Kılıçdaroğlu, CHP'nin gayriresmi cumhurbaşkanı adayı

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP), İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na destek için İstanbul'da gerçekleştirdiği miting Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığının gayriresmi ilanına dönüştü.

İlki geçen yıl 4 Aralık'ta Mersin'de yapılan 'Milletin Sesi Mitingi'nin ikincisi Bursa'da düzenlenecekti. İhtimaldir ki, bölgesel nitelikte bir etkinlik olacaktı. Fakat Kılıçdaroğlu açısından tarihin akışını hızlandıran iki gelişme yaşandı.

Bir: Cumhurbaşkanı adaylığı yoklaması için Doğu Karadeniz gezisine çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun otobüsü Artvin-Rize-Trabzon karayolunda siyasi şarampole yuvarlandı.

İki: Kaftancıoğlu'nun cezası Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından onandı.

Kılıçdaroğlu, akıllıca bir hamleyle mitingi İstanbul'a kaydırarak, partisinin örgütlerini harekete geçirdi. Yarım milyon insan Maltepe'de toplandı.

Kürsüde, Kılıçdaroğlu'nun iki elini yana açmış haldeki bir fotoğrafı ve 'Milletin Sesi' yazısı vardı. Miting başlamadan önce buluşmanın Kaftancıoğlu için özel tasarlandığını düşünmüştüm. Yanılmışım.

Yanlış anlaşılmasın, Kaftancıoğlu'ndan övgüyle söz edildi.

Kaftancıoğlu, CHP'lileri selamladı da.

Fakat bütün hazırlıklar Kılıçdaroğlu içindi.

Korku ikliminin aparatları

Kılıçdaroğlu, yaptığı konuşmada, "Türkiye'yi zifiri karanlığa sürüklemek", "İnsanları korkuyla sindirmek" isteyenlerden söz etti.

Bunlar "Korku iklimi aparatları" idi.

Kimler miydi?

Kılıçdaroğlu, iktidarı oluşturan cepheyi şöyle tarif etti:

"Siyasallaşmış yargı, mafya, uyuşturucu kaçakçıları, uyuşturucu baronları, paramiliter yapılar, beşli çeteler, yandaş medya ve beslemeleri, trol ağaları, insan ve silah kaçakçıları, hepsi ama hepsi birlikte çalışıyor. Bunların tek bir amacı var: Korku iklimi yaratmak ve bu iklimden yararlanmak."

Kılıçdaroğlu, 'harami düzenine' benzettiği iktidara karşı "Neye inandığımız, geçmişte hangi partiyi desteklediğimiz önemli değil" diyerek, "dindarı dinsizi, sofusu sufisi" dahil herkesi mücadeleye çağırdı. Genç muhafazakarlara özel olarak seslendi.

'Ben iktidar olduğumuzda...'

Ve kritik cümle geldi:

"Dostlarım... Ve ben iktidar olduğumuzda asla değişmeyeceğim."

Bu sözleri, en azından CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olduğunu ortaya koyuyor. Mitingde Halk TV'nin özel yayınına katılan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, "Kılıçdaroğlu, Milletin Sesi ifadesi ile cumhurbaşkanı adaylığını kastediyor" demem üzerine beni doğrulayarak, "CHP'nin adayı Kılıçdaroğlu diye bir algı oturdu" dedi.

Kılıçdaroğlu adaylığını Millet İttifakı'nın önüne getirdiğinde İyi Parti'nin 'Olmaz' diyeceğini sanmıyorum. Akşener, CHP'nin 2018'de 15 milletvekili transfer etmesinden kaynaklı siyasi 'borcu' bu şekilde kapatmak isteyecektir.

Demokrat Parti de Kılıçdaroğlu'na destek verecektir.

Ancak altılı masanın üç muhafazakar sakini; Saadet, Gelecek ve DEVA ilk turda ayrı hareket edebilir.

Alevi'ye oy vermezler mi?

Kılıçdaroğlu'nun aday adaylığı iki kritik tartışmayı beraberinde getiriyor. Bunlardan ilki, Kılıçdaroğlu'nun Alevi olmasından ötürü seçimi kazanamayacağı varsayımı.

AK Parti'nin ima etmekten bile çekindiği iddiayı Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık gündeme taşıdı.

Kuşkusuz, Şık'ın Alevi fobisi olabileceği düşünülemez.

Kuşkusuz, Şık da AK Parti'nin cumhurbaşkanlığı kampanyasını mezhep karşıtlığına oturtacağından endişeleniyor ve kaygılanmakta hiç haksız değil. Geçmiş tecrübelerden biliyoruz ki Erdoğan, illa ki "Biliyorsunuz, Bay Kemal, Alevi" diyecektir. Zaten Şık, kullandığı ifadeler için 'temkin uyarısı' diyor

Bürokraside Alevilere yönelik kurumsal bir ayrımcılık ve bağnaz kesimlerde yerleşik nefretin olduğu reddedilemez.

Ancak halkın çoğunluğunun Sünni olmasını veri kabul ederek adayın Alevi olmaması gerektiği önerisi, bu görüşe sahip olduğu bilinen Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu tarafından bile açıkça dillendirilmedi. Seçimi kazanmak için ileri sürülen en düzen içi önerinin TİP gibi, düzen değişikliğini amaçlayan partinin milletvekilinden gelmesi insanı şaşırtıyor.

Bu bakışa göre halkın erkek egemen olmasından ötürü kadınların...

Çoğunluk Türklerden oluştuğu için Kürtler, Araplar veya Çerkeslerin aday olmaması gerektiği de pekala savunulabilir.

Bu kabul edilemez.

Kaldı ki halkın Alevi'ye oy vermeyeceği varsayımı doğrulanmış değildir. Hali hazırda iki büyükşehir, İstanbul'da altı ilçe Alevi başkanlarca yönetiliyor.

Kulat: Mezhep negatif sonuç doğurmaz

İlginçtir; bu tartışma Sünni çoğunluk içerisinde değil ağırlıklı olarak solda ve Aleviler arasında yapılıyor.

Kılıçdaroğlu'na Alevi diye oy vermeyecek bağnazlıktaki bir seçmen sanıyor musunuz ki Sünni olduğu için CHP adayına oy atar? Böyle olsaydı Cuma namazlarını aksatmayan Deniz Baykal iktidara gelirdi. Seçmenin softası, evliyaullahtan aday gösterse de CHP'ye mühür basmaz.

Muhafazalar kimliğiyle bilinen MAK Araştırma'nın sahibi Mehmet Ali Kulat, 30 yaş altı seçmende mezhebin kayda değer etki yaratmadığını anlatıyor. Kulat'a göre büyükşehirlere ve batıya doğru geldikçe mezhepler etkisini yitiriyor. Kulat, "Önümüzdeki seçimde, adayın Alevi olması kayda değer negatif bir sonuç doğurmaz. Bu daha ziyade CHP'de Kılıçdaroğlu'nu istemeyenlerin söylemi." diyor.

Yavaş ve İmamoğlu varken

Peki, Kılıçdaroğlu seçime kazanabilecek nitelikte bir aday mı?

Esasen Kılıçdaroğlu'nun mezhebinden çok, seçimi kazanacak vasıfta olup olmadığı önem taşıyor.

Metropoll'ün geçen ayki araştırmasında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Erdoğan karşısında daha şanslı oldukları görülüyor.

Yavaş ikinci tura kaldığında yüzde 53.9 ile kazanıyor.

Erdoğan ise yüzde 36.5 alıyor.

Arada 17 puan fark var.

İmamoğlu yüzde 49.7 alırken, Erdoğan yüzde 40'ta kalıyor.

Kılıçdaroğlu ise ancak yüzde 43.3'e ulaşıyor.

Erdoğan'ı bir puan geçebiliyor.

Kararsızlar yüzde 13.5.

Ancak Kılıçdaroğlu'nun HDP'lilerin desteğini alacağını da hatırda tutmak gerekiyor.

Kazanamaz mı?

Hayır, kazanma ihtimali var.

Fakat Yavaş ve İmamoğlu kadar şanslı değil.

Üstelik Erdoğan da Kılıçdaroğlu ile yarışmayı arzu ediyor.

Ya aday olacak ya adayı seçecek

Kılıçdaroğlu'nun adaylığının somutlaşmasıyla üzerindeki toplumsal baskı kaçınılmaz olarak artacak. Şimdiden, açık ara önde görünen Yavaş ve İmamoğlu'nun aday gösterilmesi gerektiği, aksi takdirde Erdoğan'ın kazanabileceği ileri sürülüyor. Bu baskı son kertede Kılıçdaroğlu'nun kararını gözden geçirmesine yol açabilir.

İki ihtimal var:

Kılıçdaroğlu, yüksek ihtimalle cumhurbaşkanı adayı olacak.

Ya da cumhurbaşkanı adayını Kılıçdaroğlu seçecek.

SADAT kampı dosyası dört ayda kapatılmış

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçen hafta SADAT'ın önünde açıklama yapmasıyla birlikte bu şirket yeniden tartışmaların odağına yerleşti. İyi Parti lideri Akşener, "Kemal Bey'in ortaya koyduğu endişe, bizzat kapısına gidişini ciddiye almak lazım geldiğini düşüyorum" diyerek, tartışmaya katıldı.

Akşener, SADAT'ı gündeme getiren ilk siyasetçiydi.

Beş yıl önce güvenlik bürokrasisinde çalışan bir kişi Akşener'e gelip SADAT'ın Tokat ve Konya kırsalında kurduğu iddia edilen silahlı eğitim kamplarının fotoğraflarını gösterdi. Akşener, bilgiyi ifşa etmek için Sözcü'den Saygı Öztürk'e konuştu.

Öztürk, 2 Ocak 2018'de 'Silahlı eğitim kampları mı kuruldu?' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosu'nca bir soruşturma başlatılarak, Öztürk ve Akşener'in ifadesi alındı.

Akşener, şunları dedi:

"İçişleri Bakanı olduğum için zaman zaman bürokratlar, sivil kesimden bazı insanlar önemli gördükleri konuları benimle paylaşır. İsmini açıklayamayacağım bir kamu görevlisi silahlı eğitim kampına ait olduğu iddiasıyla fotoğraflar getirdi. Fotoğrafları getiren kişi bunları geri götürdü. Dolayısıyla elimde fotoğraf ve video yok. Bu yerlerin Tokat ve Konya kırsalındaki kamplar olduğu bana iletildi. Kampların illerin hangi ilçelerinde olduğunu bilmiyorum. Türkiye'nin başka hangi ili ve ilçesinde nerede ve kimler tarafından hangi vatandaşlara eğitim verildiğine dair bende somut bilgi yok."

Savcılık, Konya ve Tokat başsavcılıklarından, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bilgi istedi. Gelen yanıtlarda, "Tokat ve Konya'da ve Türkiye'nin diğer illerinde silahlı eğitim veren kampın bulunmadığı, kampların olduğuna dair bilgi ve delilin olmadığı" bildirildi. Bunun üzerine "Soyut iddia dışında dava açmayı gerektirir suç, şüphe ve delil olmadığı" ifade edilerek, 30 Nisan 2018'de kovuşturmaya yer olmadığına kadar verildi. SADAT Yönetim Kurulu Başkanı Melih Tanrıverdi'nin ifadesine dahi başvurulmadı.

SADAT, karar üzerine 9 Mayıs 2018'de Akşener, Öztürk ve Sözcü hakkında tazminat davası açtı. İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, 23 Kasım 2021'te talebi reddetti.

Dört yıl önce ve dört ay gibi kısa sürede verilen takipsizlik kararı, ne SADAT'la ilgili kuşkuları gideriyor ne de kamuoyundaki tedirginliği yok ediyor. Aksine SADAT, toplumda endişe kaynağı olmayı sürdürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi