Dünyanın en kalabalık kentlerinden biri olan Tokyo, milyonlarca insanın günlük yaşamını düzen içinde sürdürebildiği, benzersiz bir metropol kimliği taşıyor.
Gelişmiş raylı sistem ağı sayesinde trafik sorununu büyük ölçüde çözen şehirde, her gün milyonlarca yolcu sorunsuz biçimde ulaşım sağlıyor.
Şehir yaşamının merkezi kabul edilen Shinjuku ve Shibuya bölgeleri, gökdelenlerle çevrili iş merkezleri ve alışveriş alanlarıyla ekonomik hareketliliği diri tutuyor.
Bu bölgelerde sabahın erken saatlerinde başlayan yoğunluk, gece geç saatlere dek sürüyor.
Teknoloji devlerinin merkezlerine ev sahipliği yapan bu alanlar, Tokyo’nun küresel bir ekonomi merkezi olmasının da en somut göstergeleri arasında.
Ancak Tokyo sadece modern yüzüyle değil, geleneksel dokusunu yaşatmayı sürdürmesiyle de dikkat çekiyor.
Ueno Parkı, Asakusa bölgesi ve İmparatorluk Sarayı çevresi, Japon tarihine ve kültürüne tanıklık etmek isteyenlerin uğrak noktaları arasında yer alıyor.
Özellikle Asakusa’daki Senso-ji Tapınağı, şehri ziyaret eden turistlerin ilk duraklarından biri oluyor.
Şehir, 1603 yılında Tokugawa şogunluğu döneminde Edo adıyla anılmaya başlanmış, 1868’de imparatorluk merkezi olarak Tokyo adını almıştı.
O tarihten bu yana birçok kez yeniden inşa edilen kent, her defasında geçmişle geleceği bir arada yaşatmayı başardı.
Tokyo’da sabah işe gidenlerin kalabalığı, öğle arası parklarda dinlenen ofis çalışanları, sokak yemekleriyle dolup taşan ara sokaklar ve akşam saatlerinde ışıklarla canlanan caddeler; bu dev metropoldeki hayatın ritmini gözler önüne seriyor.
Yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken bu canlı şehir, hem düzenli yapısıyla hem de tarihî mirasını koruyan dokusuyla, dünyanın en etkileyici kentlerinden biri olmayı sürdürüyor.