DEVA Partisi lider Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Merkezi'nde Genel Başkan Ahmet Davutoğlu ile görüşme gerçekleştirdi. İkili görüşmenin ardından açıklamalarda bulundu. Yapılan açıklamada, "Heyetlerimizin bundan sonraki süreçte karşı karşıya gelerek ikili bazda bu çalışmalar üzerinde bir istişare mekanizması oluşturmaya karar verdik" denildi.
Satırbaşları ise şöyle oldu:
Babacan: Bugün Gelecek Partisi Genel Merkezi'ne ve çok değerli Genel Başkan sayın Ahmet Davutoğlu'na hem hayırlı olsun hem de geçmiş olsun deme imkanında bulunduk. Türkiye'nin şu andaki gidişatına, koşullarına baktığımız zaman 1990'lara dönüş var. Ekonomi yönetiminin yapmadığı işlere baktığımız zaman rahmetli Özal öncesine dönüş var. Bu ülke bunları hak etmiyor.
Özellikle partili cumhurbaşkanı hükümet sistemi başladıktan sonra ülkenin hiçbir sorununa çözüm üretilemiyor. Ülkede artık hukukun üstünlüğü diye bir kavram neredeyse kalmadı. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti niteliğini kaybetti, kaybediyor. Anayasa'nın bağlayıcı bir metin olarak kabul edilemediği bir ülkede, hukuk devletinden bahsetmek asla mümkün değil.
Şu anda ülkemizin ciddi bir yönetim sistemi sorunu var. Aynı zamanda yönetenlerin zihniyeti ile ilgili ciddi bir sorun var. Bu sorunları çözmek istiyorsak mutlaka sistem değişikliği şart. Aynı zamanda bir zihniyet değişikliği de şart. Bunun için çalışıyoruz. Yarınların Türkiye'si için hazırlanıyoruz.
Gelecek Partisi'nin sistem değişikliği ile ilgili Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş ile ilgili bir çalışması var. Bizim de geçtiğimiz seneden beri çalıştığımız bir çalışma var. Heyetlerimizin bundan sonraki süreçte karşı karşıya gelerek ikili bazda bu çalışmalar üzerinde bir istişare mekanizması oluşturmaya karar verdik.
"Yeni anayasa gerçekçi değil"
Buradaki çalışma yeni bir anayasa çalışması değil. Anayasa'nın sistem değişikliği ile ilgili maddelerinde bir değişiklik çalışması. Cumhurbaşkanı'nın birden bire ortaya attığı 'yeni anayasa' gerçekçi değil. Kendinin açıkladığı ile küçük ortağının açıkladıklarını yan yana koyup baktığınızda bu işin bir yere gitmediğini görürsünüz. İstedikleri gibi bir anayasa yapmaları mümkün görünmüyor. Öncelikle bunun ilkeleri önemli.
İktidar tarafından hiçbir şey beklemediğimiz, bundan sonra Türkiye'deki sorunlarının çözülebileceği ile ilgili bir kanaatimiz olmadığı için kendimiz üzerinde çalışıyoruz. Sistem değişikliği bunlardan belki en önemlisi.
Gelecek Partisi ile yalnızca sistem değişikliği üzerinden değil başka temalar üzerinde de ikili bazda çalışmaya hazır olduğumuzu sayın genel başkana da ilettim.
Yoksulluk
Son günlerdeki hükümet yanlısı, kontrolündeki medyada çıkan haberler, atılan manşetler bu ülkeye yakışmıyor. Adeta şu andaki propaganda makinesi "Artık yoksulluk kaderiniz" diye çalışmaya başladı. Yoksulluğa alışmaya ile ilgili vatandaşlarımızın ne yapması gerektiği adeta öğretisine başlandı şimdi.
Enflasyonun suçlusu kendileri değil gibi, yanlış para politikalarının sonucunda hem kur hem enflasyon arttığı halde, sorumlusu Erdoğan ve ortakları olduğu halde hayat pahalılığının suçlusu olarak marketleri gösteriyorlar. 2018'de de kuru soğan depoları basıldı, terörist ilan edildi. Aynı hikayeyi tekrar görüyoruz. Bir terörist bulacaksın, bazen bakkal, bazen Boğaziçi öğrencileri... Haftanın terörist panosu var, ülkenin hiçbir sorununa çözüm bulamıyorlar. Ülkenin sorunlarına köklü çözüm üretmek için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Pek çok parti bu hazırlığın içinde. Bu taraftan ümit yok, unutacağız, ülkenin yarınlarıyla ilgili hazırlık yapmak zorundayız.
Soru-Cevap
Anadil
Babacan: Bir insanın anadilini konuşması, bu dilin yaşatılması temel bir insan hakkı konusudur. Vatandaşlarımızın annelerinden emdikleri süt kadar inatla söylüyoruz. Kimse bunun üzerinden yayın, siyaset yaparak bu ülkeyi bölmeye kalkmasın.
Uygur Türkleri
Babacan: Çok ciddi insan hakları ihlalleri var. Bunları kimsenin görmezden gelmemesi lazım. Bu konuda ilkeli bir duruş lazım. Sayın Cumhurbaşkanı ve Bahçeli bu gerçeği görmezden geliyor. Aralarında ilişki nedir bilemiyoruz. İlişkilerinde hangi noktaya geldi ki işler, böylesine bizim için çok önemli bir konuda sessizler. Üçüncü ortak tam tersine propaganda yapıyor.
Bu kadar önemli meselede niçin susuyorsunuz diye sormamız ve onların da bunu anlatması lazım. O ülke ile olan ilişkilerimizde bilmediğimiz bir şey mi var? Ya da çıkıp burada bir insan hakkı ihlali yok demeleri lazım.
Davutoğlu: İnsan hakları söz konusu olduğunda vicdanlı olan herkesin omuz vermesi lazım. Mesele Uygur ve Doğu Türkistan meselesi olduğunda insan hakkı ile birlikte tarihi vicdanın ayağa kalkması lazım.
Şu anda açık ve net bir şekilde bütün dünyanın müttefik olduğu bir gerçek var ki, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde kardeşlerimiz, soydaşlarımız ağır bir katliamdan, toplama kamplarından, bir soykırım ifadesine uygun bir şekilde seyrediyor. Kadınlar toplu tecavüzlere muhatap oluyorlar. Kısırlaştırılıyorlar. ABD bir desteği üzerinden Çin'in zulmü meşrulaştırma çalışması insan hakları konusunda yüz karasıdır. Türkiye sessiz kalıyorsa bu konuda eleştirilmesi gerekir. Sayın Erdoğan, 2009'da bundan çok daha azı yaşandığında yaşananları soykırım olarak nitelendirmişti. Şimdi ise Uygurlar toplu kamplara alınıyorlar, Türkçe yasaklanıyor ama ses çıkaran yok. Tarihi sorumluluk olarak Ankara'da oturan hangi siyasi parti olursa olsun ses çıkarırdı.
Arkada hangi ilişkiler, arkada Çin'in fonladığı ne tür etkiler var ki buna karşılık sessiz kalınıyor.
Dış politika
Babacan: Şu anda bir dış politikadan söz etmek mümkün değil. Sadece Türkiye'nin dış ilişkiler kümesi var, politikası yok. Tek bir kişinin dürtüleriyle yürüyor, uzmanların saf dışı bırakıldığı, diplomatların önemli ölçüde saf dışı bırakıldığı bir dış ilişkiler seti var. Dış ilişkilerin, iç kamuoyunda elverişli bir şekilde kullanımı söz konusu, düşmanlar teröristler içeride bulunmazsa dışarıda bulunuyor. İç siyasette de vatan elden gidiyor, düşmanımız çok diyerek içerideki problemlerin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Türkiye yalnızlaşmış bir ülke. yoksul, fakir ama mücadele eden bir Türkiye algısı yaratma çabası var. Bunların hiçbirini halkımız hak etmiyor.
Davutoğlu: Dış politika bir vizyon ve zihniyet meselesidir. Doğru adımlar atıldığında hem destek olduk. ABD'nin Batı Trakya'da tatbikat yapmasına sessiz kalan, Fransa'nın uçak göndermesini kabul eden bir dış politika anlayışı da var. Bugün özellikle ABD Trump'tan Biden'a geçerken bütün yatırımını Trump'a yapmış olan bir dış politika anlayışının vizyon, öngörü argümanları olamaz.
Boğaziçi Üniversitesi
Babacan: Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin hayat tarzını olduğu gibi kabul ediyoruz ve Türkiye'de aile kurumunun da güçlü olması gerektiğini aynı zamanda savunuyoruz. Şu andaki hükümet küçük gruplar hedefliyor kendisine ve o grupları düşmanlaştırıyor, terörist ilan ediyor, marjinalleştiriyor ve toplumsal yapı üzerinde ciddi çatlaklar oluşturuyor. Toplumun farklı kesimleri arasına adeta nefret tohumları ekiyor, geriyor.
Valilerden Erdoğan'a destek açıklaması
Babacan: Türkiye'de ne zaman ki bir siyasi partinin bayrağı cumhurbaşkanlığı forsunun yanına kondu, ne zaman ki partili bir cumhurbaşkanı göreve başladı devleti oluşturan omurganın da sonu gelmiş oldu. Herhangi bir ilde iktidar partisinin il başkanının amiri de cumhurbaşkanı, valinin de amiri cumhurbaşkanı. Bir cumhurbaşkanı şapkasını takıyor valiye talimat veriyor, bir genel başkan şapkasını takarak il başkanına talimat veriyor. Sistemin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor bu. Bazı mülki idari amirlerinin kendilerini mecburen bu tür şeyler yapmakta görmeleri bütün resme bakınca çok tuhaf değil. Sistemin nereden nereye geldiğini üzülerek izliyoruz. Sistem değişikliği sırf bu sebeple de ülkenin ihtiyacı.
Herhangi bir olayda Erdoğan'ın olayın hedefinde kendisi olduğuyla ilgili bir toplumsal algı oluşturduğu an biliyor ki kendi seçmeni etrafında konsolide oluyor. Seçmeni, problemlerin büyüdüğünü görse de 'Bana saldırıyorlar' dediğinde konsolidasyon oluşturabiliyor. Boğaziçi Üniversitesi diyor ki rektör istifa etsin, o diyor ki cuma namazından sonra, hep cuma namazından sonra yapılıyor, neredeyse cumhurbaşkanı istifa etsin diyecekler diyor. Propaganda makinesinin düşmesine basıyor, hedefte ben varım, herkes tertibini alsın diyor. Bu oyunlara kimsenin kanmaması lazım, laf üretmeye çalışıyorlar hâlâ, bir an önce iş üretsinler.
Davutoğlu: Ülkenin cumhurbaşkanının iki güne bir 'Yanındayız' kampanyaları ile ayakta durmaya çalışması en büyük zaaftır. Bir ülkenin cumhurbaşkanının böyle bir kampanyaya ihtiyacı olmaz. Sayın Cumhurbaşkanı olarak görevini yapar, 'Yanındayız' denmesi zaaf göstergesidir. Neden bundan 10 sene önce bu ihtiyaç yoktu şimdi yapılıyor? Çünkü dikkatleri başka yere çekmek istiyorlar.