Birçok kültürde gözleri kaçırma, parmaklarla oynama, kekeleme gibi davranışların yalan belirtisi olduğu ve kişiyi ele verdiğine dair kanılar yaygın. Oysa on yıllar boyunca yapılan araştırmalarda buna dair kesin bulgular elde edilmiş değil. Tıpkı yukarıdaki iki örnekte olduğu gibi, "Yalan tespitiyle ilgili hataların topluma bedeli ağır oluyor ve insanlar yanlış yargıların kurbanı oluyor" diyor Hartwig.
Psikologlar yalanı tespit etmenin çok zor olduğunun farkında. 2003'te Bella DePaulo ve ekibi daha önce yapılmış 116 deneyi inceleyip kişilerin doğru ve yalan söylerken ne şekilde davrandığını anlamaya çalışmış, gözleri kaçırma, göz kırpma, daha yüksek sesle konuşma, omuz silkme, farklı şekilde oturma, baş hareketleri, el, kol ve bacak hareketleri gibi davranışsal belirtileri değerlendirmişti. Ancak bunların hiçbiri yalan söylemekle kesin bağlantılı bulunamadı; sadece insan kulağının tespit edemeyeceği şekilde ses tonunda değişim ve gözbebeklerinin büyüklüğü, yalan söylemeyle çok zayıf bağlantılı olarak görüldü.
Güvenilir değil
Daha sonra yapılan araştırmalarda da hangi davranışın yalan söylemekle bağlantılı olduğuna yönelik tahminlerin hemen hemen tesadüf eseri doğru sonuca varmakla aynı düzeyde olduğu görüldü. Yani çok sınırlı bazı davranışların yalan veya doğru söylemekle bağlantılı olabileceği, ama bunların da güvenilir göstergeler olabilecek düzeyde güçlü veriler oluşturmadığı sonucuna varıldı.
Ancak polis yetkilileri, laboratuvar ortamında gönüllü olarak kullanılan deneklerle gerçek soruşturmalarda karşılaşılan zanlıların tavrının aynı olmayacağı görüşünde. İngiltere'deki Portsmouth Üniversitesi'nde psikolog Samantha Mann de bu eleştiride haklılık payı olduğunu söylüyor. Cinayetten hüküm giymiş bir mahkumun polisteki sorgusundan görüntüler, o dili anlamayan polislere izletilip, katilin davranışlarını gözleyerek hangi konularda yalan söylediğini tahmin etmeleri istendiğinde yüzde 64 oranında doğru sonuca varılmıştı. Bu, tesadüf sonucuna işaret edecek yüzde 50 oranından çok daha yüksek olsa da, hala güven duyulacak seviyede değildi.
Kalıplara dayalı yargılar yanıltıyor
Yanlış sonuca varan polisler ise katilin davranışları ile ilgili "yalancılar gözlerini kaçırır" veya "elleriyle oynar" gibi belli kalıplara göre karar verdi. Mann ise katilin stres altında olsa da bu tür kalıplara karşı davranışlarını kontrol altında tuttuğunu söylüyor. Mann ve ekibinin farklı polis memurlarıyla yaptığı başka bir araştırmada ise bir akrabalarını öldürdükleri halde televizyona çıkıp üzüntülerini sergileyen aile fertlerinin ifadelerindeki doğru ve yanlış unsurlara dair tahminlerin tesadüf eseri doğru sonuca varma durumundan öteye gidilemediği görüldü.
Hartwig ve Charles Bond daha sonra benzer araştırmaları incelediğinde, gerçek polis sorgularında söylenen yalanların, laboratuvar koşullarında söylenen yalanlardan daha kolay tespit edildiğine dair herhangi bir veriye ulaşamadı. ABD'de Florida Uluslararası Üniversitesi'nde psikolog olan ve Federal Araştırma Bürosu (FBI) ajanlarını eğiten Ronald Fisher, hilekarların tedirginliklerini saklamayı bildiklerini vurguluyor. "İnsanların iç duyguları ile dışarıdan hissedilenleri kıyaslayan araştırma pek yok. Yalancılar daha tedirgin ama bu içsel bir duygu ve dışarıdan gözlenen davranıştan farklı olabiliyor" diyor.
Yalanın sözel göstergeleri
Bu nedenle araştırmacılar, davranışlardan yola çıkarak yalan tespiti çalışmalarına hemen hemen son vermiş durumda. Peki, yalanı ve yalancıyı tespitin başka yolları var mı? Psikologlar artık yalanın sözel göstergeleri üzerinde duruyor; yalan söyleyenler ile doğru söyleyenlerin kullandıkları ifadeler arasındaki farklılıklar tespit edilmeye çalışılıyor. Bunun yöntemlerinden biri, polis sorgusunda eldeki delillerin hemen ifşa edilmemesi, zanlının daha uzun süre boyunca serbest konuşmasının sağlanması ve böylece ifadedeki çelişkiler üzerinde yoğunlaşmak.
Hartwig bu tekniği eğitim sırasında 41 polise öğretmiş ve yalan tespitinde yüzde 85 başarı sağlanmıştı. Bu eğitimi almayan 41 poliste ise bu oran yüzde 55 düzeyinde kalmıştı. Bir diğer sorgu tekniği olarak da zanlılardan ve tanıklardan, herhangi bir suç mahallini tarif etmeleri veya zanlı ile ilgili sahte tanıklıklara dair ayrıntıları paylaşmaları isteniyor. Doğru ifade verenler çok daha fazla ayrıntı paylaşabiliyor.
Davranışsal göstergeler
Ancak ABD'de polis ve diğer güvenlik güçlerinin bu tür bilime dayalı reformları henüz uygulamadığı görülüyor. Örneğin ulusal güvenlik departmanının ulaşım biriminde, uçak yolcularının inceleme ve soruşturmalarında davranışa dayalı göstergelere ağırlık veriliyor. Yetkililere, yalan söylediğinden şüphelenilen kişileri gözlemlemeleri sırasında şu davranışlar üzerinde durmaları isteniyor:
Gözleri kaçırmak -ki bu bazı kültürlerde saygı göstergesi olarak kullanılır- gözlerini dikerek bakmak, hızlı göz kırpmak, şikayet etmek, ıslık çalmak, abartılı esneme, konuşurken ağzını elle kapatmak, aşırı el kol hareketleri, bir yerlerini düzeltiyor veya temizliyor görünmek.
Oysa bu davranışların yalan söyleme belirtisi olduğuna dair yanlış kanı çoktan çürütülmüş durumda.
Böylesi yüzeysel ve belirsiz göstergelere dayalı soruşturmalar nedeniyle olsa gerek 2015-18 yılları arasında yolcuların, milliyet, ırk, etnik kökeni gibi nedenlerle ayrımcı muameleye maruz kaldıklarını bildirdikleri 2251 resmi şikayet başvurusu olmuş.
Daha önce ABD'de havalimanlarında yolcu taramada kullanılan 94 göstergenin sayısı 2013'te 36'ya düşürülse de liste hala "aşırı terleme" gibi bilimsel olarak çürütülmüş birçok unsur içeriyor.
Ancak yetkililer, davranış gözetimi sayesinde son 11 yılda üç yolcunun patlayıcı ve yanıcı aletlerle uçağa binmesinin engellendiği iki başarı öyküsünden söz ediyor.
Mann ise tespit edilmeksizin bu sistemi aşmış kaç teröristin olduğunu bilmeden bu başarının ölçülemeyeceği kanısında. 2015'te yapılan denemelerde havalimanı güvenliğini aşarak sahte patlayıcı ve silahlarla uçağa binme konusunda yüzde 95 başarı kaydedilmişti.
İçe kapalı yapısı aleyhine işledi
Mann, Hartwig ve 49 diğer araştırmacı, 2019'da yayımladıkları bir yazıda, güvenlik güçlerinin davranışa dayalı gözetimden vazgeçmesi tavsiyesinde bulunmuş, bunun bilim dışı olduğunu ve "bireylerin yaşam ve özgürlüğünü tehlikeye attığını" vurgulamıştı.
Sakin göründüğü için anne ve babasını öldürmekle suçlanıp 17 yaşında 17 yıl mahkumiyet alan Tankleff ise yıllarca ismini temize çıkarmaya çalışmış ve avukatlık için baroya kayıt yaptırma mücadelesi vermişti. Nihayet 2020'de New York barosuna kaydolan Tankleff'in içine kapalı yapısını aşıp duygularını göstermeyi öğrenmesi gerekmişti. Bu yolda ona yardımcı olan Lonnie Soury, duyguları göstermenin neden önemli olduğunu şöyle açıklıyor: "İnsanlar çok önyargılı."