İran'ın başkenti Tahran'daki ailesini ziyarete giden 22 yaşındaki Mahsa Amini, saçının bir kısmı göründüğü gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltında darp edildi. Aldığı darp nedeniyle hastaneye kaldırılan Amini'nin, tedavisinin üçüncü gününde yaşamını yitirmesinin ardından halk, sokaklara döküldü.
İran Uzmanı Arif Keskin, protestoları ve halkın öfkesini Halk TV ekranlarında Burak Tatari'nin hazırlayıp sunduğu Dünya Varmış programında değerlendirdi. Keskin, "Aslında toplumun bu konudaki direnişi yeni değil. Mahsani'nin cinayetiyle ortaya çıksa da 1981'den günümüze kadar İran'ın en önemli toplum ve devlet arasındaki problemlerden biri" ifadelerini kullandı.
'Toplumun tavrı net'
Keskin, İran'da devlet içerisinde dahi zorunlu tesettür tartışmaları olduğunu ifade ederek şunları söyledi: "İran 1979'dan beri yolsuzluğa, her türlü şeye batmış bir ülke olmasına rağmen din adamları o konularda hiç seslerini çıkarmıyorlar. Ama araçlarıyla caddelerden geçerken bir tane tesettürü onlara göre olmayan birini gördükleri zaman fırtına koparıyorlar. İran'da yaşayan topluma şu anda bir referandum yapılarak sorsalar ülkenin yüzde 95'i zorunlu tesettüre 'hayır' der. Toplumun bu konuda tavrı nettir. Zorunlu tesettür nedeniyle bu son kırk yıl içerisinde öyle felaketler yaşandı ki, ülkesinden kaçanlar, ailesi dağılanlar, intihar edenler, tırnak içinde söyleyelim, 'onuru zedelenenler' vs. Bütün bunlar çok ciddi felaketlere yol açtı. Öyle bir duruma yol açtı ki şu an devletin içinde, din adamlarının içinde dahi bu konu tartışma yaratmış durumda. Ve onlar da bunu net olarak söylüyorlar, 'Bu iş artık yürümüyor' diyorlar."
Ahlak polisinin ülke yasalarına uygun davranmadığını ifade eden Keskin, "Bunun ötesinde devlet, yasal anlamda da bir suç işliyor. İran'daki ahlak polisi, yasalara uygun davranmıyor. Onların ö görevi İran yasalarında da yok" diye konuştu.
'Kendi anlayışına göre bir insan modeli yaratmaya çalışıyor'
İran'daki soruna yalnızca "tesettür" perspektifinden bakmanın konuyu eksik yorumlamak anlamına geleceğini söyleyen Keskin, "Bu sadece tesettürle indirgeyerek yorumlamak biraz eksik kalır. 1979'dan sonra İran İslam Cumhuriyeti, kendi İslami anlayışına göre bir insan modeli tasarladı ve insanların o şekilde yaşamasını istedi. Hem erkeklerin hem de kadınların" dedi.
'Jiletle sakal kesmek yasaktı'
Erkeklere yönelik devlet baskılarından da bahseden Keskin şöyle devam etti: "Net olarak katılıyorum 1979'dan sonra jiletle sakal kesmek yasaktı. Berberlere gittiğiniz zaman 'sakal kesemiyoruz' diyorlar. Kot pantolon giymek yasaktı. Erkeklerin saç uzatmaları yasaktı. Bu sadece kadınlarla da ilgili değildi. Erkeklerin de nasıl giyinmesi gerektiğiyle ilgili devlet, belli bir ölçüt belirlemişti. O ölçüte göre müdahale ediyordu. Bu sadece onunla ilgili de değil, 'Neler satılacak?', 'Restorantlar nasıl hizmet verecek?' gibi sorular vardı ve tamamen toplumu kendilerine göre şekillendirme projeleri var. İşin en kötü tarafı da, bu durumun en fazla zararını kadınlar gördü. Kadınlar daha fazla zorbalık ve baskıya maruz kaldı. Devlet bir çok alanda geri çekildi, geri çekilmek zorunda kaldı."
Ne olmuştu?
Mahsa Amini, saçının bir kısmı göründüğü gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltında darp edilmişti. Uğradığı darp nedeniyle hastaneye kaldırılan Amini, tedavisinin üçüncü gününde yaşamını yitirmişti. Amini’nin ahlak polisi tarafından katledilmesinin ardından İranlı kadınlar sokaklara dökülmüştü.
Sokaklarda devam eden protestolarda kalabalık tarafından, "Kahrolsun şeriat", "Humeyni'ye ölüm", "Zalimlere ölüm" ve "Diktatöre ölüm" sloganları atılmıştı. Polis göstericilere plastik mermi ve biber gazıyla saldırmıştı.
İranlı kadınlar da protesto için baş örtülerini çıkararak slogan atmışlardı.
Amini’nin cenazesi ülkenin batısındaki Kürdistan eyaletine bağlı Sakkız kentinde çok sayıda kişinin katılımıyla defnedilmişti. Toplanan kalabalık defin boyunca sloganlar atarken, cinayetin sorumlularının ortaya çıkarılmasını talep etmişti.
halktv.com.tr // Dış Haberler