Tolga Şardan (Büyüteç)

Tolga Şardan (Büyüteç)

ABD’nin FATF sopası

Ülkece odaklandığımız 31 Mart seçimlerine doğru son sürat gidilirken; Türkiye bugünlerde sessiz sedasız önemli bir denetimden geçiyor.

 

“Mali Eylem Görev Gücü” olarak isimlendirilen ABD merkezli Financial Action Task Force (FATF) heyeti, geçtiğimiz günlerde Ankara’ya gelerek denetime başladı.

FATF yönetimince Ankara’ya gönderilen heyetin görevi, Türkiye’nin suç gelirlerinin aklanması ile terörizmin finansmanının önlenmesi yönümdeki çalışmalarını değerlendirmek.

Bu noktada FATF’dan kısaca söz etmekte yarar var.

FATF’ın görevi, suçtan elde edilen gelirlerin aklanması ve terörizmin finansmanının engellenmesini sağlayıcı standartları oluşturup ülkeleri bu standartlara göre mercek altına almak.

Özellikle dünya üzerinde yürüyen finansal sisteme karşı tehdit oluşturacak kara para aklama ve uluslararası terörizmle mücadele çerçevesinde terör örgütlerine sağlanan parasal desteğin peşinde olan Mali Eylem Görev Gücü, bu çerçevede ülkelerin işbirliğini zorunlu kılıyor.

Türkiye, 1991’de imza koyduğu sözleşmeyle FATF’ın standartlarını kabul etti.

FATF’a üye olmanın en önemli avantajı; şeffaf ticari faaliyetlerin yürütülmesi, kara paranın aklanması ile terörün finansmanının önlenmesi halinde ülkelerin uluslararası alanda hem itibarlı olması, hem de kolaylıkla ithalat / ihracat yapmasına olanak sağlıyor. Uluslararası para transferleri sorunsuz biçimde gerçekleşebiliyor.

Aksi halde, yani FATF kriterlerine uyulmaması halinde, avantaj bir anda dezavantaja dönüşüyor. Ülkelerin uluslararası ticari faaliyetleri izlemeye alınıyor, para transferlerinde “kaynak tespiti”nin belirlenmesi için büyük zorluklarla karşılaşılıyor.

Kısacası, FATF kriterlerine uyulması uluslararası finans dünyasında ülkelerin itibarlarına büyük katkı sağlıyor.

FATF denetiminin ne kadar önemli olduğunun göstermek için şu örnek yeterli olacak.

2016 yılında dönemin başbakanı Binali Yıldırım, 2019’da gerçekleşecek FATF denetiminin önemini anlatmak amacıyla özel bir genelge yayınlayıp ilgili kurumlara göndermişti.

Yıldırım, genelgesinde bu öneme şöyle dikkat çekmişti:

“FATF değerlendirmeleri ve devamındaki takip süreçleri, uluslararası standartlara uyum eksikliği bulunan ülkelerin listelenmesi ve bu ülkelere karşı tedbir alınması amacıyla dünya kamuoyuna duyurulması gibi ilgili ülkenin küresel finans sistemindeki itibarı açısından ciddi etkileri olan yaptırımlarla sonuçlanabilmektedir.”

İşte FATF, bu kadar önemli ve ciddiye alınması gereken bir denetim mekanizması.

Türkiye’nin bu denetimden yüzünün akıyla çıkabilmesinin sorumluları, ilk aşamada elbette siyasi irade. İkinci kademede ise; Maliye, Dışişleri, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları var. Bu bakanlıklara bağlı, MASAK ve Hazine başta olmak üzere, Emniyet, Jandarma, Sahil Güvenlik, Gümrük gibi adli kolluklar, Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, sigortacılık ve kambiyo gibi finansın içinde olan devlet kurumları ile yargı ve diplomasiye yön veren birimler ise FATF heyetinin doğrudan muhatapları.

ABD heyeti, sözünü ettiğimiz bu kurumların iş ve işlemlerini dosyalar bazında özel incelemeye tabi tutuyor.

Mali Eylem Görev Gücü’nün 40 başlıkta ana kriterleri var. Ancak, ABD’deki 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarından sonra 11 ara kriteri daha yürürlüğe koydu. Denetimler, bu kriterlere göre yapılıyor.

Denetimlerin asıl yoğunlaştığı başlık - hiç kuşkusuz - yasal düzenlemeler ve bu yasal düzenlemelere göre gerçekleştirilmiş uygulamalar.

Terör örgütlerine verildiği ortaya çıkarılan finans destekleri, terör örgütlerinin el konulan mallarıyla ilgili yapılan işlemler, terör örgütlerinin suçtan elde ettiği gelirlere el konulması, el konulan gelirlerin değerlendirilmesi konularını Ankara’ya gelen FATF ekibi didik didik ediyor.

Bir önceki denetim sonrasında hazırlanan olumsuz rapor nedeniyle Türkiye az daha gri listeye girecekti. Ancak, acilen yapılan yasal düzenlemenin ardından Türkiye, “olası şüpheliler” listesine girmekten son anda kurtuldu.

Her ne kadar bağımsız gibi görünse de; FATF, ABD orijinli olması sebebiyle bu ülkenin kontrolünde bir denetim mekanizması. Bunu kabul etmek gerekiyor. Ayrıca, kurumun başkanı olan Marshall Billingslea da Türkiye’ye karşı olan tutumuyla tanınıyor. Billingslea, geçtiğimiz günlerde başka bir ABD heyeti ile Ankara’ya gelmiş ve hafif biçimde “aba altından sopa” gösterdi.

Bu yüzen Türkiye’nin son dönemde ABD ile yaşadığı ve halen de özellikle S-400 – Suriye – F -35 konularında yaşadığı krizler bu tip denetim yapılarının raporlarına olumsuz yansıyabiliyor. Daha dün ABD’nin insan hakları raporu da bunun en taze örneği.

Finansal denetim konularında çıkacak olumsuz raporlar kuşkusuz Türkiye için çok bağlayıcı olacak.

ABD ile aramızda yaşanacak yeni diplomatik kriz ya da krizler, FATF’ı doğrudan etkileyebilir.

FATF’ın Ekim’de yayımlanacak raporuna da bu gözle bakmak ve kötü senaryoya hazır olmak gerekiyor.

Olumsuz rapor çıkması halinde, özellikle para transferleri zorlaşacak. Şu andaki sistemde, para transferindeki işlemden sonra 2 gün içinde paranın yurt dışına çıkışı ya da yurda girişi sağlanırken, olumsuzluk halinde bu süre 2 haftaya kadar çıkabilecek. 

Bu durum, öncelikle yabancı yatırımcıları vuracak. Ayrıca, ithalat/ihracat ağır biçimde etkilenecek. Dünya finans piyasasında Türkiye itibar kaybı yaşayacak.

Ancak; bu kötü senaryoya karşın, aldığım bilgilere göre denetim şu anda iyi gidiyor. Kurumların sunumları, birkaç pürüz dışında FATF heyetini ikna ediyor.

FATF’ın özellikle hassas olduğu konuların başında FETÖ dosyalarının olduğu öğrendim. FETÖ’nün el konulan malları ile finans kaynaklarıyla ilgili yapılan işlemleri heyet uzmanları incelemeye alıyor.

Ekim’de çıkacak FATF raporu Türkiye için çok önemli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Tolga Şardan (Büyüteç) Arşivi