KÜRŞAD OĞUZ
kursadoguz@yahoo.com
Arap Devletleri İsrail ile yeniden diyalog kurmaya başlamıştı... Türkiye de İsrail'le yeniden diyaloğa girmişti... Ortadoğu'da az da olsa barış rüzgârları eserken bir anda ne oldu da savaş çıktı?
Siz İbrahim Anlaşmaları dediğimiz anlaşmaya gönderme yapıyorsunuz. Bir tarafta İsrail, diğer tarafta Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas'ın olduğu anlaşmalar. Çoğunlukla bu Abraham Anlaşmaları, barış anlaşmaları olarak sunuldu. Bu doğru değil zira ne Birleşik Arap
Emirlikleri, ne Fas, ne Sudan, ne Bahreyn zaten İsrail'le savaş halinde. Gerçekte 2020'de yapılan, bu ülkeler arasında normalleşme anlaşmalarıydı. ABD tarafından da desteklenen proje, İsrail'in bölgeye siyasi ve ekonomik entegrasyonuydu. Küçük ama bitmeyen sorun şu ki, temel ilgililer yani Filistinliler bu görüşmelere çağrılmamıştı.
Görmezden gelinmiş, bir kenara itilmişlerdi. Bu dönemde özellikle ABD'de ve Avrupa'nın pek çok
başkentinde bazıları bize Filistin sorununun çözüldüğünü söyledi. Bu büyük bir hataydı. Filistin sorunu hâlâ merkezde; ve Filistinlilerle İsrail arasında siyasi, ciddi, derinleştirilmiş görüşmeler olmadığı sürece Filistin sorunun çözülemez. 7 Ekim trajedisinden önceki süreçte Suudi Arabistan'la İsrail arasında ABD gözetiminde görüşmeler sürüyordu. Bunlar kayda değer görüşmelerdi çünkü herkes biliyor ki Suudi Arabistan, Bahreyn veya BAE'den çok daha önemli bir ülke. Netanyahu için temel öncelik Suudi Arabistan'la anlaşmaktı. 7 Ekim'de HAMAS'ın İsrail'in güneyine saldırmasından sonra Suudi yetkililer İsrail'le görüşmeleri durdurduklarını açıkladı. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Netanyahu'nun zaferi olarak sunulan İbrahim anlaşmalarının bir gerçekliği kalmadı. Ve Suudi Arabistan'la anlaşma imzalama büyük projesi de rafa kalktı. Bu süreç belirleyici mi bilmiyorum ama uzun vadede İsrail'le Suudi Arabistan arasında bir anlaşma ve normalleşme olamayacağı açık. Bu başarısızlığın sebebi de hiçbir zaman Filistinlilerin bu görüşmelerde olmaması. Doğru ve saygı duyulacak bir barış sürecine en önemli kahramanı katmadan ulaşamazsınız. Uluslararası hukukun kabul ettiği saygın bir anlaşmaya Filistinliler olmadan ulaşamazsınız.
Didier Billion
"HAMAS'LA FİLİSTİN YÖNETİMİ REKABET HALİNDE"
Peki HAMAS ne yapmak istiyor? Netanyahu İsrail içinde ciddi sıkıntılar yaşıyordu. Durum böyleyken HAMAS'ın bu saldırıları ona tekrar meşruiyet mi sağladı? HAMAS bir yıldır bu saldırıya hazırlandığını söyledi.
HAMAS siyasi olarak varlık göstermek istiyor. Filistin sorununun çözülmemesine dikkat ediyor. Bu kesin. Filistin otoritesi gibi başka bir muhatap olmasını istemiyor. Filistin sorununun uluslararası alanda ortadan
kalkmasından çok korkuyor. Sonuçta şunu unutmamak lazım. HAMAS'la Batı Şeria'yı yöneten Filistin otoritesi arasında çok canlı bir rekabet var. HAMAS, Filistin yönetiminin Filistin halkına ihanet ettiğini ve aslında Batı Şeria'da İsrail ordusuna yardımcı olduğunu, İsrail hükümeti yararına polis görevi gördüğünü düşünüyor. Ve Hamas yıllardır bunu kabul etmiyor. Bütün bunlar Hamas'ın neden 7 Ekim'de güney İsrail'deki saldırıyı gerçekleştirdiğini açıklıyor. Hamas'ın açık bir siyasi projesi var ve bu projeyi uygulamak için bu yöntemleri kullanabiliyor. Unutulmaması gereken bir başka parametre daha var. Uzun zamandır bilinen, en az dört örgütten oluşan bir direniş hattı var. İran'daki Devrim Muhafızları, Lübnan'daki Hizbullah, Filistin'deki İslami Cihad ve tabii HAMAS. Bunlar sık sık bir araya gelip konuşuyor, tartışıyor. Şunu çok iyi biliyoruz ki İran, Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki görüşmeleri endişeyle izliyordu. Bu nedenle muhtemelen bu direniş hattı, görüşme sürecini durdurmak için 7 Ekim'deki bu saldırıyı düzenlemeye karar verdi. HAMAS açısından baktığınızda hem Filistin'e dair siyasi bir ajandası var hem de bu direniş hattını oluşturan ortaklarıyla beraber bölgesel bir ajandası var.
Dolayısıyla Hamas'ın askeri operasyonunun arkasında birden çok siyasi ajanda var. HAMAS'ı DAEŞ veya El Kaide gibi örgütlerle mukayese etmemek lazım. Bu ikisi topraksız örgütler ve küresel bir cihat istiyorlar. HAMAS ise milliyetçi bir örgüt. Beğenin ya da beğenmeyin Filistin halkının bir bölümünün özlemlerini temsil ediyor. 2006'da HAMAS'ın işgal altındaki Filistin'deki seçimlere katıldığını ve bu seçimleri kazandığını unutmayın. HAMAS, kendini siyasi projelerle de ifade eden, askeri kanadı olan bir
parti. Şuna çok dikkat etmek lazım. HAMAS ile DAEŞ ve El Kaide gibi cihatçı örgütler arasında bağ kurmak doğru değil.
HAMAS'ın da içinde bulunduğu direniş hattı, İsrail'in Gazze'yi işgal etmesi durumunda bu savaşa dahil olur mu?
Bölgedeki durum son derece kaygı verici. Bu yüzden şöyle ya da böyle olacak diyemem. Ama 7 Ekim'den bu yana Hizbullah İsraillilerin yaşadığı bölgelere roket atıyor. Bunlar biraz uyarı atışları. Ama Hizbullah şunu açıkladı. Eğer İsrail ordusu Gazze'ye kara operasyonu düzenlerse Hizbullah farklı bir askeri tutum içine girecek. Uyarı açık. Ve bence Hizbullah kulak verilmesi gereken bir örgüt. Bir açıklama yaptıklarında çoğunlukla söyledikleri gerçekleşiyorlar. Lübnan'ın güneyinde Hizbullah'la İsrail ordusu arasındaki atışların sayısı da artıyor. Bu çok endişe verici. Bu çatışmanın yüzde yüz büyüyeceğini söyleyemem ama bir risk hep var. İsrail ordusu Gazze'ye girdiğinde, ki piyade birlikleriyle, tanklarla girmeye hazırlandığını görüyoruz, böyle bir durumda Hizbullah'ın da İsrail'e saldırmaması beklenemez. İsrail de daha sert cevap verecektir.
"BATI BÜYÜK HATA YAPIYOR"
ABD İsrail için savaş gemisi gönderdi. AB ülkeleri de İsrail'in yanında. Ama aynı zamanda bu ülkelerin sokaklarında Filistin yanlısı gösteriler yapılıyor. Bu gerilim Batı'ya ve Avrupa'ya nasıl yansıyacak? Ve ABD ne yapmak istiyor?
Burada çok ciddi bir sorun var. Batılı güçler, ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya İsrail'i kayıtsız şartsız destekliyor. Bu Cumhurbaşkanı Macron'un bizzat kendi ağzından çıkan söz: Kayıtsız
şartsız destek. Bu büyük bir hata. HAMAS'ın 7 Ekim'deki eylemlerini kınamayı, lanetlemeyi anlayabilirim. Ama o günden beri akla hayale gelmeyecek bir yoğunlukta, korkunç bir bombardıman var Gazze'ye. Ben
Batılı liderlerin bu bombardımanı HAMAS'ın eylemlerini kınadıkları kadar güçlü kınadığını neredeyse hiç durmadım.
Rusya'yı kınamalarıyla da mukayese edebiliriz...
Kesinlikle. Eğer bir mukayese yapmak isterseniz, Ukrayna'daki savaşla aynı durumdayız. Batılı güçler ve diğerleri, Rusya'nın Ukrayna'daki şiddetini kınadı. Ama konu yaptırımları uygulamaya gelince sadece Batılı ülkeler bu yaptırımları uyguladı. Batılı olmayan başka hiçbir ülke bu yaptırımları uygulamadı. Dolayısıyla bir kopuş var. Bir tarafta Batılı güçler diğer tarafta ise neredeyse dünyanın geri kalanı. Bu kopuş çok önemli. Ben bunu Batı'dan arınma, batısızlaşma süreci olarak adlandırıyorum. Maalesef
dünyanın büyük bölümü artık Batılı ülkelerin düzenini, buyruklarını, isteklerini, kurallarını kabul etmiyor. Filistin meselesine gelince de aynı süreç işliyor işte. Ortadoğu'nun bütün başkentlerinde, Pakistan'da, Irak'ta, Ürdün'de, Fas'ta, Türkiye'de çok sayıda Filistin'e destek mitingi yapılıyor. Batı başkentlerinde de Filistin'i destekleyen gösteriler yapılıyor.
Önemli olan şu: Güneydeki ülkelerin içinde, Batılı olmayan ülkelerde bir çifte standart algısı var: Batılı ülkeler sadece kendi menfaatlerine uyduğunda uluslararası hukuka saygı gösterilmesini istiyorlar. Kendi menfaatlerine uymadığında uluslararası hukuku bir kenara atıyorlar. Dolayısıyla uzunca bir süredir yaşanan bir kopuş, yarılma var. Bugün Gazze'de yaşanan krizle de bu doğrulanıyor. Bir tarafta Batılı güçler, diğer tarafta Batılı olmayan ülkeler. Bu çok tehlikeli bir kopuş. Uluslararası ilişkilerin geleceği için 10- 15 yıl içinde ciddi sorunlara yol açacak. Bu tabloyu tamamlayalım. Şunu da açık açık tespit ediyoruz ki, uluslararası örgütler, mesela Birleşmiş Milletler ciddi bir zayıflık içerisinde. Sadece deklarasyon yayınlıyorlar. Genel Sekreter Guterres Gazze'de yaşananlara itiraz ediyor, uluslararası insan hakları çağrısı yapıyor. Bu çok olumlu ama bu kadar. Bunlar sadece açıklamalar. Gazze'deki katliamın durmasını sağlayacak inisiyatif alma araçları yok. Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde bir ikilem içindeyiz. Batılı ülkeler artık kendi bakış açılarını dayatacak noktada değiller, güney ülkeleri de zaten Batı'yla aynı fikirde değiller. Ama onlar da alternatif bir proje üretemiyorlar. Ayrıca uluslararası kuruluşlar da muktedir değiller.
Böyle karmaşık ve endişe verici bir durum içindeyiz. Son olarak, biraz önce Arap ülkelerinin İsrail'le normalleşme anlaşmaları yaptıklarından söz etmiştik. Bu Arap ülkeleri Filistin meselesini yoluna koyduklarını düşünmüşlerdi. Buna karşın bütün bu Arap ülkeleri ve Ortadoğu'daki sokak eylemleri bize gösteriyor ki, bölge halkları Filistin sorununu meselenin kalbine yerleştiriyor. Filistinli kardeşlerini destekliyorlar ve durmaya da niyetleri yok. Dolayısıyla aynı zamanda bölgenin halkları ve hükümetleri arasında da bir kopuş var.
"ARABULUCULUK ŞİMDİ ETKİLİ OLMAZ"
Bu çatışmada Türkiye'ye nasıl bir rol düşüyor. Çünkü Türkiye Ukrayna-Rusya savaşında arabuluculuğunu hâlâ sürdürüyor. Bu çatışmada da arabulucu olabilir mi Türkiye veya Erdoğan?
Türkiye bölgenin başka ülkeleriyle birlikte arabulucu rolü oynayabilir ve bunu isterim. Çok basit bir sebebi var. Türkiye yakın zaman içinde bu konuda çok tecrübe sahibi oldu. İkinci ve daha önemli sebep, Türkiye'nin Filistinlilerle, HAMAS'la düzenli ilişkileri var. HAMAS'ın siyasi kanadının başı, Haniye Ankara'ya geldi, Türk yetkililerle görüştü, Erdoğan'la görüştü. Ayrıca Türkiye'nin İsrail'le yakın zamanda daha da normalleşen ilişkileri var. Ama Türkiye tek başına bu rolü üstlenemez. Katar'ın da HAMAS'la yakın ilişkileri var. Katar her ay Gazze'ye 30 milyon dolarlık yardım gönderiyor. Resmi olarak bilinmese de Katar'ın İsrail'lede iyi ilişkileri var. Ayrıca Katar ve Türkiye'nin de çok derin ilişkileri olduğunu unutmayalım. Mısır da arabulucu rolü oynayabilir.
Özetle Türkiye'nin uzlaşmada önemli bir rolü olabilir ama tek başına değil. En etkili olabilecek partnerleri bulması lâzım. Peki bu arabuluculuk etkili olur mu? Maalesef kısa sürede olacağını düşünmüyorum. Çünkü gerginlik şu an doruk noktasında, duygusal yoğunluk var. İsrailli yetkililerin arabuluculuk istemediğini görüyoruz. Onlar Gazze'yi yok etme, kökünü kurutma projesini yürütüyor. Bu onların kullandığı kelime. Eskiden HAMAS'ı yok etmekten bahsediyorlardı şimdi Gazze'yi yok etmekten bahsediyorlar. Bu dil korkunç ve mutlaka kınanmalı. Dolayısıyla bugün arabuluculuk zor. Ama denemek lâzım. Tek bir öncelik olmalı. Ateşkes. Bunun kısa sürede olacağını düşünmüyorum. İkincisi de Gazzelilerin Gazze'den çıkması için insani koridor. Ayrıca Gazzelilere su, yiyecek ve elektriğin ulaştırılması sağlanmalı.