Görme
Görme duyumuz incelendiğinde, kesinlikle zayıf olmadığımız ortaya çıkacaktır.Bizlerdeki konik hücler, 3 tip rengi fark edebilir ve bunların arasındaki ton farklılıklarını algılamamıza neden olur.Çevremiz, gökkuşağının mordan kırmızıya olan spektrumunca renklenmiştir. Ancak bir canlı var ki, bu renkliliği 5 kat öteye taşımıştır.15 farklı konik hücresiyle bu canlı mütevazi karidestir.15 farklı renk algılayıcı reseptörü vasıtasıyla bizim tam 5 katımızca renk algılayabilir. Bunun ne denli çılgınca olacağını düşünmek gerçekten heyecan verici.
Bazı canlılar, görme konusunda bu durumu daha da ileri götürüp; mor ötesi ve kızılötesi ışınları da görmeye kadar ilerlemişlerdir.
Dokunsal Algılar
Muhtemelen dünyadaki en garip duyu organı, yıldız burunlu köstebeklerin burunlarıdır. Silindir gövdesi üzerinde kısa sivri bir kafa ve kafanın üzerinde 22 adet parmak şeklinde cilt uzantısı bulunur. Bunlar, potansiyel av hayvanlarının izlenebildiği ve bir saniyenin kesirleri içinde atak yapabilen dokunsal organlar olarak işlev görür.
Hareketler o kadar hızlıdır ki insan gözü o anı takip edemez. Özel kameralarla yapılan son ölçümler bir yıldız burunlu köstebeğin saniyede on üç potansiyel ava dokunabileceğini ve inceleyebileceğini gösterdi. Bu oldukça hassas uzantıların, avlarının kas hareketi sırasında ortaya çıkan elektriksel impulsları algıyabildikleri elektro reseptörler olarak işlev gördüğü anlaşıldı.
Dokunma hissi, bir histen öte aynı zamanda deri ile kontağı sağlayan bir işlemdir.Saniyeden çok daha az bir sürede, dokunma reseptörleri, basıncı, sıcaklığı, yapıyı ve hatta acıyı hissedebilir.İnsanda bu reseptörlerin en fazla olduğu yer, eller ve dudaklardır. Yıldız burunlu köstebeğe geri dönecek olursak, burunlarındaki reseptör sayısı bizim ellerimizdekinin 6 katıdır.Ne denli yüksek bir hassasiyete sahip olduklarını böyle anlayabiliriz.
Tat Alma
Bütün hayvanlar, yenilebilir ile yenilemezin ayırdını yapar tat alma duyusuyla.Yada herhangi bir şeyin çok fazla mideye indirilmesini önlemek için kullanırlar.Mesela tuzun.Ancak yine de çok daha gelişmiş yetenekler mevcuttur.Örneğin “catfish” kedi balığı tüm vücudu tat alma reseptörleriyle kaplıdır.Bu lezzetli bir avın yaklaştığını ona önceden bildiren bir yetenektir.Tam tersine, tavuklarda ise son derece kötü bir tat alma duyusu vardır.Onlar bu sıralamanın en sonunda yer alırlar.
Elektriklenme
Bu yetenek, insanlar için hiç bir anlam taşımamaktadır. Bu yetenek, denizlerde olan canlıların kullandığı bir yetenektir.Örneğin köpek balıkları, yeterince güçlü çeneleri, çok hızlı yüzme yetileri, harika koku alma duyularına rağmen elektrik alanda oluşan değişiklikleri de algılayabilirler.Her hareket, örneğin bir solungacın yarattığı dalgalanma, köpek balığını uyarır ve hareketi yapanı bu konuda pişman eder.Köpek balığının, elektro-duyarlı jelle kaplı porları, elektrik alandaki bu değişimleri algılamasını sağlar.
Tüm bu yetenekleri en üst seviyeye çıkarmış bir hayvan mevcut değildir.Her hayvan kendi doğal habitatı içerisinde var olabilmek için bir kısım yetenekler geliştirmiş ve bu şekilde canlı çeşitliliği sağlanmıştır.Bu çeşitlilik yaşamı güzel kılan şeydir.
Mor Ötesi
Arılar ultraviole ışığı algılayabilir (bizlerin güneş kremleri ile önlemeye çalıştığımız ışınlar) ve bu sayede hedeflerindeki çiçekleri ve polenleri daha canlı ve dikkat çekici bir şekilde görebilirler.
Bu oldukça başarılı bir yetenektir ancak ren geyiğinin yeteneği daha da şaşırtıcıdır.Bu hayvanlar, mevsimlere göre görme yeteneklerini düzenlerler.Noel Baba’nın yardımcıları, kışın, yemek stokları azaldığında görmelerini ultraviole kısma doğru yöneltir.Bu sayede beslendikleri yosunların, karın üzerinde turuncu bir şekilde parlamalarını sağlarken, kurtların ultraviole ışınları yansıtmayan kürkleri siyah bir görüntüye sahip olur.
Kızılötesi
Bal arıları ve yaban arılarının gözleri bizim gördüklerimizden farklı olarak ultraviyole ışınlarını da algılar. Başının iki yanındaki petek gözlerinin yanı sıra, yine başının üstünde de üç tane nokta gözleri vardır. Bu gözlerle uzaktaki bir cismi 60 kere büyütülmüş şekilde görürler. Ultraviyole ışınlarını algılayabilmeleri demek, daha yüksek frekanslardaki ışığı algılayabildikleri anlamına gelir.
Sadece bu özellik bile arılara biyolojide yepyeni bir dünya açar. Birçok bitki, sadece bu dalga boyu aralığında görülen desenler ve renk varyasyonları gösterir. Bu da çiçek tozlayıcı arılar için ek bir bilgi demektir. Çoğu çiçek, ultraviyole aktif renk şeridi ile böcekleri nektarlarının olduğu yerlere doğru yönlendirir.
İnsanların kızılötesini görmek için kullandıkları ekipmanları vardır.Bu ekipmanlar, gece vakti ısıyı, kodlanmış bir görüntü haritasına dönüştürerek, en soğuğu siyah, en sıcağı beyaz olan bir görüntü oluşturur.Ancak bazı tip yılanlar, böyle ekipmanlara ihtiyaç duymadan, aynı şeyi; gözlerinin altındaki boşluklarda bulunan boşluktaki reseptörleri vasıtasıyla gerçekleştirirler.Bu yapıya pit organ adı verilir ve bu organ vasıtasıyla 1 metreye kadar olan mesafelerde, ortama radyatif şekilde yayılan ısı algılanarak, yılanda 3 boyutlu bir görüntü oluşumuna katkıda bulunur.Bu da yılanların daha rahat bir şekilde avlanmalarına yardımcı olur.
Gece Görüşü
Işık, görme için kafa karıştırıcı bir etmendir. Bazı gececi hayvanlar, nasıl oluyor da, geceleri görebiliyorlar? Gececi hayvanların gözlerine baktığımızda parladıklarını farkedebiliriz. İşte bu, gece görüşü için geliştirilmiş bir adaptasyondur.Gözleri, gelen ışığı geriye reflekte eder ve bu sayede retinalarındaki ışığa duyarlı hücreleri 2 kat daha fazla ışık yakalama şansına sahip olur.Bu da, onların ortamını çok daha aydınlık bir şekilde algılamalarına yardımcı olur.
Ses
Piyanonun en üst ve en alt notaları, oldukça farklı gelir bize, ancak görmede olduğu gibi bu sadece duyduğumuz küçük bir parçasıdır. Bazı hayvanlar ise, daha ekstremleri kullanmaya meyillidirler.Çok daha tizleri yada çok daha basları.
Ultrason
Ultrason kelimesini doktorlarınızdan duymuşsunuzdur.Kulağınızdaki yumuşak dokuyla ilgilenirken, yada büyüyen bebeğinize baktığınız sırada.Ancak hayvanlar dünyasında işler çok daha farklıdır. Yarasalar, çok tiz sesleri yayarak, bir nesneden yada bir avdan geri dönüşlerini hisseder, sonra da konum belirleme de kullanırlar.Yunuslar, bir diğer Ultrason kullanıcılarıdır.Ayrıca hamile kadınların bebeğini gözlemlemede faydalı olmuşlardır.
İnfrason
Ultrason’un zıttı bu sesler çok daha bas seslerdir.Balinaların sesleri, filler, zürafalar ve timsahlar bu seslerin kullanıcılarıdır.Bu sesler vasıtasıyla çok uzun mesafeli iletişimler gerçekleştirilir.Çünkü yüksek frekanslı seslerin aksine düşük frekanslı bas sesler çok daha uzun mesafeleri kat edebilir ve hayvanlara konumlandırma konusunda yardımcı olur.
Koku
Biz insanların koku alma duyuları, kesinlikle özenilecek bir seviyede değildir.Köpekler, uyuşturuculardan, kanser hücrelerine kadar çeşitli kokuları alıp, bizlere yardımcı olabilecek seviyede gelişmiş koku alma duyularına sahiplerdir.Bazı tür ayılar 20 mil ötesine kadar koku alabilir.Fareler gibi başka hayvanlar, burun deliklerinden gelen bilgileri ayırabilme yetenekleri ile TB rahatsızlığı, kanser ve hatta mayınları detekte edebilirler. Ancak bunların arasında en ilginci kesinlikle yıldız burunlu köstebektir. Bu canlılar, su altında koku alabilirler.Burunlarından bir hava kabarcığı çıkartıp, bunu geri içeri çekinceye kadar kokunun orada birikmesini sağlarlar.Ardından, içeri giren hava kabarcığı vasıtasıyla, kokuyu tanımlarlar.
Aminoasit Hassasiyeti
Bahsettiğimiz hayvan Somon balığı. Somon balığının hayatı sıra dışı hayatlara verilecek en güzel örneklerdendir. Tatlı sularda doğarlar. Tatlı sularda başlayan yaşantıları, yetişkin olana kadar devam eder. Yetişkin olduktan sonraysa denize göç etmek için yolculuğa başlarlar. Bu yolculukta şelalelere bile tırmanabilirler. Tatlı sularda doğmuş olsalar da, göç esnasında fizyolojileri tuzlu suda yaşayacak şekilde dönüşüm geçirir. Binlerce kilometre süren bu yolculukları sonucunda ebeveynlerinin yetişkin olarak yaşadıkları sulara kavuşmuş olurlar.
Somon balıkları o kadar sıra dışıdır ki, doğdukları nehre geri dönüp yumurtalarını bırakarak yaşamlarına son verirler. 1954`te araştırmacılar, balıkların binlerce nehir ve akarsu arasından kendi doğdukları nehri bulabilmek için koku duyularını kullandıklarını saptadılar. İyi ama somon balığının bu kadar etkileyici hassasiyette koku duyusuna sahip olmasını sağlayan moleküller nelerdir? Çoğu kanıt aminoasitleri gösteriyor. Aminoasitlere diğer hayvanlar da güvenir. Örneğin alabalık derisindeki aminoasit algısı sayesinde en ufak bir ortam değişikliğini algılar. Aynı zamanda insan derisinde de büyük miktarda bulunur. Örneğin bir balıkçı avlandığı sularda elini yıkadığında, insandaki aminoasit kokusunu alan balıklar diğer balıkları uyarır.
Kök Uçlarını Kullanarak Akrabaları Tanıma
Bitkilerin en hassas duyu organları muhtemelen kök uçlarıdır. Bitkiler kök uçları sayesinde sadece yabancı türleri ayırt etmez, aynı zamanda yakın akrabalarını da tanırlar. Akrabalarına, yabancı bitkilere davrandıkları agresif rekabet davranışlarını sergilemezler. Hatta kendi köklerini genetik olarak birebir aynı olan öteki bitkiden ayırt edebilirler. Peki bunu nasıl yapıyorlar? Yapılan araştırmalara göre, bu yetenek büyük olasılıkla kökler tarafından salınan bazı maddelerin saptanması sayesinde hayat buluyor. Örneğin çilek ve bezelye kökleri, toprak altında yabancı kökler ile karşılaştığında büyümeye ve onların alanlarını işgal etmeye devam ediyor. Fakat kendileriyle aynı genetiğe sahip akrabalarıyla karşılaştıklarında hemen köklerinin büyümesini durduruyor, alan işgali yapmıyor.
Daha da ilginç olan ise bitkinin kendisini nasıl tanıdığı. Deneyler, bu tanımada çözünür bir maddenin rol oynadığını, ancak temel olarak sistemin farklı bir mekanizmaya göre çalıştığını gösteriyor. Bazı bitkiler döngüsel olarak farklı miktarda madde salabilir. İşte bu miktar ve madde, bitkinin kendi spesifik ritmini tanımasına yardımcı oluyor olabilir.
Yan Organlar
Balıklar ve amfibiler su hareketlerini algılarlar. Buna dokunsal bir uzak duyu da diyebiliriz.
Sudaki hayvanlar için su bulanık veya ışığın geçmesine izin vermeyecek derinlikte ise balık sürüsü yanal çizgi organları ile hareketlerini koordine ederler. Eğer bir balık yön değiştirirse komşu balık suyun basıncındaki değişikliği fark eder ve kendini ona göre hizalar.
Manyetik Alan Algısı
Kuşların ve kaplumbağaların dikkat çekici yön bulma yetenekleri, Dünya’nın manyetik alanını algılayabilmelerine dayanır. Birçok canlı aynı şekilde manyetik alanları algılayabilse de, bunu nasıl yaptıkları tam olarak bilinmiyor. Manyetik alanı algılayabilme becerisi her canlıda farklı bir yöntemledir; insanlar ise pusula yardımı ile yönlerini bulur.
Manyetik duyu neredeyse hiç araştırılmamıştır. Ancak gözlerinde bulunan gelişmiş bir sistem sayesinde kuşların ışığa bağlı olarak manyetik alanı algılayabildiğini düşünüyoruz. Deniz kaplumbağalarında da benzer şekilde manyetik alan algılama yetisi olduğu biliniyor. Ayrıca ineklerde, tavuklarda, tilkilerde ve böceklerde de bu yeteneğin olduğu sanılıyor. Yine de çoğu hayvanın hangi yöntemi kullandığı hakkında fazla bilgimiz yok.
Kaynak.:bilimkurgukulubu.com