Ne düşündüğüm merak edilir mi bilmiyorum ama söyleyeyim yine de; Arap Birliği denen kurumun ne kendisine ne de temsil ettiğini ileri sürdüğü Arap ülkelerine bir hayrı var. Son derece gereksiz, hantal bir yapıdır bu.
Arap Birliği 1945 yılında bölgesel işbirliğini teşvik etmek, anlaşmazlıkları çözmek amacıyla kurulmuş 22 üyeli bir örgüt. Becerebildiği bir başarı görülmedi bugüne kadar. Suriye’de, Yemen’de, Libya'da yaşanan savaşlar konusundaki girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı örneğin. Körfez monarşileri ile Katar arasında yıllar önce yaşanan diplomatik krizde bile işe yaramadı varlığı.
Dolayısıyla Suriye’nin emperyal çullanmayla boğuştuğu sıralarda atıldığı Birlik’e yeniden alınmayı pek önemsediğini sanmam. Sadece sembolik bir zafer kazanmış olarak ABD güdümündeki Arap Birliği’ne tükürdüğünü yalatmış olmanın keyfini sürecek. Suriye’nin 19 Mayıs’ta Suudi Arabistan’ın Cidde kentindeki Birlik toplantısına katılması bekleniyor.
Tecrit anlamsızlaştı
Şam’ın tekrar Arap Birliği’ne alınmasının önemli birkaç nedeni var. Herşeyden önce “yeniden yapılanan” bölgede ABD’nin rolü gittikçe azaldı. Muhalif gruplarla ABD destekli Kürt güçlerinin hakim olduğu bölgeler dışında Suriye devleti kendisine yönelik son derece acımasız bir savaştan galip çıkarak ülkenin büyük bölümünde denetimi sağladı. Yenilmezliğinin Arap hükümetleri tarafından kabul edilmesi de Suriye’nin Arap Birliği’nin dışında tutulmasını anlamsızlaştırmıştı, haliyle üyelik yeniden gündeme geldi.
Suriye’de durumun arzu edilir noktada olmamasına rağmen Şam’ı boykot etmenin nihayet bir yararı olmadığını kavrayabildi Arap Birliği yöneticileri. Bu nedenle 2018'de başta Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere birçok Arap ülkesi diplomatik bağları yeniden kurdu Şam’la. Ürdün ile Suriye 2021 yılında sınırlarını karşılıklı açtı. Geçtiğimiz ay Suudi Arabistan ile Suriye yönetimi büyükelçiliklerini yeniden açmak, uçuşları yeniden başlatmak için harekete geçtiklerini duyurdular.
Deprem diplomasisi de ilişkilerin sıcaklaşmasına katkıda bulundu. Türkiye'yi vuran 6 Şubat depreminden etkilenen Suriye’de 6 binden fazla kişi öldü, 100 binlerce insan evini kaybetti. Bir zamanlar düşman olan Arap ülkelerinin üst düzey yetkilileri Şam'ı ziyaret ettiler, uçak dolusu yardım gönderdiler.
Çin faktörü belirledi
Geleneksel “Krizlere dahil olmama“ politikasından uzaklaşıp pro-aktif dış politikaya yönelen Çin’in girişimiyle başarılan Suudi Arabistan-İran yakınlaşması Suriye ile Yemen gibi krizlerde de uzlaşma zemini yarattı. ABD’nin Ortadoğu’da istediği gibi etkili olamamasının nimetlerini Çin toplamış oldu.
İran’la ilişkilerini normalleştiren Suudi Arabistan’ın Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi için en çok çaba gösteren ülke olması garip gelebilir ama ikili ilişkilerin düzelmesinin nelere kadir olduğunu gösteren çok çarpıcı bir örnek olduğu reddedilemez.
Suriye’nin Arap Birliği’ne alınmasına direnen ülkelerden Katar’dan gelen “Suriye’nin yeniden Birlik’e katılımına karşı olsak da bu Araplararası uzlamaya engel değildir" açıklaması yakında bu ülkenin de yumuşayabileceğinin işareti gibi yorumlanabilir pekala. Kuveyt de karşıtlığını Suriye’de “özgür seçimler olacak mı, Şam yaptıklarından ötürü özür dileyecek mi" sorularıyla göstererek ne kadar şakacı olduğunu gösterdi. Arap Birliği üyesi ülkelerde sanki “kusursuz bir demokrasi" var da Suriye’de onu istiyor Kuveyt. Şaka güzel ama.
Tamam, Şam çok da ayılıp bayılmıyor üyeliğe ama bu geri dönüşün ülkedeki muhaliflerin Arap Birliği tarafından da yalnız bırakıldıklarını hissetmesine yarayacağını biliyor. Ayrıca Şam yönetiminin denetimindeki bölgelerde yaşayan Suriyeliler de Arap dünyası ile ticaretin artmasından memnun kalmış durumda. Bu Şam’ı güçlendiren bir gelişme.
Özeti: Sahada kazanan diplomaside de kazanıyor.
Suriye örnektir.