Olası bir depremde 86 bin bina ağır hasar alacak

Olası bir depremde 86 bin bina ağır hasar alacak
Büyük Marmara Depremi’nin üzerinden 23 yıl geçti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul Planlama Ajansı'nın (İPA) “İstanbul’un Kapısındaki Kriz: Deprem” raporu şehrin depreme hazırlıksız olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Raporda, en ağır hasarı alacak ilçeler sıralandı.

İstanbul Planlama Ajansı'nın (İPA) “İstanbul’un Kapısındaki Kriz: Deprem” raporuna göre Marmara Denizi’nde Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde meydana gelmesi öngörülen depremde şehir tahmin edilenden daha fazla hasar alacak. Güncel tahminlere göre 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde 86 bin binanın ağır ve üzeri hasar alması öngörülüyor. İstanbul’da son 20 yılda tamamlanan ve yapımı devam eden büyük ölçekli inşaat projeleri, mevzuata aykırı uygulamalar ve imara açılan alanlarda üretilen inşaat alanları ile elde edilen 1,4 trilyon lira maddi kazançla İstanbul’daki orta ve üzeri riskli yapıların tamamı 4 kere dönüştürülebilirdi. Mevcut heyelan alanları da yapılaştı. İmar affı tehlikeyi arttırdı.

Bazı ilçeler riskli

Raporda İstanbul’da deprem riskinin Avrupa Yakası’nda Haliç ile Küçükçekmece Gölü arasındaki geniş bölgeye, sahil hattında Bakırköy, Zeytinburnu ve Fatih ilçeleriyle Bahçelievler, Güngören, Bağcılar, Esenler, Bayrampaşa ve Küçükçekmece’yi tehdit ettiği anlatıldı. Anadolu Yakası’nda ise sahil şeridi boyunca, özellikle eski yapı stokunun yoğun olduğu alanlar öne çıkıyor. İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı’nca yapılan güncel tahminlere göre ağır ve ağır hasar alması öngörülen binaların tahmin edilenden 1,8 kat fazla olduğu tespit edildi. Bu da olası bir depremde yaklaşık 86 bin 400 binanın ağır veya çok ağır hasar alması anlamına geliyor.

‘Tsunami gerçeği’

Raporda dikkat çekilen bir başka risk ise tsunami. Deprem sonrası meydana gelmesi olası bir tsunami nedeniyle Marmara Denizi’ne kıyısı bulunan tüm ilçelerin ek risklere maruz kaldığı belirtilen raporun bu bölümünde “Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan ilçe belediyelerinin, sınırları içerisindeki imar planları kararlarında bu tehlikeli alanlar için gerekli duyarlılığı olması gereken düzeyde göstermediklerine ve bu alanlarda yapılaşmanın arttığına vurgu yapıyor. Depreme dayanıksız yapılar için riskli alan kararlarına benzer biçimde heyelan ve taşkın alanlarında da riskli alan ilan süreci başlatılmasını öneriyor” ifadeleri kullandı.

‘Heyelanlar artacak’

Mevcut heyelan alanlarının büyük çoğunluğu üzerinde yapılaşmanın olduğuna dikkat çekilen raporda şöyle denildi:

“Sel-taşkın alanlarında ruhsatlı veya ruhsatsız yapılaşma yaygındır. Eğer iklimin olumsuz değişimi sürerse, deprem olmadan da taşkın ve heyelan olaylarının sayısı ve büyüklüğü artacaktır. Marmara Denizi kıyılarında tsunami yaratabilecek iki olay vardır, bunlar deprem ve deniz heyelanları. İBB’nin ‘2018 Deprem Hasar Analizleri’ raporunda bu konuda ayrıntılı açıklamalar ve bilgiler vardır. Marmara Denizi’nde kuvvetli veya büyük deprem tsunami oluşturacaktır. Diğer bir olasılık ise deprem olmadan da deniz heyelanlarının tsunami yaratabileceğidir. Bu deniz heyelanları, eğer kritik seviyeye ulaşmışlarsa orta kuvvette bir depremde de harekete geçebilirler. İstanbul’daki kıyılardaki her türlü yapı ve alt yapının olası bir tsunami durumunda maruz kalacağı etkilerin değerlendirilmesi gerekir.”

‘7 imar affı zafiyet yarattı’

İmar aflarına da değinilen raporda afların deprem riskini azaltması gerekirken yönetmeliğe uymadan yapılmış yapıların yasallaşmasına olana sağlayarak mevcut kırılganlıkları daha da derinleştirdiği belirtildi. Raporun bu bölümünde “1999 depremi sonrasında birçok uzmanın hemfikir olduğu bir durum imar aflarının deprem tehlikesine ek bir tehlike oluşturduğu ve riski artırdığı yönündeydi. Buna karşın 2003 yılından günümüze çıkartılan yedi imar affı, riskli yapıların dönüştürülmesinde önemli bir zafiyeti ortaya çıkardı. Seçim dönemlerinin önemli hamlelerinden biri hâline gelen imar afları, hazineye ait taşınmazların üzerinde bulunan yapı sahiplerine satışından, yönetmeliğe uymayan kaçak yapılara altyapı götürülmesine, kaçak ya da kullanım izni bulunmayan, imar planlarına aykırı yapıların ücret karşılığı ‘Yapı Kayıt Belgesi’ düzenlenmesine kadar farklı araçlarla, yönetmeliğe uymadan yapılmış yapıların ücret karşılığında yasallaşmasına olanak sağladı” denildi.

‘Örtüşmüyor’

Raporda İstanbul’daki kentsel dönüşüm faaliyetleri kullanılarak deprem söyleminin araçsallaştırıldığına dikkat çekildi ve “Deprem riskinin azaltılmasında önemli araçlardan biri olan kentsel dönüşüm faaliyetleri, kimi zaman deprem söyleminin araçsallaştırılarak rant ve arazi değerlerinin artışına da sahne oldu. Kentsel dönüşüm uygulamaları temel olarak yapı ve alan bazlı uygulamalar olarak sınıflandırılabilirken, bu uygulamalar farklı kanunlarca tanımlanıyor” ifadeleri kullanıldı. 6306 sayılı kanuna göre riskli alan ilan edilen alanlar bakımından yürütülmekte olan kentsel dönüşüm uygulamalarının İstanbul’un afet riskine ilişkin yapılan çalışmalarda belirlenen risk içeren alanlar ile örtüşmediği tespit edilen raporda “Hasar görme riski yüksek yapılar Avrupa Yakası’nda Haliç’in batısı boyunca yaygın olmasına rağmen bu hatta kentsel dönüşüm faaliyetlerinin sınırlı olduğu görülüyor” örneği verildi.

’10 katından fazla’

Rapora göre İstanbul’da son 20 yılda tamamlanan ve yapımı devam eden büyük ölçekli inşaat projeleri, mevzuata aykırı uygulamalar ve imara açılan alanlarda üretilen inşaat alanları ile elde edilen 1,4 trilyon lira maddi kazançla İstanbul’daki orta ve üzeri riskli yapıların tamamı 4 kere dönüştürülebilirdi. Söz konusu riskli yapıların dönüştürülmesi için gerekli olan maliyet aynı zamanda İBB’nin 2022 bütçe gelirlerinin 10 katından fazla.