Naim Babüroğlu: Atatürk, Cumhuriyeti bir gecede kurmadı

Naim Babüroğlu: Atatürk, Cumhuriyeti bir gecede kurmadı
Cumhuriyet’in 95’inci yıl dönümü kapsamında Cumhuriyet rejimine giden süreci anlatan İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Strateji Uzmanı Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu, “Atatürk, Cumhuriyeti bir gecede kurmadı” dedi.

Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve Cumhuriyet’in 95’inci yıl dönümü. Cumhuriyet rejimine giden sürecin bir gecede gerçekleşmediğinin altını çizen İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Strateji Uzmanı Emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu, Cumhuriyetin ilan edilişini şöyle özetledi: “Cumhuriyet rejimine giden süreçte, ilk adım, Mili Egemenlik ilkesinin 1921 Anayasası’nın birinci maddesi olarak yer almasıdır. İkinci adım, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruzla işgalci ülkelerin hayallerinin yerle bir edilmesidir. Üçüncü adım, 1 Kasım 1922’te saltanatın kaldırılmasıdır. Dördüncü adım, 24 Temmuz 1923’te Sevr’in yırtılması ve Türkiye’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıdır. Beşinci adım, 13 Ekim 1923’te Ankara’nın Başkent yapılmasıdır. Altıncı adımda, 29 Ekim 1923’te siyasal rejimin adı, şekli açıklanmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir. Yedinci adımda, 3 Mart 1924’te Halifelik kaldırılmıştır.”

Atatürk, Cumhuriyeti bir gecede kurmadı”

Cumhuriyetin ilan edilmesine kısa bir süre kala yapılan taslak çalışmalara değinen Babüroğlu, Mustafa Kemal ve Rıza Soyak arasında geçen bir konuşmayı şöyle anlattı: “ Lozan Antlaşmasından sonra, Mustafa Kemal Paşa, Hasan Rıza Soyak’a yazılı notlar vererek temize çekmesini söyler. “Sadece sen ve ben bileceğiz” diye uyarır. Soyak, bu notların 20 Ocak 1921 Anayasası’nı değiştiren ve “Cumhuriyet” yönetim şeklini veren taslak çalışma olduğunu anlar. Mustafa Kemal Paşa, dönemin Adalet Bakanı Seyit Bey’in de görüşlerinin alınmasını ister. Seyit Bey de birkaç yorum yazar. Görüldüğü gibi, Cumhuriyet bir günde ilan edilmedi. Cumhuriyetin, Mustafa Kemal’in kafasında uzun yıllar boyunca şekillenen çağdaş Türkiye projesinin eseridir. Atatürk, gençlik yıllarından beri J.J. Rousseau, Montesquieu, Kant gibi yabancı aydınlarla Tevfik Fikret, Namık Kemal, Ziya Gökalp gibi yerli aydınları okurdu.”

“Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz"

13 Ekim 1923’te, Ankara başkent yapıldığında kentin nüfusunun 25 bin olduğunu belirten Babüroğlu, Mustafa Kemal Paşa’nın ¨Ankara hükumet merkezidir. Ve ebediyen hükumet merkezi kalacaktır¨ sözünü hatırlatarak, Cumhuriyete giden süreci anlatmaya şöyle devam etti:

“28 Ekim 1923’te, İsmet Paşa, Fethi Bey (Okyar), Eski kolordu komutanı Kemalettin Sami, Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa, Savunma Bakanı Kazım Paşa, Rize milletvekili Fuat Bulca, Afyon milletvekili Ruşen Eşref’le Çankaya’da akşam yemeğindedir. Yemek sonrası hükumet krizi görüşüldükten sonra, Mustafa Kemal, planını çok önce kararlaştırarak ortaya çıkan sorunu kökünden çözecek şu cümleyi söyler: ’Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.’ Sonra, İsmet Paşa dışındakiler yemekten ayrılırlar. O akşam Atatürk ve İsmet Paşa, Anayasa değişikliği üzerinde çalışmaya devam ederler.”

158 oyla yaşasın Cumhuriyet

158 oyla Cumhuriyet’in kabul edildiğini hatırlatan Babüroğlu, “29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30’da, Anayasa değişikliği onaylandı. ‘Yaşasın Cumhuriyet’ nidaları ve alkışlarıyla bir çekimser, 158 oyla Cumhuriyet kabul edildi. 15 dakika sonra 20.45’te, oylamaya katılan 158 üyenin oy birliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Atatürk, bunun üzerine bir konuşma yaptı: "Hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır" dedi. Atatürk, İsmet İnönü’ye Başbakanlık teklif etti ve ilk hükumet kuruldu” şeklinde konuştu.

“Cumhuriyet mucize”

Türkiye’nin nüfusunun o dönemde 13 milyon olduğunu ifade eden Babüroğlu, Cumhuriyetin kazanımlarını şu sözlerle anlattı: “Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4’tü. Harf Devrimi’nden yedi yıl sonra, 1935’te yapılan sayımda nüfus 17 milyon oldu; okuma yazma oranı yüzde 19,2’ye yükseldi. Nüfusun yüzde 80’i kırsalda yaşıyordu, önemli bir bölümü göçebeydi. 37 bin köyde okul, posta, yol yoktu. Ülkede 72 ortaokul, 23 lise ve yüksek medrese düzeyinde eğitim veren sadece bir üniversite vardı. Arapça, Farsça, Fransızca Türkçeyi istila etmişti. 337 doktor, 434 sağlık memuru, 60 eczacı bulunuyordu. 150 ilçede doktor yoktu. 40 bin köye karşılık, diplomalı ebe sayısı sadece 136 idi. Trahomlu insan sayısı üç milyondu; sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın durumdaydı. Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını kazandı. Türkiye, kadınlara seçme seçilme hakkı verilmesinde Avrupa’da yedinci; dünyada 12’nci sırada yer aldı. 1935’te yapılan seçimlerde 18 kadın meclise girdi. Cumhuriyet, doğudaki yoksul bir köyden Aziz Sancar’ı Nobel bilim ödülüne taşıyan; batıdaki fakir bir köyden Süleyman Demirel’i Cumhurbaşkanlığı makamına çıkaran rejimin adıdır.” dedi.

İHA

Etiketler :