KOCASAKAL’DAN ERDOĞAN’A SERT YANIT

KOCASAKAL’DAN ERDOĞAN’A SERT YANIT
İSTANBUL BAROSU BAŞKANI AV. DOÇ. DR. ÜMİT KOCASAKAL, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN MUHTARLAR TOPLANTISINDA KENDİSİNE VE AVUKATLARA YÖNELİK SÖZLERİNE YANIT VERDİ.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhtarlarla buluşmasında İstanbul...

İSTANBUL BAROSU BAŞKANI AV. DOÇ. DR. ÜMİT KOCASAKAL, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN MUHTARLAR TOPLANTISINDA KENDİSİNE VE AVUKATLARA YÖNELİK SÖZLERİNE YANIT VERDİ.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan muhtarlarla buluşmasında İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’a sert ifadelerle yüklendi. Kocasakal’ın sert yanıtı ise gecikmedi.

Kocasakal, bugün Baro Kültür Merkezi toplantı salonunda yaptığı basın toplantısında, “Belirtmek isterim ki, bu tür hedef göstermeler, hedef saptırmalar, üstü kapalı tehditler beni ve İstanbul Barosunu, doğru bildiğini yapmaktan ve söylemekten, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinden alıkoyamaz” dedi.

Başkan Ümit Kocasakal’ın basın toplantısında Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu, Genel Sekreter Av. Hüseyin Özbek, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Necmi Şimşek, Av. Sevgi Barutçu, Av. Şahin Erol, Av. Süreyya Turan, Av. Hasan Kılıç da hazır bulundu.

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, direkt İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ı hedef alan konuşması şöyle:

Ey baro başkanı, sen de telefonla görüştün teröristlerle? Hangi neticeyi aldın? Hiçbir netice alamadın. Hani senin sözün çok dinleniyordu ya, alsaydın ya bir netice. Bu terörist terörist, bunu bileceksin, bunu göreceksin. Sen de bulunduğun makam sebebiyle gazetelere çarşaf çarşaf ilan vererek ürkütemezsin.

Senin yaptığın hareketler eski Türkiye’deydi, artık yeni Türkiye var. Sen de bütün avukatları temsil etmiyorsun, yargı oylarının da üçte birini temsil ediyorsun. Adeta yargı adına konuşuyorum havasına da girme. Bunları milletçe çok iyi bilmemiz lazım.

Kocasakal’ın Erdoğan’a yanıtı şöyle:

“Anayasanın 8.maddesine göre, Bakanlar Kurulu ile birlikte yürütme görev ve yetkisine sahip Cumhurbaşkanı bugün gelenekselleştirdiği muhtarlara seslenişinde, şahsımla ve avukatlarla ilgili bazı sözler sarf etmiştir.

Oysa öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasanın 103.maddesi uyarınca edilen tarafsızlık yemini ve 104.maddede belirtilen görev ve yetkiler karşısında, özellikle genel seçimlere gidildiği bir süreçte, muhtarlarla toplantı yapmak suretiyle ve bunu kullanarak, siyasi gündeme ilişkin taraflı değerlendirme ve siyasi propaganda yapmak, Cumhurbaşkanının anayasal görev ve yetkileri arasında bulunmamaktadır. Bu durum Anayasa’ya açıkça aykırıdır.

“Ey” Cumhurbaşkanı benim için iyi bir şey söylese zaten şaşırır ve kendimden şüphe ederdim. Kendisi her gün yaptığı açıklamalarla ülkeyi germeyi, toplumu parça parça bölerek kamplaştırmayı, kişileri ve kurumları hedef göstermeyi herhalde iyi bir şey zannediyor, ama ülkeye büyük zarar veriyor. Anayasayı, hukuku tanımıyor, kendisini her şeyin üzerinde görüyor ve zannediyor. Kartallar yüksek uçar ama çakılmaları da şiddetli olur… Sanırım kendisini halen başbakan zannediyor. Birilerinin kendisine artık başbakan olmadığını, ettiği yemin ışığında tarafsız olması gereken bir Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatmasında yarar bulunmaktadır.

Sözlerine gelince; bilindiği gibi ben olay yerine kendiliğimden gitmedim. Faillerin bazı kişilerle birlikte beni talep ettikleri bilgisinin Başsavcılıkça tarafıma iletilerek yapılan davet ve rica üzerine, bir zorunluluğum bulunmadığı halde insani ve vicdani bir görevi yerine getirmek üzere gittim, sonuçlarını da hiç düşünmedim. Nitekim konuşmada açıkça güvenlik güçlerinin her yola başvurarak baro başkanını ve babayı getirttiğini, görüştürdüğünü bizzat kendisi ifade ediyor. İnsan yaşamı söz konusuyken hesap yapılmaz. Bugün olsa yine yaparım. Vicdanen müsterihim. Çünkü bu süreçte gerek ben, gerekse avukat meslektaşlarım elimizden gelen her şeyi yaptık. Bunun şahitleri de var. Nitekim bu nedenle gerek Sayın İstanbul İl Emniyet Müdürü, gerekse Başsavcılık şahsıma teşekkür etmişlerdir. Teşekküre gerek olmamakla birlikte ben de kendilerine teşekkür ediyorum. Elbette başarılı olmak, netice almak isterdim ama elimde sihirli bir değnek maalesef yok. Ancak emniyet görevlileri de görüştü, peki onlar netice aldılar mı? Netice almanın bir garantisi mi var? Benim suçu önleme, suçla mücadele gibi bir görev ve yetkim mi mevcut? Yoksa o görev siyasi iktidarlara, savcılara ve emniyet kuvvetlerine mi ait? Kaldı ki benim sözlerim çok dinleniyor olsa, bugün ülkedeki bu hukuksuzluklar olmazdı… Saldırı ile ilgili yaklaşımımız ve açıklamalarımız ise ortadadır. Üstelik bizimkisi timsah gözyaşları da değildir.

Benim bütün avukatları temsil etmediğim, yargı oylarının üçte birini temsil ettiğim iddiasına gelince; herhalde burada bir matematik hatası var. Kendisi, aldığı %52 oyla ne kadar milleti temsil ediyorsa, ben de aldığım %67 oyla o kadar İstanbul Barosu avukatlarını ve baroyu temsil ediyorum. Bu çerçevede yargı adına değil, şerefli cübbem vesilesiyle yargının kurucu unsurlarından birisi olan savunma adına konuşuyorum ve konuşmaya da devam edeceğim. Hesap vereceğim tek yer de avukatlardan oluşan İstanbul Barosu Genel Kuruludur. Türkiye’de sorun cübbelilerin ülke gündemi ile ilgili olarak konuşması değil, cübbesiz olanların ve asla giyemeyecek olanların cübbe giymeye, yargı rolüne soyunmalarıdır. Yeni Türkiye’ye gelince, Anayasanın ve hukukun askıya alındığı, toplumun ayrıştırılarak birbirine düşman edildiği, yalan, talan, gerginlik ve kaosun hüküm sürdüğü, dış politikada bataklığa saplanıldığı, gelecekten endişe duyulan Yeni Türkiye’niz alın sizin olsun. Bana eski Türkiye’mi geri verin.

Kimse, avukatların hiçbir dahli olmadığı, avukatlarla ilgisi olmayan bir olayı avukatların üzerine yıkamaz, tekil örneklerden hareketle onları birer potansiyel suçlu gibi göremez. Bundaki amaç bir yandan hedef saptırarak sorumluluğun gizlenmesi çabası, öte yandan da hukuk devletinin en önemli güvencesi, hukuksuzlukların önünde de en büyük engel olan savunmayı, avukatları ve baroları yıpratmaktır. Yaşanan elim olayın sorumluluğu, cübbenin altına gizlenemez. Esasen bu denli büyük bir cübbe de bulunmamaktadır. Bugün bu olaydan hareketle bilinçaltlarında gizledikleri avukat düşmanlığını ortaya koyanlar, yarın bir gün kendilerine de savunma ve adil yargılanma hakkı, dolayısıyla avukat gerekeceğini bilmelidir. Yakın geçmişte ve günümüzde bunun pek çok örneği bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, kimse sarayları birbirine karıştırmasın. Ak-saray ile adalet sarayı birbirinden farklıdır. Adalet saraylarının gerçek sahibi avukat-hâkim ve savcıdan oluşan yargı camiasıdır. Dünyanın her demokratik ülkesinde avukatların adliyelere girişleri de bir takım ayrıcalıkları ve güvenceleri vardır. Evrensel düzenlemelere dayanan bu güvenceler, avukatlar için değil, haklarını savundukları müvekkilleri, yani yurttaşlar için gereklidir.

Cumhurbaşkanı bu tarz konuşma ve yaklaşımları ile insanları tahrik, hukuku tahrif ve tağyir etmektedir. Ancak bilinmesini isterim ki bu tür hedef göstermeler, hedef saptırmalar, üstü kapalı tehditler beni ve İstanbul Barosunu, doğru bildiğini yapmaktan ve söylemekten, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinden alıkoyamaz. Bizler bir yemin ettik ki dönemeyiz, dönmeyiz. Ettiğimiz yemini çiğnemeyiz. Bunun için gerekirse her türlü bedel ödemeye hazırız. Tarih herkesi hak ettiği yere koyacaktır.

Kamuoyuna saygı ile sunarım.”

Av. Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL

İstanbul Barosu Başkanı