Aydın Sezer'den 2019 yılındaki Putin-Erdoğan tahmini

Aydın Sezer'den 2019 yılındaki Putin-Erdoğan tahmini
Rusya Uzmanı ve Meyda Günlüğü yazarı Aydın Sezer'in 21 Ağustos 2019 tarihli yazısındaki Suriye ve İdlib özelinde Türk-Rus ilişkilerine dair tahmini bugün gelinen noktayı adeta özetler nitelikte.

Rusya Uzmanı ve Meyda Günlüğü yazarı Aydın Sezer'in 21 Ağustos 2019 tarihli yazısındaki Suriye ve İdlib özelinde Türk-Rus ilişkilerine dair tahmini bugün gelinen noktayı adeta özetler nitelikte. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ağzından yazan Sezer, "Siz ABD’ye karşı tavır alamıyorsunuz. Bunu anlıyorum. Ama bizden S-400 aldınız diye de, ilişkilerimizdeki reel durumu gözardı edeceğimizi beklemeyiniz. Biz dış politikada ABD gibi çalışmıyoruz." diyerek bugün gelinen noktaya dair çok isabetli bir tespit yapmış.

İşte Sezer'in Medya Günlüğü'nde yer alan o yazısı:

Salı günü Moskova'da yapılacak Rus-Türk görüşmesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in konuşmasını tahmin etmeye çalıştım:

Sayın Erdoğan, değerli dostum,

Geçen cuma günü yaptığımız telefon görüşmesinden sonra Bay Lavrov ve Bay Peskov’u hemen arayarak, İdlib mutabakatımız konusunda “Acaba bizim elimizde farklı, Türkiye’nin elinde farklı bir doküman mı var?” diye sordum. Kendilerinden bu konudaki tüm doküman, yazışma ve görüşme tutanaklarını alarak yanıma gelmelerini rica ettim. Cumartesi günü, tüm gün bu konuyu yeniden değerlendirdik. Ama söylemeliyim ki, bizim telefonda da belirtmiş olduğum tutumumuzda bir değişiklik yok. Konu size daha önce izah ettiğim şekilde gelişti. Zaten bundan emindim.

Öncelikle belirteyim ki, İdlib çatışmasızlık bölgesini kuran mutabakatımız 6 Mayıs 2017 tarihini taşıyor. İşte bu orijinal metin. Bay Peskov’a hemen bir kez daha Türkçeye tercüme ettirdim. Arzu ederseniz bakabilirsiniz. Bu anlaşmada, biz; Rusya, İran ve Türkiye, bu üç ülkeyi garantör olarak tanımlayıp, Suriye’de farklı yerlerde çatışmasızlık bölgeleri kuruyoruz. İdlib de bunlardan birisi. Bu geçici bir tedbir ve gerektiğinde 6 aylık sürelerle uzatılmasını öngörmüşüz. Amacımız, Suriye ordusu ile silahlı muhalif gruplar arasında bir ateşkes rejimi tesis etmek, teröristlerle değil.  

Değerli dostum,

Tekrar ediyorum, bu silahlı muhalifleri sizin ısrarlı çabalarınız sonucu Astana sürecine dahil ettik. Bunların terörist olmadığını kabul ediyoruz. Yaptığımız tüm anlaşmaların giriş bölümünde Suriye’deki teröristlere, IŞİD, El-Nusra ve uzantılarına karşı savaşılacağını hep ve açıkça belli ettik. Bunlar zaten Birleşmiş Milletler tarafından da terörist olarak tanınıyor. Sizin ÖSO, bizim silahlı muhalefet dediğimiz gruplarla teröristler farklı. Bu ayrımı yapıyoruz. Zaten, siz de 2018’de HTŞ’yi terörist ilan ettiniz. Öyle değil mi Peskov?

Biz bu çatışmasızlık bölgelerini niçin kurduk? Sivillere gıda ve ilaç yardımı yapılsın, hasta ve yaralılar tedavi edilsin, şehirler elektriksiz ve susuz kalmasın hem de barışa giden yolda taraflar arasında işbirliği ve güven artsın diye düşündük. Zaten, Anayasa komisyonu çalışmalarına da bu silahlı muhalefeti dahil ettik. Zat-ı aliniz bu konuda yoğun çaba gösterdi.

Sayın Erdoğan,     

Hatırlayacağınız üzere, 15 Eylül 2017 tarihinde yapılan Astana toplantılarında İdlib çatışmasızlık bölgesinin sınırlarını belirleyip, yola koyulduk. Sahadan ilk gelen bilgilere göre, Türk ordusunun gözetleme kuleleri kurma çalışmalarına silahlı muhalif gruplar da yardımcı oldu. Hatta, bu grupların arasında teröristlerin de olduğu yolunda istihbarat aldık ama üzerinde durmadık. Zira, Türk ortaklarımız barışa hizmet etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyor, muhtemelen radikal grupları da ehlileştirecekler diye iyi niyetli düşüncelerimiz oldu. Hata ettiğimizi şimdi anlıyorum. O zaman Bay Şoygu bizlere itiraz etmişti.

2017 yılı sonuna kadar ciddi bir ilerleme kaydedilemedi. Sürekli olarak bu konuyu ikili görüşmelerimizde gündemde getirdik. Türk tarafının temsilcileri her defasında sözler verdiler. Lavrov, hep aynı şeyi söyledi; “Çavuşoğlu adım atıyoruz diyormuş.” 2018 yılında Şoygu ve Lavrov’dan tatmin edici cevaplar alamayınca, kendilerine “Siz muhataplarınızla ne konuşuyorsunuz, ben her defasında dostum Erdoğan ile bu konuda anlaşıyorum, bana söz veriyor diyerek, sert bir şekilde eleştirdim. Sonunda, bizzat ben, 24 Ağustos 2018 günü Bay Çavuşoğlu, Bay Akar ve Bay Fidan'ı Kremlin Sarayında kabul ederek detaylı bir görüşme yaptım. Bu tavrım, Rus diplomasi tarihinde görülmemiş bir olaydı. Türkiye’ye ve size verdiğim önem nedeniyle bu üç beyefendiyle dostane bir görüşme yaptım. Bütün konuları masaya yatırdık. İdlib’de terör güçleniyor teşhisinde mutabık kaldık. Arkasından hemen 7 Eylül 2018’de Tahran’da üçlü zirve toplantısı yaptık. Televizyonlardan canlı yayınlandı. Siz, resmen teröristlerle görüşme yapılmasından bahsettiniz.

Değerli dostum, İdlib anlaşması zaten teröristleri kapsamıyor ki, teröristlere karşı tüm Suriyeli paydaşların safını sıkılaştırmayı amaçlamadık mı? Ben ve Bay Ruhani İdlib müdahalesi konusunda son derece kararlıydık. Bunu Tahran’da net bir şekilde ortaya koyduk. Bunu hatırlayacağınızdan eminim. Hatta, bir sohbet esnasında, damadınız Bay Berat da vardı, bu konuda sabrımızın taştığını size açıkça belirttim.

Tahran’dan sonra da özellikle Lavrov’un, Şoygu’nun ve Peskov’un ısrarlı çabaları sonucunda sürece ve Türkiye’ye bir şans daha verilmesine konusunda ikna edildim.   

Sonuçta, 17 Eylül 2018 İdlib konulu Soçi Mutabakatı’nı imzaladık, işte burada, Türkçesi de var. Buyurun, bakabilirsiniz. “Silahsızlandırma bölgesi oluşturulacak” dedik ve tüm radikal terörist grupların ve ağır silahların silahsızlandırma bölgesinden 15 Ekim'e kadar çıkartılmasını öngördük. M4 - M5 otoyolu güvenliğinin yıl sonuna kadar sağlanarak trafiğe açılmasını kararlaştırdık. En sonunda da Türkiye ve Rusya olarak Suriye'deki terörizmle mücadele konusunda kararlılığımızı bir kez daha yineledik.

Değerli dostum,

Bu anlaşmanın (Soçi) yapılmasına en başta Ruhani açıkça karşı çıktı. Hatta, “Türkiye’nin gerçek amacı İdlib’de Sünni bir devletçik kurmaktır, buna müsaade etmemeliyiz” dahi dedi. Lütfen bu konu aramızda kalsın, şahsi bilginiz için söylüyorum. Ama, ben “Hayır, Türkiye bizim ortağımız, birlikte hareket ediyoruz” diyerek karşı çıktım. Ancak, şimdi samimi olarak söylemeliyim ki, İdlib’de Türkiye’nin gerçek amacının ne olduğu konusunda benim de kafamda soru işaretleri oluştu. Siz maalesef İdlib’de başarılı olamadınız. Bunun iki nedeni var: Bir tanesi askeri anlamda zor bir meseleden bahsediyoruz, bunu anlıyoruz. Zira, kim terörist kim silahlı muhalefet birbirine karışmış durumda. Soçi anlaşmasında önce teröristler sahanın % 40’ına sahipti şimdi % 80-90’ına ulaştı. Biz Soçi mutabakatını terör örgütleri büyüsün, alan genişletsin diye yapmadık. Silahlı muhalefet ile teröristler birbirine karıştı. Bu gelişme bizim, maalesef ılımlı silahlı muhalif grupları da terörist sınıfına almamıza yol açacak. Bunu yapmaktan çekinmeyeceğiz. Böylece bu gruplar Anayasa komisyonu çalışmalarından da hariç tutulacaklar. Zira, sizin kontrolünüzdeki bölgelerde ÖSO resmen Suriye ordusuyla çatışma halinde. Durum böyle olunca, İdlib’de gözetleme kulesine de gerek kalmıyor, ateşkese de. Madem savaş istiyorlar, öyleyse savaşacağız.

İkicisi ise, bu gruplara siyasi ve dini yakınlık nedeniyle de Türkiye başarılı olamadı. Ben, geçmişte El-Kaide uzantısı gruplarla nasıl bir işbirliği içerisinde olunduğunun detaylarını bilmiyorum ancak, uçak krizi esnasında bazı gruplardan petrol alındığına ilişkin dosya ve bilgileri Birleşmiş Milletler'e sunduğumuzu hatırlıyorum. Bu bağlantı doğrudan olmayabilir ama silahlı muhalif gruplar üzerinden dolaylı olarak gerçekleşiyor. Geçtiğimiz günlerde, Ankara’daki büyükelçim, üstelik Ankara’da, bu teröristlerle ilgili fotoğraflı bilgiler paylaştı. Türk medyasında da yer aldı. Öyle değil mi Peskov?

Değerli dostum,  

Sizin bu terör örgütleriyle ilişkilerinizi kopartıp, yok edilmeleri için çaba sarf etmeniz gerekiyor. Bunlar, Türkiye için de büyük tehdit oluşturuyor. Ama açık söylemek gerekirse, ben bunların Rusya için oluşturduğu tehdidi bertaraf etmeye kararlıyım. Bunu yapmamız gerekiyor, geç bile kaldık. Suriye’de siyasi istikrarın sağlanması için büyük kaynak harcıyoruz.  Bizim kaynaklarımızın da bir sınırı var. Bu sonsuza kadar devam etmeyecek. Sizden ricam, bize yardımcı olamayacaksanız lütfen gözetleme kulelerindeki askerlerinizi geri çekiniz. Bizim acilen bu işi bitirmemiz lazım. Bitireceğiz de.

Size bir dost olarak ayrıca belirtmek isterim ki, ABD’lilerle yaptığınız müzakerelerde de, lütfen Suriye’deki tüm işgalci yabancı güçlerin bir an evvel çekilmeleri konusunu göz önünde bulundurunuz. Türkiye olarak sizin Suriye’den kaynaklı terör sıkıntınız var ise, bunu ancak Esad ile masaya oturarak çözebilirsiniz. Suriye’yi bu hale getiren ve sizin terörist dediğiniz Kürtleri şımartan, onlara silah vererek onları güçlendiren ABD ile işbirliği yaparak bunu önleyemezsiniz. Bu sorunu böyle çözemezsiniz. Bunu unutmayınız. Size, defalarca söylediğimizi hatırlıyorum; Kürtleri Esad’a ne kadar yaklaştırırsak sizin sorunlarınız o kadar azalacak. Sizin Kürtlere yönelik politikanız ve tehditleriniz sadece ABD’nin bölgedeki varlığını sürdürmesine yol açıyor. Ruhani de ABD’den son derece rahatsız. Bunu kendisi de söyledi size. Siz ABD’ye karşı tavır alamıyorsunuz. Bunu anlıyorum. Ama bizden S-400 aldınız diye de, ilişkilerimizdeki reel durumu gözardı edeceğimizi beklemeyiniz. Biz dış politikada ABD gibi çalışmıyoruz.

Biz Ruslar da tıpkı siz Türkler gibi hep açık konuşmayı severiz. Masada başka, masadan kalkınca başka konuşma yapmayız. Nasıl diyorsunuz, Peskov öğretti bana, bir atasözünüz varmış. “Dost acı söyler”, doğru mu bay Peskov? Biz dostuz.   

Son olarak ben yine Bir Rus atasözü ile ifade etmeliyim ki, İdlib’de teröristler yok edilecek. Şunu iyi bilsinler. Bay Peskov lütfen tercüme ediniz. Не нужно бежать от снайпера, только умрешь уставшим.

Peskov: Keskin nişancıdan boşuna kaçmaya çalışmayın, sadece yorgun ölürsünüz.

Etiketler :