Doğum kontrol haplarına yüzde 33 zam... Opsiyonel değil, halk sağlığı meselesi
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz gün geçtikçe vatandaşın cebini yakmaya devam ediyor. Yükselen enflasyon, Türk Lirası’nın döviz karşısında değer kaybetmesinin sonucu olarak artan hayat pahalılığı iğneden ipliğe zam olarak geri döndü. Vatandaşın cebindeki üç kuruş ise günden güne eriyor. Zamlar ise el artırarak gelmeye devam ediyor. Son olarak ise doğum kontrol haplarına yüzde 33, prezervatiflere yüzde 52 zam geldi. Cinsel sağlık hakkı kapsamında ücretsiz olması gereken ürünlere gelen zamların hızlı artışı ise dikkatlerden kaçmadı. Paketinde 56 adet bulunan günlük ped, 2021 Ağustos’ta 15.80 TL’ye alınabilirken bu fiyat 2022 başında 46.50 TL’ye kadar ulaştı. İktidarın KDV indirimi ile göz boyamasından sonra fiyatlarda yaşanan düşüş uzun sürmedi. Bir önceki yıla göre günlük ped fiyatların 2.5 katına kadar çıktı. Derin Yoksulluk Ağı ve Açık Alan Derneği (2021) tarafından gerçekleştirilen araştırmaya göre, kadınların yüzde 82’si hijyenik pede erişemiyor.
'Cinsel sağlık haktır' çığlığı
Cinsel sağlık ürünlerindeki fahiş fiyat artışı günlük pedlerle sınırlı değil. İçerisinde 10 tane bulunan bir paket prezervatife geçen sene 15 TL’den ulaşılabilirken bu yıl ise fiyat 34 TL’ye fırladı. Ödeme kapsamında olmayan hormonlu RİA’lar geçen sene 430 TL iken bugün 730 TL’den satılıyor. Kamuoyunda doğum kontrol hapı olarak bilinen ilaçlardan biri 65 TL’den 115 TL’ye, ertesi gün hapı olarak bilinen ilaç ise 80 TL’den 190 TL’ye yükseldi. Fiyatları hızla yükselirken ‘Cinsel sağlık haktır’ talepleri de arttı. İmza kampanyası sitelerinde imzalar toplanmaya başladı. Biz de Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu (CİSÜ) adına Sağlık Hakkı Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kevser Özcan ile konuştuk.
‘Birey ve toplum refahında çok önemli bir rol oynuyor’
Cinsel sağlık ve üreme sağlığının insan varlığının temel bir gerçeği olduğunu belirten Özcan, “Kaliteli cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişim, birey ve toplum refahında çok önemli bir rol oynar ve sağlıklı bir geleceğe giden yolda desteklenmelidir” dedi. Özcan, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve haklarının gerçekleştirilmesinin sürdürülebilir kalkınma için gerekli olmasının yanı sıra, toplumsal cinsiyet eşitliği ve bireylerin refahı, anne, yenidoğan, çocuk ve ergen sağlığı üzerindeki etkisi ve gelecekteki ekonomik kalkınma ve çevresel sürdürülebilirlikte de önemli bir role sahip olduğunun altını çizdi.
‘Ücretsiz verilmediği için sağlıksız koşullarda hizmet alıyorlar'
Bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlıklarını korumak için doğru bilgiye ve kendi seçtikleri güvenli, etkili, uygun maliyetli ve kabul edilebilir doğum kontrol yöntemine erişebilmesi gerektiğini ifade eden Özcan, şunları söyledi:
“Kendilerini cinsel yolla aktarılan enfeksiyonlardan korumak için bilgilendirilmeli ve desteklenmeliler. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı toplumun halk sağlığının korunması açısından çok önemli. Bu hizmetler doğru, güvenilir ve ücretsiz bir şekilde verilmediğinde bireyler ya hizmetten yoksun kalıyor ya da sağlıksız koşullarda hizmet almaya çalışıyorlar.”
Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu (CİSÜ) adına Sağlık Hakkı Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kevser Özcan
‘Bu ürünlere erişim halk sağlığı meselesi, opsiyonel değil’
Özcan, fahiş fiyat artışlarının ithal ürünlerde daha yüksek olduğunu belirterek, “Hem enflasyonun hem dövizdeki artışın bu konuda etkili olduğu açık… Fiyat artışları kadar, dönemsel anlamda, işsizlik artışı, gelir eşitsizliğinin artışı gibi nedenlerle temel ihtiyaçlara erişimin de azalmış olması yoksul kesim için bu ürünleri lüks tüketim ürünü haline getirmiş durumda. Ekonomik problemler anlaşılabilir ancak, bu ürünlere erişim, halk sağlığı meselesidir. Opsiyonel bir konu değildir” diye konuştu.
‘Cinsel sağlık, sağlıklı olma halinin ayrılmaz bir parçası'
Cinsel sağlık ve üreme sağlığının korunması ve iyileştirilmesine yönelik her türlü talep, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17 maddesiyle koruma altına alınmış durumda. Dünya üzerindeki örnekleri hatırlatan Özcan, “Yaşam ve sağlık haklarını konu alan bildiri ve sözleşmelerin neredeyse tamamında cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarının da yer aldığı görülüyor” dedi.
Özcan, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sağlık kavramını ‘sadece hastalıkların ve rahatsızlıkların olmayışı değil, bir bütün olarak fiziki, ruhi ve sosyal açıdan iyi olma hali’ olarak tanımladığını hatırlatarak, aslında cinsel sağlık ve üreme sağlığı kavramlarının genel olarak sağlıklı olma halinin ayrılmaz bir parçası olduğununun vurgulandığını belirtti.
Türkiye’nin taraf olduğu ve doğrudan cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına yer veren sözleşme ve bildirilerin olduğunu söyleyen Özcan, şöyle sıraladı:
- Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi (ESKHS)
- Üreme Hakları ve Cinsel Haklar Bildirgesi (IPPF)
- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)
Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nın (ICPD) 25'inci yıl dönümünde “Nairobi Zirvesi: Süreci Hızlandırmak" temasıyla 2019’da düzenlenen 170 ülkeden 10 bin kişinin katıldığı konferansta 2030 yılına kadar bu konuda da küresel olarak ulaşılması gereken hedefler yeniden gözden geçirildiği bilgisini paylaşan Özcan, Türkiye’nin de dahil olduğu konferansta alınan kararları paylaştı:
- Aile Planlamasında karşılanmayan gereksinimin sıfıra indirilmesi
- Önlenebilir nedenlere bağlı anne ölümlerinin sıfıra indirilmesi
- Cinsiyet temelli şiddet-kadına yönelik şiddet ve kadınlara, kız çocuklarına ve gençlere yapılan zararlı geleneksel uygulamaların (çocuk yaşta evlilikler, genital sakatlama (FGM gibi) sıfıra indirilmesi.
‘Cinsel sağlık, toplumsal cinsiyet eşitliğinden ayrı tutulamaz’
Özcan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 90 gereği TBMM tarafından kabul edilen tüm uluslararası antlaşmaların iç hukukta kanun hükmünde kabul edildiğini söyledi. Cinsel sağlığın yaşam hakkının bir uzvu olduğunu belirten Özcan, “Zira insan yalnızca bu sıfatıyla yaşam hakkına sahip olmakla bu yaşamın parçası olan cinsel sağlık ve üreme sağlığı bakımından hukuk düzenince tanınan yetki ve korunan menfaatler bütününe de sahip olup bu bütün tarafından da korunmalıdır” dedi. Özcan, cinsel sağlığın neden hak olduğunu şöyle özetledi:
“Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (The International Conference on Population and Development, 1995, Cairo) üreme sağlığı, insan hakları ve sürdürülebilir kalkınma arasında açık bir bağlantı olduğunu vurgular. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı ihtiyaçları karşılanmadığında, bireyler kendi bedenleri ve gelecekleri hakkında önemli seçimler yapma hakkından mahrum kalır ve bu da ailelerinin refahı ve gelecek nesiller üzerinde, ve dolayısıyla toplumda, kademeli bir etki yaratır.
Özellikle de kadınlar çocuk doğurdukları ve çoğu zaman onları besleme sorumluluğunu taşıdıkları için, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve hakları konuları toplumsal cinsiyet eşitliğinden ayrı tutulamaz. Bu hakların reddedilmesi ve yoksulluğu cinsiyet eşitsizliğini şiddetlendirir.”
‘Kişilerin sağlığını korumak, tedavi etmekten daha önemli’
Dünya genelindeki koruyucu, önleyici sağlık hizmetlerini değerlendiren Özcan, “Bu politikalar sayesinde kişilerin sağlığını korumak, tedavi etmekten daha önemli ve verimli bir şekilde ön plana çıkıyor. Bu şekilde sağlık sistemlerinin maliyetlerinin de düşürülmesi amaçlanıyor” diye kaydetti.
Bu kapsamda temel bir sağlık eğitimi, istenmeyen gebeliklerin önlenmesi, aile planlaması, cinsel yolla aktarılan enfeksiyonlarla mücadele, HPV aşısı, ücretsiz hijyenik ped ve prezervatif temini gibi uygulamaların yürütüldüğüne dikkat çeken Özcan, şunları söyledi:
“Birçok ulusal hukuk sistemi, anne sağlığı, kürtaj, cinsellik eğitimi, cinsel sağlık, gebelik önleme, üremeyle ilgili hastalıklar, cinsiyete dayalı şiddet gibi ilgili alanlarda ve marjinalleştirilmiş toplulukların ihtiyaç ve haklarına özel önem vererek açık taahhütlerde bulunmuş ve uygulamaları artırmıştır. İnsan hakları standartları, sağlık hakkının ayrılmaz bir parçası olarak, cinsel ve üreme sağlığı hakkının altını çizer. Bu, devletlerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin önündeki engelleri ortadan kaldırmasını (örneğin ebeveyn veya eş/partner izni gereklilikleri), hizmetlerin erişilebilirliğini ve karşılanabilirliğini onaylaması (örneğin, acil kontrasepsiyon dahil doğum kontrolü) ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerini (örneğin kürtaj) suç olmaktan çıkarması gerektiğini içerir. 100’den fazla ülkede HPV aşısı ulusal aşılama programında yer alıyor. Hem oğlan çocukları hem kız çocukları için uygulanıyor. Hatta aşılama dönemi kaçırmış kişilere ve göçmen kadınlara yönelik aşılama programı yapılan ülkeleri de biliyoruz. Ülkeler bu şekilde serviks kanserinden kendilerini koruyor.”
‘Türkiye’de geçerli ve bütüncül bir politika yok’
Türkiye’de geçerli ve bütüncül bir politikanın bulunduğu söylemenin ‘güç’ olduğunun altını çizen Özcan, “Dünyadaki gelişmeler ışığında tabulara rağmen ülkemizde de cinsel sağlık ve üreme sağlığı üzerine çeşitli politikalar oluşturulmaktadır. Örneğin, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin birinci basamak sağlık hizmetlerine / Aile Sağlık Merkezleri olarak bilinen kurumlar ile entegrasyonu bir politika örneğidir. HIV ve AIDS tanı ve tedavi süreçlerinde atılan adımlar dünya ile uyumlu birer politika örneğidir. Ancak esasında ülkemizde cinsel sağlık ve üreme sağlığı konusuna ‘karşıt’ politikalarının üretildiğini ifade etmek durumundayız” şeklinde konuştu.
‘İdeolojilerden bağımsız değil’
Özcan, Türkiye’nin konu hakkında herhangi bir politikasının olmamasını ideolojilerden bağımsız değerlendirmiyor. Yürütülen muhafazakâr politikalar nedeniyle kürtaj yasal olmasına rağmen, kamu hastanelerinde bu hizmete erişmenin neredeyse imkansız olduğunu hatırlatan Özcan, “Doğum kontrolü noktasındaki bu tip yaklaşımlar, doğurganlık vurgusu yaklaşımları bir taraftan yaşam biçimi dayatması olarak algılanabilir. Öte yandan tabulaştırma nedeniyle eğitim müfredatlarına dahil edilmeyen cinsel sağlık eğitimleri çocuk ve ergenlerin, sağlıklı bir cinsel hayata sahip olmasını olumsuz etkiliyor, güvenli aile inşası hususuna tamamıyla geleneksel yaklaşılıyor” ifadelerini kullandı.
Özcan, sözlerini şöyle örneklendirdi:
“Başka somut bir örnek vermek gerekirse, dünyanın neresinde pedlerde ve prezervatiflerde bir vergi indirimi yapılacak olsa bunun 'cinsel sağlık ve üreme sağlığı' hakları bağlamında siyasi irade tarafından bir kazanım olarak sunulması beklenirdi. Ancak ülkemizde bu konu 'Temel ihtiyaç maddelerinden olan deterjan, sabun, tuvalet kağıdı, peçete, bebek bezi gibi ürünlerin KDV’sini düşürdük' şeklinde duyuruldu. Ve iktidara ait hiçbir yetkili veya basın organı tarafından ped telaffuz edilmedi. Esasında cinsel sağlık anlamında olumlu bir politika olsa da burada hijyenik pedin telaffuz edilmemesi ne ile karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor.”
Talepler neler?
Mevcut yasaların uygulamaya yansıtılması gerektiğini dile getiren Özcan, taleplerini şöyle sıraladı:
- Birinci basamakta (Aile hekimliklerinde) sağlanan doğurganlığın düzenlenmesi hizmetleri pandemiden beri çok kısıtlı sunuluyor. Hasta yoğunluğu nedeniyle bilgilendirme hizmetlerinin sunulması zorlaşıyor. Doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerine performans puanı verilerek hizmet özendirilmeli.
- -Regl olan bireylere aylık belirli bir kota halinde bu merkezlerden ücretsiz ped temini sağlanmalı. Eskiden olduğu gibi aile sağlığı merkezlerinden ücretsiz prezervatif dağıtılmalı.
- Okullarda kapsamlı cinsellik eğitimi verilmiyor. Çocuk ve ergenler bedenlerini tanımıyor. Eşitlikçi ve şiddetsiz ilişki kurmayı bilmiyor. Yanlış bilgi ve inanışlar yayılıyor. Bu sorunun çözülmesi için kapsamlı cinsellik eğitiminin milli eğitim müfredatına dahil edilerek dünyadaki örnekler gibi yaş ve sınıf düzeyine göre çocuklar eğitilmeli.
- Ergen gebelikler çok sık görülüyor ve yüksek riskli. Ergen kız çocuklarının birinci ölüm nedeni hamilelik ve doğum! Ergen gebeliklerin önlenmesi için yasal önlemlerin alınması ve uygulanması gerekiyor.
- Yasal olduğu halde istenmeyen gebelikler sonlandırılamıyor. Kadınların yüzde 53’ü şu anda sahip olduklarından daha fazla çocuk istemiyor. Son 10 yılda kadınların gebeliği sınırlandırma istekleri ve gebelik önleyici yöntemlerle ilgili bilgileri azaldı. İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi hususundaki baskıların kaldırılması ve yasal sürelerde tıbbi koşullar altında kamu hastanelerinden bu hizmetin alınması sağlanmalı. Aynı zamanda modern doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması için gerekli bilgilendirici faaliyetlerin Sağlık Bakanlığı tarafından organize edilmesi gerekiyor.
- Çocukluk çağında HPV aşılaması hem kız hem oğlan çocuklar için yapılmalı. Aşının perakende ücreti doz başına 1000 TL’ye ulaşmış durumda. Ancak ulusal aşı programına dahil edilmesi halinde diğer ülkelerde olduğu gibi çok daha uygun maliyetlerle temin edilebilir. Bu aşının maliyeti, kanserin tedavisinden çok daha uyguna geliyor.
Kaynak:Halk TV Haber Merkezi