Çocukken, yaz tatilleri sonsuza kadar sürecek gibi görünürdü ve iki tatil arasındaki bekleme süresi sanki bir sonsuzluk gibi gelirdi. Peki neden büyüdüğümüzde zaman hızla geçiyor gibi geliyor ve haftalar, aylar ile mevsimlerin tümü birbirine karışıp, baş döndürücü bir hızla gözden kayboluyor?
Saatler ve takvimlerdeki saatlerin, günlerin ve yılların kronolojik geçişi, sabit ve ölçülebilir bir olgudur. Yine de zaman algımız, meşgul olduğumuz faaliyetlere, yaşımıza ve hatta ne kadar dinlendiğimize bağlı olarak sürekli değişir.
Aslında zamanın göreli olduğunu zaten biliyoruz: Bir cismin hızı arttıkça, o cismin deneyimlediği zaman azalır. Örneğin ışık hızının %99'uyla giderseniz, sizin 1 saniye olarak deneyimlediğinizi Dünya'da sabit duran arkadaşınız 6 saniye olarak deneyimler. Tabii bu tür bir deneyim pek mümkün değil, çünkü kütleli cisimleri ışık hızına veya ona çok yakın hızlara çıkarmak, aşırı yüksek enerji gerektiren bir iş. Kütleli bir cismi ışık hızına yaklaştırmak zor olsa bile mümkün, örneğin CERN'deki Hadron Çarpıştırıcısı gibi hızlandırıcılarda, protonlar gibi kütleli ama ufacık cisimler kullanılıyor ve ışık hızının %99.9999991'ine kadar ulaştırılabiliyor. Bu hızda proton için zaman, bizimkinden 7500 kat yavaş akıyor. Yani o protonun 1 saniyeyi deneyimleyebilmesi için, Dünya'da 2 saat geçmesi gerekiyor!
Ama durun, konumuz fiziksel zaman genişlemesi değil. Zamanın farklı aktığını deneyimlemek istiyorsanız kendinizi ışık hızına çıkarmanıza da gerek yok. Eğer yaşlanıyorsanız, sizin için zaman hızlanıyor demektir. Aslında bu, görelilikte olan gibi bir hızlanma değil, çünkü örneğin yeni doğmuş bir bebekten farklı bir fiziksel zaman deneyimlemiyorsunuz. Sonuçta 1 saniye, kim olursanız olun, sizin için de bebek için de aynı: Spesifik bir sezyum atomunun titreşim sayısına bağlı olarak belirlenen bir zaman aralığı. Ancak aynı 1 saniye, sizin zihninizde o bebeğinkinden çok daha hızlıymış gibi algılanıyor. İşte bu yüzden...
Her Şeyi Hatırlamak İster Miydiniz? Tekrar Düşünün!
Görünüşte hızlanmış olan bu zaman yolculuğu, yetişkin yaşamlarımızı ergin sorumluluklar ve kaygılar doldurmamızın bir sonucu değil. Aslında araştırmalar, algılanan zamanın yaşlı insanlar için daha hızlı hareket etmesinin, hayatlarımızı meşgul ve acele hale getirdiğini gösteriyor.
Yaşlandıkça Zaman Neden Daha Hızlı Akıyor?
Metabolizma Hızı
Bunun neden böyle olduğunu tam olarak bilmiyoruz ama birkaç ilginç hipotez bulunuyor. Bunlardan biri, biyolojik saatimizle ilgili. Biz büyüdükçe metabolizmamız, kalp atışlarımız ve nefes alışımız yavaşlıyor. Gerçekten de mesela bir çocuktan ve bir yetişkinden gözlerini kapatmasını isteyin ve tam 1 dakika geçtiğini düşündüğü zaman size haber vermesini söyleyin. Çocuklar, gerçekte yaklaşık 40 saniye geçtikten sonra çoktan 1 dakikanın geçtiğini söylemeye meyilliler. Yetişkinler ise 60-70 saniye kadar geçtikten sonra... Yani metabolizma yavaşladıkça zaman algısı hızlanıyor.
Bu işte bir hata var gibi değil mi? Çocuklar 40 saniyeyi 1 dakika zannediyorlar, yetişkinler ise 70 saniyeyi. "E o zaman, çocuklar için zaman daha hızlı geçiyor." diyebilirsiniz. Ama değil. Çünkü fiziksel olarak zaman aynı, bizimse o zaman diliminde ne kadar bilinçli ve bilişsel deneyim yaşadığımız, zaman algımızı belirliyor.
Bunu şöyle düşünün: Her bir hücrenizdeki her bir işlem, mesela beyninizin yaptığı her bir işlem, sizin fiziksel zamanı o kadar yakından takip etmenizi sağlıyor. Biyokimyasal fonksiyonlar yavaşladıkça, fiziksel olarak akan zaman ile daha desenkronize hale geliyoruz. Bunu bir metronom gibi düşünebilirsiniz. Fiziksel zaman 1... 2... 3... diye düzenli olarak akıyor. Ama yaşlandıkça sizin biyokimyasal uyarıcılarınız o kadar yavaşlıyor ki, 1. saniyeden sonra 3. saniyeyi algılıyorsunuz, 2. saniye hiç yok gibi geliyor. Bunu adeta o saniyeler arasında "biyokimyasal olarak uyuyakalmak" gibi düşünebilirsiniz. Birkaç saniye sonra "Hah!" diye uyandığınızda, zamanı fark edip, "Aaa zaman ne hızlı akıyor." diyorsunuz.
Tabii 1-2 saniye gibi süreleri abartarak söylüyoruz, normalde bu kayma milisaniyeler düzeyinde oluyor ama uzun yıllar içinde bunlar birleşerek anlamlı düzeyde bir "hızlanmış zaman algısı"na karşılık geliyor. Buna karşılık çocukların kalpleri daha hızlı atıyor, metabolizmaları daha hızlı çalışıyor ve bu nedenle fiziksel zamanı daha senkronize ve eksiksiz olarak deneyimliyorlar. Bu da zamanın daha yavaş aktığı hissine sebep oluyor.
Yeni Bilgi Miktarı
Bunu daha iyi anlamak için, çok benzer bir diğer hipoteze bakabiliriz. Buna göre, algıladığımız zaman akışı, kavradığımız yeni bilgi miktarıyla ilişkili. Küçükken, beynimiz her şeyi çok hızlı işliyor, çünkü bir dolu yeni bilgiyle karşılaşıyoruz. Beyindeki bu süper uyarılma hali, fiziksel olarak akan zamanı çok daha yakından deneyimlememizi sağlıyor. Büyüdükçe, beynin uyarımı azalmaya başlıyor. Çünkü tanıdığımız yüzlere bakıyoruz, tanıdığımız mekanlarda ömrümüzü geçiriyoruz, aşina olduğumuz işler yapıyoruz. Bu sırada beyin, adeta küçük küçük uyuklayabiliyor. Bu da, iki farkındalık arası zamanın çok hızlı aktığını düşünmemize neden oluyor.
Tehdit Altında Ağır Çekim Hissi
Hatta bu hipotez, yetişkin biri hayatını tehdit edecek bir olayla karşılaştığında, neden her şeyi "ağır çekimde akıyor gibi" hissettiğini de açıklar. O ölümcül tehdit, yepyeni bir problem olduğu için, beynimiz alışageldiği yavaş akıştan çıkarak, her bilgiyi anlık olarak işlemeye çalışır ve bir anda o alışageldiği hızlı akan zaman düzeninden çıkıp, her bir milisaniyeyi deneyimler hale gelir. Bu da zaman yavaş akıyormuş gibi hissetmemizle sonuçlanır.
Hatta uzmanlar, bu zaman algısını etkileyen molekülün, nöronlar arası bilgi iletimini sağlayan dopamin olduğunu düşünüyorlar. 20 yaşını geçtikten sonra dopamin salgısı yavaş yavaş azalıyor ve zaman, daha hızlı akıyormuş gibi deneyimleniyor. Yani akan zamanla ne kadar senkronize iseniz, zaman o kadar daha hızlı değil, o kadar daha yavaş akıyor gibi geliyor.
Duke Üniversitesi makine mühendisliği profesörü Adrian Bejan’ın European Review dergisindeki bir makalesi, değişen zaman algılarının ardındaki fiziği açıklıyor ve yılların neden yaşlandıkça uçup gittiğini ortaya koyuyor. Bejan temelde fizik ilkelerinin her şeyi açıklayabileceğine inanıyor. Fizikteki akış ilkelerinin ekonomi gibi soyut kavramların hareketini nasıl dikte ettiği ve açıkladığı hakkında kapsamlı yazılar yazdı. En son makalesinde, insan zihninin mekaniğini ve bunların zaman anlayışımızla nasıl ilişkili olduğunu inceleyerek, yaşlandıkça değişen zihinsel algımız için fiziksel bir açıklama sunuyor.
Sonuca ulaşmak için zaman, vizyon, biliş ve zihinsel işleme üzerine bir dizi alanda önceki çalışmaları gözden geçiren Bejan’a göre, deneyimlediğimiz zaman, zihinsel uyaranlarda algılanan değişiklikleri temsil ediyor. Gördüklerimizle alakalı. Fiziksel zihinsel-görüntü işleme süresi ve aldığımız görüntülerin hızı değiştikçe, zaman algımız da değişir. Ve bir anlamda, her birimizin, dinlenme miktarından ve diğer faktörlerden etkilenen, saatler ve takvimlerde geçen saatler, günler ve yıllar ile ilgisi olmayan kendi “zihin zamanımıza” sahibiz. Bejan, Quartz’a bu özel mercekten zamanın geçişine bakan ilk kişi olduğunu söylüyor, ancak vardığı sonuçlar, zamanın geçişi ile ilgili fiziksel ve zihinsel süreçleri inceleyen diğer bilim adamlarının bulgularına dayanıyor.
Şimdiki zaman geçmişten farklıdır çünkü zihinsel bakış değişmiştir, birinin saati çaldığı için değil. Canlı ve cansız tüm akış sistemlerini birleştiren “saat zamanı” ölçülebilir. Tüm saatler, duvar saatleri ve çan kulelerinde gündüz-gece periyodu 24 saattir. Ancak fiziksel zaman, zihin zamanı değildir. Sizin algıladığınız zaman ile başkaları tarafından algılanan zaman aynı değildir.
Beynin karşılaştığı ve düzenlediği zihinsel görüntülerin sayısı yaşlandıkça beynimizin durumu ile ilgilidir. Yaşlandıkça, görme, beyin karmaşıklığı ve daha sonraki yaşamda bilgiyi ileten yolların bozulması dahil olmak üzere çeşitli dönüştürücü fiziksel özellikler nedeniyle zihinsel görüntülerdeki değişikliklerin algılanma hızı azalır. Ve görüntü işlemedeki bu değişim, zamanın hızlandığı hissine yol açar.
Bu etki sakkadik göz hareketi ile ilgilidir. Sakkadlar, saniyede birkaç kez meydana gelen bilinçsiz, sarsıntı benzeri göz hareketleridir. Sakkadlar arasında gözleriniz sabitlenir ve beyin aldığı görsel bilgiyi işler. Bütün bunlar, sizin tarafınızdan herhangi bir çaba sarf edilmeden, bilinçsizce gerçekleşir. İnsan bebeklerde, bu süreler yetişkinlerden daha kısadır.
Bejan, uyaranların işlenmesi ile zamanın hızlandığı duygusu arasında ters orantılı bir ilişki olduğunu söylüyor. Bu nedenle, gençken ve birçok yeni uyaranla karşılaştığınızda zaman aslında daha yavaş geçiyor gibi görünüyor. Yaşlandıkça, zihinsel görüntülerin üretimi yavaşlar ve zamanın daha hızlı geçtiği hissini verir. Yorgunluk ayrıca sakkadları etkiler, bu göz hareketlerinde çapraz sinyallere yol açan örtüşmeler ve duraklamalar yaratır. Yorgun beyin, aynı anda görsel bilgiyi görmeye ve anlamlandırmaya çalışırken bilgiyi etkili bir şekilde aktaramaz. Bunları ayrı ayrı yapmak için tasarlanmıştır.
Sporcuların yorgun olduklarında performanslarının düşmesine yol açan şey budur. İşleme güçleri karışır ve zamanlama algıları bozulur. Yeni durumları göremez veya hızlı tepki veremezler.
Zamanın algılanan geçişindeki diğer bir faktör de beynin nasıl geliştiğidir. Beyin ve vücut daha karmaşık hale geldikçe ve daha fazla nöral bağlantı oluştukça, bilginin seyahat ettiği yollar giderek daha karmaşık hale geliyor. Bejan’a göre bir ağaç gibi dallanıyorlar ve işlemedeki bu değişiklik zaman deneyimimizi etkiliyor.
Son olarak, yaşlandıkça beyin bozulması algıyı etkiler. Örneğin, yaşlı insanlarda sakkadik göz hareketleri çalışmaları daha uzun gecikme süreleri göstermektedir. Beynin görsel bilgiyi işleme süresi uzar, bu da yaşlıların karmaşık problemleri çözmesini zorlaştırır. Bejan, daha yavaş “gördüklerini” ancak zamanın daha hızlı geçtiğini hissettiklerini savunuyor. Yine de, tamamen zamanın tutsağı olmadığımızı belirtiyor. Saatler sıkı bir şekilde işlemeye devam edecek, takvimde günler geçecek ve yıllar daha da hızlı geçecekmiş gibi görünecek.
Kaynak:evrimagacı.com