aldığında ağlamış. Mahsa Amini'nin yerinde kendisinin de olabileceğini söyleyen M.S., "Mahsa'nın saçı çok da görünmüyordu. Mahsa'ya bunu yapanlar, ben de dahil saçı daha fazla görünen kadınlara ne yapmaz ki? Beni Mahsa'nın yanına koysalar bana daha çok saldıracaklar. Beni de o parmaklıkların ardına koyarlarsa sağ çıkamayacağım" diyor.

'Laikliğin değerini bilin'

Türkiye'deki gerici bir kesimin şeriat istediğini söylediğimde M.S.'nin sesinin titrediğini ve yükseldiğini fark ediyorum. "Bizim şeriattan ne çektiğimiz ortada" diyen M. S. devamında şunları söylüyor; "Türkiye'nin durumu bize göre çok iyi. Laikliğin değerini bilin, sahip çıkın. Rahat bir şekilde giyinip, gezmek niye sizi rahatsız etsin ki? Şeriat isteyenler bize baksın. İnanıyorum ki bizimle konuştuktan sonra bir daha şeriat istemeyeceklerdir. Gene şeriat isteyen olursa bilin ki çıkarı olacak, para ve şöhret kazanacak. Çünkü İran'da şeriatı savunanların yüzde 90'ı zengin, çok iyi konumlardalar. Devlet onların elinde. Şeriatı savunanlar bizi ezip yukarı çıkıyor. Biz hiçbir devlet işine giremiyoruz. Devlet işine girmek için yapılan sınavda yetenekler sorulmuyor. 'Cami halısının rengi ne? Nasıl namaz kılıyorsun?' gibi sorular soruyorlar."

Mahsa ile aynı yere götürülmüş

Tasarımcı A.Z., 36 yaşında. Tahran'da anne ve bir erkek kardeşi ile yaşıyor. "Bu ülkede kadın olduğum için çok üzgünüm." A.Z.'nin ilk cümlesi derin bir sessizlik oluşturuyor. Ardından gelen, "Mahsa öldüğünde kendim ölmüş gibi hissettim" cümlesi de bu sessizliği sürdürüyor. A.Z. de yedi kere tutuklanıp Mahsa Amini'nin alıkonulduğu yere götürülmüş. "Polisin olduğu yerlere gitmemeye çalışıyorum" diyen Afsun, İran'a ait olduğunu ve burayı bırakmayıp özgürlüğünü almak için savaşacağını vurguluyor. A.Z., devamında "Konuşup gülmek istiyorum ama olmuyor. Bir kafeye gittiğimde herkes üzgün. Çünkü ne müzik var ne bir şey. Dans ettiğimiz gizli bir yerimiz vardı ama burayı da bulup kapattılar" ifadelerini kullanıyor.

Pişman olan anneler

A.Z.'nin 65 yaşındaki annesi, Ayetullah Humeyni'nin ülkeye döndüğü dönemde kutlama yapmış olsa da şu an çok pişman. Annesinin her gün, "Eyleme katılamam ama eyleme katılanlar için dua ediyorum. Bu duruma gelmemizden o dönemde Humeyni'ye destek verenlerin de payım var" dediğini belirten Afsun Z., Türkiye'de şeriat isteyen gerici kesime de şu çağrıda bulundu: "43 yıl boyunca bizim yaşadıklarımızı yaşamak zorunda değiller. İçinde bulunduğumuz durumu görün."

Destek çağrısı

22 yaşındaki Ş.A., Khuzestan'da yaşıyor. Matematik bölümü mezunu. Üniversitede ahlak polisi tarafından gözaltına alınan Ş.A., 'uygun kıyafet' giyeceğine dair kendisinden taahhüt ve imza alındıktan sonra serbest bırakılmış. "Dini otoriteler, lehlerine olan her şeyi değiştiriyor, insanlara istediklerini delilsiz ve sebepsiz söylüyorlar. Lakin uyandık ve onların sözlerine aldanmıyoruz" diyen Ş.A., Mahsa Amini'nin ölümü ile kadınların, rejime karşı her zamankinden daha güçlü durmaya başladığını ve haklarını savunduğunu kaydediyor. Ş.A.; şiddetin, dayatmanın ve zulmün bitmemesi halinde Mahsa Amini'nin öldürülen son kadın olmayacağını söyleyerek, "Mahsa bize özgürlüğün yolunu açtı. Umarım herkes yanımızda olur ve bize destek olur" çağrısında bulunuyor.

'Her sabah yalan söylüyorum'

41 yaşındaki S.Y., Tahran'da yaşıyor. Ev hanımı. Biri üniversiteye diğeri de ilkokula giden iki kız çocuğu var. S.Y.'nin, her anne gibi en çok endişelendiği en önemli şey çocuklarının can güvenliği. Çocukların evden çıkmasıyla başlayan dualar, çocukların eve dönüşü ile son buluyor. "Acaba sağ salim eve gelecekler mi, tutuklanacaklar mı" sorularını sormadan duramadığını belirten S.Y., "Mahsa öldüğünde, 'Büyük kızımızın başına böyle bir şey gelirse ne yapabiliriz' diyerek eşimle birlikte ağladık. Eğer bizim başımıza böyle bir şey gelirse kendimizi öldüreceğiz" diyor. "Bugün de hicabı tak, ilerde her şey güzel olacak" diyerek küçük kızına her sabah yalan söylediğini vurgulayan S.Y., devamında şu ifadeleri kullandı: "Çocuğumu yalanlarla büyüttüğüm için o kadar üzgünüm ki..."

Psikolog ama onu dinleyen yok

Tahran'da psikolog olan A.D., 48 yaşında. Onun da biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuğu var. Çoğu İranlı gibi A.D. de ülkeden ayrılmak istese de şartlardan dolayı bunu yapamıyor. A.D., "Şu an Türkiye'de veya başka bir yerde olmayı o kadar istiyorum ki... Gece gündüz; kaçış yollarını, bu yaştan sonra mesleğim varken başka bir yerde yaşamanın nasıl olacağını düşünüyorum" diyor. A.D., kızının, başta duyguları ve hisleri olmak üzere her şeyi sakladığını, gerçek bir hayatı yaşamadığı ve kendisi gibi olamadığı için çok üzüldüğünü söylüyor ve ekliyor, "Kızım bana, 'İşe gittiğinde saçına dikkat et, sana bir şey olursa nasıl yaşarım' diyor. Bir yıl sonra başıma ne gelecek, kızım ne durumda olacak diye düşünmeden duramıyorum." Bir psikolog olarak sabahtan akşama kadar insanların dertlerini dinlediğini belirten A.D. devamında, "Peki bizim gerçek dertlerimizi, beni kim dinliyor ki? Neden kimse sesimizi duymuyor?" diyor.

Şeriata hukuk okumak mı?

Ülkedeki baskıya daha fazla dayanamayıp, varsa şansı yurtdışına çıkabilen milyonlarca İranlı var. Bunların çoğu da Türkiye'ye geliyor. Tıpkı 7 yıl önce İran'dan Türkiye'ye gelen 30 yaşındaki L.P. ve kız kardeşi gibi. İkisi de şu an Ankara'da yaşıyor. İran'dayken defalarca hakarete ve tacize uğramış olan L.P., mollaların istediği yaşam şeklini kabul etmediği için birçok kez tutuklanmış. Tahran'da bir sene okuduğu hukuk bölümünü bırakmış. Gerekçesinde o kadar haklı ki bölümünü bıraktığı için hak verdiğim ilk hukuk öğrenci. "Bir kadın, zaten hakim-savcı olamıyor. Kadın bir avukat olarak, şeriatın mollalarına karşı kendi hakkımı savunamıyorken ben kimin hakkını savunabilirdim ki?"

'Bir insana neler yapılmış olunabilir ki...'

Mülteci, göçmen veya sığınmacı... Ne olarak adlandırılırsa adlandırılsın hepsi yeni bir yaşam umuduyla yola çıkıyor. L. P. de yola çıkış nedenini, "Bir insana neler yapılmış olunabilinir ki; sadece yaşamak için doğduğu yeri, anılarını, ailesini ve ülkesini bırakıp tek başına başka topraklara gitsin?" sorusu ile açıklıyor. Humeyni'nin ülkeye geri geldiği dönemde İran'ın ilk birkaç yıl Türkiye gibi olduğunu söyleyen L.P.'ye göre insanlar zamanla dönüştürülerek ülke şu anki halini getirildi. L.P.'nin de, 'Karşı Devrim' döneminde şeriat isteyip şu an pişman olan çok tanıdığı var. "Şu an hepsi de; 'Ülkeyi yönetenler, Müslüman ise ben ateist olmak istiyorum' diyor. 'Yanlış yaptık' diyerek çocuklarından özür diliyorlar."

'Bir bakmışsın ki her şey şeriat'

Uzaya seyahatlerin başladığı bir çağda kadınların önünde artık hiç kimsenin duramayacağı kadınların ortak düşüncesi. L. P. yaşanılanlara ilişkin, "İran'da şu an yaşanılanlar, bin 500 yıl önce olsaydı yadırgamaya bilirdik lakin artık o çağda değiliz. Kadınlar okuyor, yeni dünyayı görüyor. Özgür olmak istiyor. Yeni nesil, şeriatın dayatmalarına daha fazla karşı çıkıyor. Rejim de artık kadınların önüne geçemeyecek" yorumunda bulunuyor. Türkiye'deki gerici kesimin kimi zaman şeriatı dillendirdiğini hatırlattığımda L. P., şu ifadeleri kullanıyor; "Kendini, aileni, sevdiklerini cezaevine koymayı göze alıyorsan veya kötü muameleye maruz kalmasını istiyorsan şeriat istemeye devam etsinler. Çıkarı olan şeriat ister. Normal bir insan, şeriat istemez. Şeriat önce aileyi yok eder. Ardından bir bakmışsın ki farkında olmadan her şey şeriat olmuş. Türkiye özgürlüğünü kaybetmemeli. Sahip çıkın. Şeriata değil eğitime, bilime ihtiyaç var."

Dünya Haberleri